- 1114 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Sakla Bizi İstanbul...
Güzelim Aşığınım senin canım İstanbul’um ;
Defalarca geldim kapına ve doyamadım eşsizliğine… Tarihe ayna tutan miraslarınla ne de güzel hoş, aynı zamanda da buruk anılarımız var seninle… Âşıkların halinden nasılda anlarsın, nasılda saklayacaktın bizi en görülmeye değer, defalarca gittiğim ve bir defa da sevdiğimi, umutlarımı getireceğim, onunla büyülenmek istediğim harikulade resminde, eşsizliğinin kuytularında saklayacaktın bizi hatırlıyor musun?
2006 yılının Temmuz ayının 1.inde çıkmıştım yola… Yükseklik fobim den dolayı uçağa binmekten korktuğumdan, otobüsü tercih etmiş ve yola çıkmıştım bir ikindi vaktinden sonra… Eşsizsin diyorum ya İstanbul’um benim tarifinde zorlandığım kısaca ’’ömrüm’’dediğim adamı sürüklüyordum peşimden… Benden ziyade o ayrı kalmaya dayanamam orada beraber gezeriz diye düşünmüş, bir hafta bana eşlik etmek istemişti... İstanbul’ da buluşmak aşkla buluşmak, dünyanın sekizinci harikası diye adlandırdığım adamla ömrüm dediğim adamla, 1 hafta el ele mi olacaktım... Zaten gezdiğim birçok yerini bildiğim, güzelliğinin her demini farklı yıllarda farklı zamanlarda, doyasıya yaşayıp sindirmiş olan yüreğimdeki bu onulmaz heyecan neyin nesiydi… İstanbul sana ayıp olacak ama itiraf etmeliyim sen kızmazsın bilirim, bana küsmezsin vefam var toprağında taşında... O’nunla geliyorum sana güzelim, biliyor musun? Çok seviyorum, sana geliyoruz al bizi sakla koynunda kimsecikler görmesin...
Heyecandan sabaha dek uyumamıştım… Şoför muavininin arkasında en ön koltukta gözlerim fal taşı gibi açılmış yola bakıyordum… Yolu bitirmek için sabaha dek gözlerimle takip ettim... Asfaltı, içinden geçtiğimiz her şehri mola yerlerinde otobüsün yanından hiç ayrılmadan aşağı inip, sanki otobüs kaçacak ta ben orada kalıp buluşma yerine iki sevgiliye ulaşamayacaktım… Gün doğarken heyecanım gittikçe artıyor yol bir türlü bitmek bilmiyordu… Sabah 8.30 da hareme gelmiş yolcu indirmek için yine durmuştuk... İndim ve sıcacık çıtır çıtır, İstanbul simidi alarak hemen otobüse döndüm koltuğuma oturdum ve içimden şarkı söylemeye başladım...’’Onu benden siz aldınız, onu benden siz çaldınız, şimdi yalnız bıraakktınıız, İstanbuuuul sokakları.....
Nihayet esenler otogarına geldik indim ve hemen bavulumu aldıktan sonra, telefonumu açıp dayıoğluna geldiğimi haber verdim ve oda yolda olduğunu gara girdiğini beş on dakika da yanımda olacağını söyledi... Hemen sevdiğimi de aramalıydım… Koray’ı aradığımda ’’Ben İzmit’teyim’’ deyince şok olmuştum… Çünkü ben üç hafta kalacaktım ve o bir hafta sonra gelirim diyordu… Ama o da ne benden önce gelmişti ’’sürpriizz’’ sevindin mi? Diye sorunca evet dedim şaşkınlıkla, dayıoğlu geldiği için kapattım telefonu elbette ki tanıştırmayı düşünüyordum kuzenlerimle Koray’ı... Dayıoğluyla selamlaşma, ayaküstü hal hatır muhabbetinden sonra, arabaya bindik ve evlerine doğru yola çıktık... İstanbul büyük bir metropoldü, her yer uzaktı ancak burası fazlasıyla uzaktı...
Nihayet Beylik düzü - Bey kentte ki eve geldik, tüm aile beni bekliyordu… Pazar kahvaltısında bekleniyordum ve hasretle kucaklaşmalardan sonra sevince boğulduk... Biraz hasret giderdikten sonra kahvaltımızı yaptık ve ben dinlenmeye çekilmeliyken, dooğru sahile önce yürüyüşe ve ardından güneşlenmeye denize... Bir hafta boyunca en güzel mekânlarda kuzenlerle sabahlara değin gezip eğlenip, gündüz ayrı gece ayrı gezmelere gidiyorduk... İlginç ve çok garipti ki her sene gelip gezdiğim yerlerin ve kuzenlerin beni eğlendirme çabaları boşunaydı... Eğlendiğimi sanıyordum ama değildi eğlenemiyordum... Çünkü aklım sevgilideydi, gelecekti bunun heyecanı, stresi ve sevinci içerisindeydim… Hafta sonuna doğru bunu iyice anlamıştım...
(İzmit’ten geleceği gün yola çıktıktan sonra ikitelli yakınlarında büyük bir kaza olmuş ve sevdiğim adam oracıkta .........!!!) Bilmiyordum tabii nereden bileyim...
