MAO’YU TANIYOR MUSUNUZ?
Bir dilin en çok hangi yönünü sevdin diye sorarlarsa bana cevabım hazırdır: “Bir kelimeyi ya da cümleyi lastik misali her yöne çekecek anlamı ihtiva eden yönünü sevdim.” derim. Çağrışımını, mecazını, mazmununu, tarizini, bilip de bilmezden gelmişliğini…
“Galatı meşhur lügati fasihten evladır.” der ekâbir evvelden. Yaygın olarak bilinen fakat halkımız tarafından yanlış anlamlandırılmış kelimelerin yine halkımız tarafından daha çok tercih edilmesine denir. “Meşhur Yanlış” manasına gelen Osmanlıca bir tamlamadır... Galat-ı meşhurlar, sözlükteki doğrulardan daha çok bilinir ve kabul edilir. Lügat-i fasihten evla olması da bu yüzdendir.
“Galatımeşhur galatı meşru olamaz!” Şimdi yazım ve manada galat olan, aksi gelen, ters yatıran o kadar nüktemiz ve esprimiz var ki! Seç seç al mahiyetinde hem… Günlük yaşamda da karşımıza çıkan ve zekâ ürünü olan ve kavrama derecesi ile ilintili o kadar kelime ve bunların oynadığı oyun var ki! Say say bitmez.
Bir de isteyerek yanlış anlamalar, işi o tarafa çekmeler, doğruyu değil de akla gelmeyen manayı kaşımak tarafı var… Bugün etrafımızda şahit olduğumuz, duyduğumuz, yaşadığımız anlardan bazılarını birer kare şeklinde gözlerinizin önüne sermek istiyorum. Ola ki ufacık da olsa bir tebessümün gelip gamzelerinize yuva yapmasına vesile olalım.
Herhangi bir ildeki ya da ilçedeki bir lise de husul eden şu olaya bakın bir zahmet: Personelden birisinin nur topu gibi bir oğlu olmuştur. Kurum geleneği içinde Müdür Bey’de temsilen kurumda çalışanlar adına bir hediye alınmasını ve gözün aydına gidilmesini arzu etmektedir. Bu işle ilgilenmesi içinde Muhasebeci Ömer Bey’i görevlendirir. Kurum çalışanlarına durumu arz eden bir ibare yazılır ve isim listesi eklenerek -katılmak isteyenlere- imzaya çıkartılır.
“Falancanın bebeği dünyaya geldiğinden hediye alınacaktır ve gözün aydına gidilecektir. Katılmak isteyenler lütfen sirküyü imzalayıp belirtilen miktardaki parayı da ilgili memura teslim etsin.” şeklinde bir şeyler yazılacaktır.
Yazı imzaya çıkartılır ilgili ve görevli memur tarafından. Elden ele dolaşan resmi yazımız dilden dile de dolaşmaya başlar hemen. Yazıyı okuyan herkes hem gülüyor hem de yazının bir nüsha fotokopisini çektiriyordu hemen.
“Şuyuu vukuundan beter” derler ya öyle… Bir şeyin daha olmadan dedikodunsun ortaya çıkması… Artık yazının imzaya çıkartılmış olması ya da içeriği kimsenin umurunda değildi. Sadece ve sadece orada yazılı olan ibarelerdeki hata konuşuluyordu. Bu ibare dilden dile anlatılarak, kulaktan kulağa yayılarak bir nevi kurum efsanesi haline geldi.
Yazıdaki dikkat çeken ve gülümseme yaratan yer şöyleydi: “Müdür Bey’in talimatıyla Bilal Bey’in oğlu olmuştur. Hediye alınacaktır…”
Emrivaki ile bu durum olmuşsa siz bunu yazanın ve imzaya çıkartanın ruh halinden çok emrivaki ile bu işi yapanın – şayet böyleyse- haline acıyın.
Bir başka il ya da ilçe, bir başka deha…
Kulüp başkanıdır alt liglerimizin birinde… Takım yenilmiştir ve maç sonrası muhabirin biri canlı olarak mağlup takımın başkanı olan kahramanımızla röportaj yapmaktadır. “Sayın başkanım sanki takımınızın kondisyonu yok yani kondisyon eksik!”.
Başkan kondisyonun ne olduğu üzerine düşünmeden hemen yanıtlar:
“Teknik direktör istesin onu da alırız.” Başkan kondisyonu topçu olarak algıladı anlayacağınız. Her şey ne de kolay alınır ve ne de kolay satılır. Nasılsa para çoktur, kültüre ya da aktüaliteye ya da ilme irfana lüzum yoktur.
