Selam Vermeye Gelmiyor
Tam sakinleşiyordum ya, sonra sinirleri tavan yaptıracak muhakkak bir şeyler bulunuyordu.
Öyle bir günün sabahındaydım. Sakinleşmiştim, sonra tekrar nefretin boğucu kucağına düştüm. Nefret beni yiyip bitiyordu adeta. Aklıma her düştüğünde vurup, kırıp, parçalamak geliyordu içimden. Sonra gidip namaza duruyordum, dua ediyordum, ferahlıyordum. Daha O’nla buluşmamı bitirir bitirmez arkamı dönmeden tekrar nefretin içine düşüyordum. Bu nasıl bir hal almıştı artık bilmiyorum. Sanki her baktığım şey O. Her yerde O. Yanılıyor olmam gerekiyordu ya da hayal görüyordum. Yoksa akli dengemi mi kaybetmiştim? Yok lan. Sapasağlamım işte, bu satırları ben yazıyorum. Yoksa bunlar da başka saçmalıklar mı? Olabilir, zaten düzgün şeyler olduklarını da zannetmiyorum bu yazdıklarımın ha. Zaten kafayı sıyırmak gerek biraz bunun için. Yani ne bileyim, huzurlu, mutlu bir adam oturup da ne yazsın ki! Otursun mutluluğun tablosunu çizsin o. Biz acımızla mutluyuz zaten. Şimdi acıyla mutlu olmayı nasıl açıklarım bilemedim. Müptela olmak diye bir şey var hani. Müptela olursun vazgeçemezsin. Hani bir parça olmazsa olmaz. Acı, hayat’a bir katık olmuştur artık. Karnın doymamaya başlar, sofra da zeytin yoksa kahvaltıya kahvaltı mı dersin? Zeytin alamamak da ayrı bir şey şimdi tabii. Ya alamasaydık? Zeytin dediğim acım. Acım varsa ben varım. Acım yoksa ben yokum. Acım yoksa aslında varım da yokum. Hem varım hem yokum. Nefret ve acı bir araya gelince beynimde 3.dünya savaşı çıkıyor. Önce kulaktan içeri giriyor füzeler sonra gözlerimin önünde iki uçak çarpışıyor ve bom! Sonra bir siluet geliyor gözlerimin önüne ve işte nefret talim alanından çıkıp koşa koşa savaşın ortasındaki yerini alıyor. Ne mi oluyor. Savaşın ortasında namaza duruyorum. Gözlerim kapalı, kulaklarım sağır. Başarıyorum, lakin selam vermeye gelmiyor.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.