Bekliyordum, arıyordum ve kapalıydı telefonu beni kandırdı atlattı diye düşünüyordum... Gelmeyecekti, gözlerim yollara bakacaktı günüm bitip evime dönünceye kadar... Bir hafta sonra ben amcamlara yani merkeze doğru geldim, Çapaya… Topkapı yakınlarındaydım, Fatih belediyesine ait Şehremini semtindeydim... Birlikte gezmeyi planladığım her yerden, anlamsızdı fakat mesaj atıyordum ona... Şu an Sarayburnu’nda bir kır kahvesinde oturuyorum âşıklar sarmaş dolaş, sen yoksun cevap vermiyorsun ama ben seninde burada olduğunu bilmeni istedim sol yanımda...
Ve Ada sefası yapacaktık yengemle ertesi gün için öyle kararlaştırmıştık... Büyükada’ya gittik önce faytonlara bile binmedim, sahilden az bir mesafe uzaklaşabildim.. Defalarca gördüğüm ve zevkle gezdiğim yerleri adımlayamıyordum... Bakıyordum denize derin, dalgın, üzgün gözlerle seni hayal ediyordum... Ey İstanbul al bizi koynunda sakla demiştim ancak apaçık ortada kalakalmıştım öylece, nefes alıyor muydum, hayret kendimde miydim, şuursuzca bakıyordum etrafa, ağladığım anlaşılmıyordu siyah gözlüklerimden ne kadar şanslıydım...
Akşam çiçek pasajına gittik kuzenlerle hep beraber ve onların bir grup arkadaşlarıyla... Fransız sokağına senin hiç mi hiç sevmediğin tipler mi vardı ne, görseydin eğer enteller topluluğu der ve boş işlerle uğraşıyorlar derdin… Hayır, elbette ki hemen kaynaşır edebiyattan resimden, şiirden, hayattan bahseder hepimizi dinletirdin emindim buna... İçtim demi sarhoşum, yoksa zaten deminde miydi yüreğim yoklukla... Yokluğundandı bu sarhoşluk ve özlemimden... Sana dair ne güzel ne tatlı hisler biriktirmişim ceplerimde, bir bir çıkarıp bakıyorum onlara birr ömür ’’ömrüm’’le birlikte yetecekti bu ikimize...
Hemen bir şiir karalamaya başlıyorum, içimden coşkuyla gelen cümleleri peçeteye yazmaya başlıyorum;
Güzelim;
Sakla bizi, geldik sevdamızla yol ver geçelim Avrupa yakasına
Fatih’ in köprüsünden anlı şanlı geçmek yaraşır âşıklara
Sultanahmet//Ayasofya bekler bizi dualarımızla
Dikilitaşın önünde kaçıncı resimdir bu olsun
Her adımda tarihin güzellikleri dolu es geçmek olur mu?
Sarayburnu manzarası nede güzeldi yine görmek onurdu
Surların boşluğuna bırak sevdamızı yıkansın aklansın
Feribotlarının yüzdüğü derin sularında...
Sakla bizi güzelim;
Yere batan sarnıcında iki çift gözdük bakınan eşsizliğine
Çırağan sarayının bahçesinde iki yürektik el ele
Büyülü gecelerde yatlarla gelen sosyeteye aldırma
Anlamazlar onlar aşktan, sevgiden boy gösterirler sadece
Bakma Ortaköy’de kumpir yediğime geçmiyor ki diziliyor boğazıma
Taksim ve Beyoğlu’nda gezeceğiz biz aşkımla karışma
Değme, hayallerime içimde kalacak anlaşılan bu buluşma
Sevgili senin koynundayım da diğeri yok yanımda...
İstanbul sakla bizi;
Rumeli hisarında Ajda vardı temmuz akşamında
Oyalama beni veda et artık diyor, kimleer geldi kimler geçti
Seni hatırlatan sevdiğimiz tüm şarkıları dinliyorum bir başka
Hüzünler yağıyor yıldızlı geceden saçlarıma oluyor ak taç
Gelemedi süvarisi gönlümün elinde ak duvaklarla
Adam gibi adamdı sözü fermandı ölmüş müydü yoksa?
Ancak ruhu gökyüzüne çıktıysa yalnız bırakırdı beni
Bekliyorum bir ara sevdiğim içimdeki isyanları bitirip, gelmeni...
Ey sevgili sekizinci harikası ilan ettiğim dünyamda... Gönlümde taçlandırdığım atlı süvarim... Yelkenler fora gel hadi bahriyelim... Sevdiğim sevildiğim kalemimin en titrek mısraları... En tılsımlı melodim, yüreğime çizdiğim en başarılı çalışmam resmin ellerimde bakıp duruyorum, kadehimden bir şeyler yudumluyorum...
Nerdesiinn….. Nerdesin…..
NEŞE CÖMERT
17.06.2010
On beş ay evvel şiire yeni başladığımda, İlk öykü denememdi...
Sevgiliye, İstanbul’a…
YORUMLAR
sadece okudum ve ağlattın üstat
tebrikler bu yürekte cevher var
kutlarım