Başkanı böyle ise vekili eksik durur mu?
Eski mi eski milletvekillerimizden birisidir mevzu bahis olan. Bir tanıdığa dışarıdan bitirme yoluyla diploma alacaktır. Arar ilgili ama yetkisiz şahsı. “Bak!” der “Benim bir adamım var ona diploma vereceksin.” diye. Nasılsa onu oraya o getirmiştir. Elbette diyetini bu şekilde ödeyecektir. Bizimkisi ise “Tamam ağam yalnız, sınava girsin diplomayı verelim.” diyecek olur. Keşke demeseydi. Bizim vekil hemen bastırır muhatabını:“Diplomayı ver sınava sonra girer!” diye… Önce makam sonra liyakat olursa “gusura galmayaın amma velâkin bu durum böyle olur ahanda işte!”
Yine vekillerimizle ilgili olarak anlatılagelen şu anekdotu okumadan geçmeyelim.Vekillerimizden birisi uçaktadır. Yanı başında bir beyefendi oturmaktadır. Vekilimiz sefertasını açar ve bir şeyler yemeye başlar. Yanıbaşında oturan beyefendiye de “Buyur!” der. Bizimkisi nezaketi elden bırakmayarak: “Teşekkür ederim benim kolesterolüm var.” der. Vekilimiz ağzını şapırdata şupurdata “Çok güzel önce benim yemeği yeriz sonra senin kolesterolünü…” der. Kolesterolün yerine basur da anlatılıyor, benden duymuş olmayın!
İşte hal böyle sayın okuyucu, gergin bir ülkenin gülen yüzü olmak istedim bu yazıda… Aba altında sopa kıvamında, bizden uzak nasılsa anlayışında, hayatın içinde var olanı yakalayıp paylaşmak adına… Hoş görüle inşallah…
Müfettiş gelir ilçeme 70’li yıllarda… Bir soruşturma için hem de… Maoculuk yaptığı iddia edilen bir öğretmeni sığaya çekecek… Müfettiş Bey çağırır zikredilen öğretmeni ve sorar aleni: “Mao’yu tanıyor musun?” diye…
Bizimki Anadolu insanın bal kaymak saflığıyla yanıtlar hemen.:
“Tabi ki tanıyorum Müfettiş Bey!”der.
Şaşırır müfettiş bey, gözlerini iri iri açar, kulaklarını dimdik eder ve tekrar sorar bir hışımla: “Sana Mao’yu tanıyor musun?” dedim.
“Tabi ki tanıyorum Müfettiş Bey!” der bizim öğretmen.
Müfettiş çıldıracak vaziyette haykırır:
“O zaman söyle bakalım Mao kimdir?”
Bizim safdil öğretmen gayet rahat ve gayet serinkanlı bir halde tarihe geçecek olan şu sözü söyler:
“Vallaha, Maho bizim Tacik Köyü’nün Muhtarı’dır.” der.
Müfettiş olayı çözer orada, soruşturmaya tamamlar ve güle güle vilayete döner.
Son söz olarak biraz zülfiyare değinip yazımızı nihayete erdirelim.
Amerikan Senatosunun dini liderlerinden birine gazeteciler sormuşlar:
“Aziz Peder, ara sıra senatörler için de dua ediyor musunuz?” Cevap ilginç olmuş:
“Hayır, senatörlere bakıp memleket için dua ediyorum.”
Bugünkü tabloyu kastetmedim inanın!
Ama memleket için de duayı eksik etmiyorum her nedense?
Arzım şu ki ricali devletten, lütfen ayakları hep havada dolaşmasın. Ara ara yere de sağlam bassınlar…
Siz Maho’yu tanıyor musunuz acaba?
Mao’yu değil ama!
YORUMLAR
Bu hikayeyi "aynen" böyledir yurdum insanı diye birkaç kez okudum.Bize uyar mı,uyar.Hem de çok...Gayet güzeldi.
Benim de mesleğim olduğu için dikkatlice okudum...Okurken aklıma eğitime dair "fıkralar" ve yaşanmışlıklar da geldi.Bir köy muhtarının işini yapmayan Nüfus Müdürüne,"Müdürüm,müdürüm,onbaşıyla olacak iş için beni kumandana gönderme" deyişi de...onbaşı müdür,vali de kumandandır!