- 619 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
SELMA,NUR,AHMET, ZEYNEP ORTAK ÖYKÜ- 11. BÖLÜM YAZARI : NERMİN KAÇAR
Akçay’ dan çok uzakta bir yer ... Çukurca...
Vedaları hiç sevmezdi.İlk görev yeriydi burası. Mesleği gereği beş yılda bir görev bölgesine göre değişirdi çalışma süreleri. Ayrılacakları yerde, beklediklerinden uzun kalmıştı. Kaldıkları süre içinde oğulları Mesut doğmuştu.
Kadir Polis ile Hemşire Nurcan, orada tanışmışlardı. İkisi de yabancı bir yerde çalışmanın sıkıntılarını yaşıyorlardı. Bir de terör belası olunca, çalıştıkları yer daha çok sıkıyordu. Küçük bir İlçe olmasından kaynaklanan avantajlar ve dezavantajlar vardı. Görüştükleri insanlar, kendileri gibi memur, polis veya kamu kuruluşlarına çalışan dışarıdan gelen insanlardı.
Nurcan’ ı da bir tesadüf eseri tanımıştı. Arkadaşlarından biri görev sırasında, küçük bir trafik kazası geçirmiş ve Kadir de onu küçük İlçe Devlet Hastanesine götürmüştü.
İlk dikkatini çeken şey, onun yüzünden hiç eksilmeyen gülümsemesi ve hastalarına olan davranışları olmuştu. Onu seyretmişti epeyce bir süre. Şefkatli bir yüreğinin olduğu, ilk bakışta anlaşılıyordu. Onlara hitap şekli, mesleğini ve insanları sevdiğinin göstergesiydi sanki.
Yüzüne en son dikkatlice bakmıştı o nedenle. Kalbinin güzelliği ilgisini çekmişti. İçinden “ Bu kızla mutlaka tanışmalıyım “ Diye geçirdi. Onu tanımak istiyordu.
Bekâr olup olmadığını anlamak için parmaklarına baktı. Görünüşte, evli ya da nişanlı olduğuna dair hiçbir iz yoktu. Yüzük görememiş, bu duruma sevinmişti. Arkadaşına yapılan ayakta tedavisinin bitiminden sonra yanına giderek teşekkür etti. Özellikle yaptığı küçük sohbeti ise bir daha görüşebilmek maksadıyla uzatmıştı.
Sesi ve sohbeti de kadife gibi hem yumuşak, ilgi çekiciydi. Daha ilk karşılaşmaları olduğu halde gizli bir gücün ona doğru ittiğini hissediyordu.
Nurcan’ da aynı duyguları hissetmişti. İlk kez gördüğü bu adam ona güven vermişti. Beyefendi bir görünüşü vardı. O görünüşe uyan da tavırlar içindeydi. İşini ve iş arkadaşlarını seviyordu. Hemşire lojmanında birlikte kaldıkları arkadaşları ise sanki kardeşleri gibi olmuştu.
Akşam hava karardıktan sonra neredeyse hayat bitiyordu. Dışarı çıkmak veya gezme imkânı da yoktu. Terör korkusu, yabancı bir yerde yaşamanın zorlukları ve aile özlemi birikiyordu yüreklerine. Her biri farklı şehirlerden gelmişti. Ortak noktaları ise insan sevgisi ve meslek aşkıydı.
Zamanla görüşmeye başladılar. Birbirlerini iyice tanıdıktan sonra evlenmeye karar verdiler. Ailelerinin ayrı şehirlerde oturması nedeniyle, Nikahı Nurcan’ ın ailesinin olduğu şehirde, düğünü de Kadir’ in ailesinin oturduğu yerde yaparak dünya evine girdiler.
Balayının ardından da çalıştıkları ilçeye gelerek işlerinin başına döndüler. Hayat, birlikte daha yaşanır hale gelmişti. Mutlu bir yuvaları vardı.
Dört aylık evliydiler. Nurcan, başının dönmesinden ve midesinin bulanmasından anlamıştı hamile olduğunu. Test çubuğunu eline aldığında, kalbi heyecandan duracak gibiydi. Sonucun pozitif olduğunda ise yüzünde büyük bir gülümseme oluştu. Anne olacaktı. Dünyanın en mutlu insanıydı artık.
Mesut’ un dünyaya merhaba demesiyle, mutlulukları bir kat daha artmıştı. Yıllar çabuk geçmiş ve Mesut da ilkokul sıralarının sonuna gelmişti bu İlçe’ de. İlçe halkıyla da kaynaşmışlardı bu zaman içinde. Bir sürü insanla vedalaşırken, duygu dolu anlar yaşayacaklardı.
Gidecekleri yer ise çok farklı bir bölgedeydi. Tek bildikleri Kaz dağlarının, Sarı kızı’ nın acıklı öyküsüydü. Çok yakında, yaşayacakları yeri de tanıyacak ve büyük olasılıkla da seveceklerdi.
Eşyalarını yükledikleri kamyon yola çıktı. Onları seven dostları, arkadaşları ve komşuları evlerinin önünde toplanmışlardı.
Tek tek vedalaştılar. Hüzün kaplamıştı herkesi. Arabalarına binip, arkalarına baktıklarında, onları seven büyük bir grup ile iyi ve kötü geçen günlerin anıları kalmıştı.
Nermin Kaçar - 10 Mart 2010 Çarşamba