ANI-3-
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Hüzünlü ulumalarla kederlerini akşama boşaltan köpekleri arkamda bırakmıştım. Köyden epey uzaklaşmış “kara belek” vadisine nerdeyse varmıştım ve gece boyu öten Baykuşlar notasız şarkılar söylüyordu sanki ve tenimi, rüzgâr usul usul yalıyordu
“Kara belek” vadisinin dar bir izleğinden, ip ince kıvrılan Mavi Irmağa bakıyordum. Ay solgun ışıklarını ırmağa yansıtırken balıklar oynuyordu bir çavlanın dibinde. Mavi ırmağın berrak sularına yıldızlar düşerken bir yandan da taze yosun kokusuyla gark olmuştum
Sonra gülümseyen yıldızlara tanık oldum mavi atlasından. Gökyüzünde bunlar oluyordu, yıldız kaymaları, saman yolun ihtişamı ve meteorların raksı… Gök alabildiğince mavilik soluyordu adeta
Daha sonra kesik ve sinsi kurt ulumaları yankılandı vadinin bir yanında kırık ve yatay faylarından. Yalnızlık hâkimdi ve ben hoşnuttum kendi halimden bir de bir “çöl varanın” gözlerinden uykuluk hali görüyordum. Nehrin Kuzey dönemecinde suların kaybolduğu bir noktasında vırraklayan kurbağalar repertuarlarındaki son şarkılarını tüketiyorlardı
İlerleyen geceyle birlikte, yeşil ve sütlü başaklarda çırçır böceklerin vaveylaları başladı. Çırçır böcekleri, iki cm boylarında olup, gündüz kazdıkları çukurlarda yalnız olarak gizlenirler, gece faaliyet göstererek hoş sesleri ile öterler. Cırcır böcekleri çoğunlukla bitkisel, bazen de hayvansal besinlerle beslenirler. İlkbahar mevsimlerinde, Haziran sonlarına kadar rastlanır. Dişi çırçırlar, yumurtalarını toprağa bırakır. Yumurtadan çıkan larvalar tam bir kış geçirir.
Bununla birlikte, hemen yanı başımda, şaşkın bir yabani ördek gözlerini kırpıştırarak uçtu. Masum bir bahar tüm yakışıklı yeşilliğini alabildiğince yeryüzüne yaymıştı. Yüceltilerde son demini yaşayan kartopları ağır ağır çözülüyordu ve ip ince kıvrılan ırmağa dökülüp, ırmak debisini artıyordu
Geceden kalma uykusuzluğumla hala dingindim ve coşkumu serin rüzgârla paylaşıyordum
Bir iki saat sonra tepenin tam göbeğinde, bahar güneşine kapısı açık olan duldada, bir çobanın uyuduğunu fark ettim. “Kepenek altında er yatar” Atasözünü anımsadım. Çobanın geceden yaktığı ateş hala sıcacıktı. Fısıltı dolu fırtına, çobanın yağmur geçirmez Kepeneğine çarparken çıkardığı ses adeta dilleniyordu ve bir Doğa marşı söyleniyor gibiydi.
Bununla beraber yün kokusunu etrafa salgılayan koyunların uyurken bile geviş getirdiklerine tanık olmuştum. Koyun dedim de hayvanların insanlara ne çok faydaları olduğunu düşünmeden edemedim. Tüm hayvanları severim fakat en çok sevdiklerim At, Köpek ve Tavşandır.
Gökteki sarımsı Dolunay göz kırparcasına bir kaybolup tekrar görünüyordu, yıldızları boğan kirli kül renkli bulutlar tekrar geçerken dolunay göz erimimi kapatan Karaca dağın arka yamaçlarında inzivaya çekilmek üzere kaybolmuştu. Ardında nemli bir hava hissedilmeye başlamıştı. İklim nemden çok bahar salgılıyordu yeni bir gündüze.
Yorulmuştum ve heybetli bir kayanın dibine çökmüştüm,” ya rabbim toprak kokusu ne müthişti…” Diye düşünürken uymuşum.
…
Sülünler, uçmayı pek sevmezler. Ancak bir şeyden korktukları zaman, geniş kanatlarını açarak, dikey bir doğrultuda havalanan sülünlerin hışırtısıyla uyanmıştım. Kolumdaki saatin akrebi sabah bölümün Dokuzunu gösteriyordu ve keçesi yerde sürtünen bir çoban başımda dikilmiş olarak buldum. Rayihalar saçan doğanın ortasındayım.
Çoban gayet güler yüzlüydü ve kahvaltı hazırladığını söylerken bir yandan da koyunlarına bakmayı ihmal etmemişti.
Al benekli inatçı keçisinde taze süt sağmış, küçük bir tastan sabah mideye cilasına sunmuştu bana…
Duldanın arka tarafında çalı-çırpı üstünde kaynamış çay kokusu yüzme çarparken acıktığımı hissettim.
Çoban:
“Adım Memo, günaydın… Gezgin misin?”
“Öyle sayılır… Merhaba benim adım da Herzem”
“İyi, ben de kahvaltı hazırlamıştım, buyurun beraber yapalım”
“Teşekkürler” deyip ırmağın soğuk suyunu yüzüme çarparken sabahın serinliği bedenimi istemsiz de olsa titretiverdi.
Kahvaltı da neler yoktu ki! Yeşil zeytin, peynir, tereyağı… Çokça lorlu bazlama vardı.
Kahvaltıda köy ve kent yaşamı ile ilgili çok sıcak bir muhabbetten sonra müsaade istedim. Ve çoban Memo, ayrılmadan bana bir hediye vermek istediğini söyledi. Çok şaşırmıştım doğrusu bu içten dostluğuna. Nakışlı ve neşeli kuş motifli bir heybeydi, hemencecik azıklarını boşaltmış:
“Buyurun, size hediyem olsun” demişti.
Bu belki hayatımda aldığım en güzel hediyeydi.
Teşekkürler Memo can…
*Kepenek: Çobanların giydiği, genellikle keçeden yapılan kolsuz, dikişsiz giysi.
*Çöl varanı: Çöl ve yarı çöl alanlarında yaşayan ve boyu 1 metre civarında olan dev kertenkele. ’Çöl Varanı’, neslinin tükenmesi tehlikesiyle karşı karşıya
Sülün: Sülünler ağaçlık alanlarda, çayır ve tarlalarda tohumları,meyveleri ve bu böcekleri yiyerek beslenen uzun kuyruklu kuşlardır
HATIRA DEFTERİMDEN NOTLAR
Anı yazımı Günün seçkisine layık gören değerli seçki kuruluna çok teşekkür ederim, ayrıca gözleriyle zahmet buyurup okuyan, yorum bırakan dostlarıma da sonsuz teşekkürlerimle...
YORUMLAR
sürükleyici, arı duru dili ve içtenliğiyle güzel bir anı paylaşımı; okuru da içine alan, duygu renklerine ortak eden...
güne düşen seçkinin değerli kalemine saygı ve dostlukla...
DemAN
Değerli katkınız için çok ama çok teşekkür ederim, onur verdiniz, sağolun efendim.
SEvgilerimle
Keyifle okudum.Gözlemler ve tasvirler güzeldi.Tebrik ederim. (Hoşgörünüzle, Kepenek tanımının hem yazının sonunda, hem de ilgili cümlesinin yanındaki parantezde yapılması, sanırım sehven yapılan bir tekrar olmuş.Ama Türkçeyi ve yazım kurallarını özenle kullanmanıza hayran olduğumu belirtmeliyim. Saygıyla)
DemAN
Tekrar teşekkürler, sağolun her daim.
Saygılarımla
tebrikler seçkiye
çok hoş ve güzel bir düş yolculuğu yaşadık zihnimizde
çok saygımla....
DemAN
Onur verdiniz ve çok teşekkür ediyorum
Saygılarımla