- 1363 Okunma
- 20 Yorum
- 0 Beğeni
TUBAT AĞACI
Odasından hızlıca çıkan adamın arkasından bir ses yankısını boşluklara bırakarak havada yalpalandı, fakat hedefine ulaşıp ulaşmadığı bilinmiyor…
-İlyas nereye
Sesin sahibi, sesinin hedefe ulaşmadığını hissederek, İlyas’ın terk ettiği odanın, el yapımı ahşap doğrama kapısını açarak, içeriye önce kafasını ve aklını uzattı, masanın üzerinde, perdenin arasından yol bulan rüzgar esintilerinin kıpraştırdığı bir kağıt gözüne ilişir…
İlyas duyumsuzca merdivenleri indi, aklını belli bir hedefe kilitlediği o noktaya, yani evin arka tarafında ki atölye dedikleri bölümün kapısını, beklenenin aksine sakince açtı. Duvarda asılı duran üç baltadan en büyüğünü aldı ve yine beklenenin aksine kapıyı sertçe çarparak hızlıca çıktı. Evin ön tarafındaki ceviz ağacının önünde durdu. Uzunca bir süre ağaç ile göz göze gelmemeye çalışarak izledi. Belki de gözleri kapalıydı ve içinde başka bir şeyleri güncellemişti.
Aile fertlerinin şaşkın bakışları arasında indirdiği ilk darbeden sonra, kaç darbe daha vurduğunu saymamıştı. Fakat son vuruşunda ağaç, koca gövdesine yön vererek zarar vermeyeceği bir yer buldu ve o yöne yığdı kendisini…
Olan biteni izleyen deminki sesin sahibi olan amca, Yahya efendi, belli ki az önce masanın üzerindeki kağıt parçasını okumuş olacak ki, olan biteni bizden daha bilinçli analiz ediyordu. Nemlenen gözlerini bir çırpıda yok ederek, kağıdı aldığı yere bırakıp aklından geçirdiği yöne hareketlendi
- Şu kağıtta yazanlara birde biz göz atalım, yeminle çatlayacağım meraktan
Sevgili oğlum İlyas,
Bu zarfı açıp şu an yazdıklarımı okuduğuna göre, ben Hakkın rahmetine kavuşmuşum demektir. Oğlum, duygusal cümleleri beceremem bilirsin oldum olası, “her canlı ölümü tadacaktır “ bu satırları yazarken, her canlılardan biriydim, şimdi ise ölümü tadanlardan.
İnşallah iman üzere Rabbim emanetini almıştır. Senden isteğimi merak ettiğini biliyorum. Hani hep, bahçedeki ceviz ağacını neden bu kadar çok sevdiğimi ve o’na neden benim Tubatım diye seslendiğimi sorup durdunuz…
Ortaokul dönemlerimdeydi, Necip Fazıl’ın “Büyük Randevu, bilsem nerede saat kaçta, Tabutumun tahtası bilsem hangi ağaçta” bu dizesini okuduğumda çok etkilenmiş ve bunun üzerine, biriktirdiğim harçlıklarım ile bir ceviz ağacı fidesi alıp bahçeye dikmiştim ve hep bildim tabutum tahtasının nerede olduğunu. Birlikte büyüdük, attığım her adımda aklıma ölümü getirir, gider dibinde oturarak saatlerce tefekkür eder, benim Tubatım der dertleşirdik. Ve bu yüzden senden yaz tatillerinde marangoz Rasim ustanın yanında çalışmanı istemiştim, istemeyerek de olsa, sırf beni kırmayıp o talaş yığınları içinde geçirdiğin tüm zamanlar için teşekkürler evlat.
Ne istediğimi anlamış gibi duruyorsun, sizi Allah’a emanet ediyorum…
Şeref DEREOĞLU
üç saat sonra İlyas, gözyaşlarını talaş tozlarında bırakarak az önce devirdiği Tubat ağacını ustaca işleyerek tabuta çevirmişti. Amcası Yahya Efendi, yeğenini sıkıca kucaklayarak hiçbir şey konuşma ihtiyacı duymadan sadece sevgisini bırakmıştı yeğeninin omuzlarına. Son görevlerini yapmak için düşmüşlerdi yola...
Aradan üç ay gibi bir süre geçmek üzereydi, İlyas iş dönüşü üç çocuğunun en büyüğünün bahçede bir şeyler ile uğraştığını görünce yanına yaklaştı ve;
- Kolay gelsin Şeref Bey, ne yapıyorsun?
- Teşekkür ederim babacığım, dedemin ağacının yerine biriktirdiğim harçlıklarla aldığım fideyi diktim, inşallah tutar...
İlyas karmakarışık duyguların boğazını düğümlemesine izin vermemek için aklından birkaç parça yutkunarak;
- Tutar oğlum tutar, hadi eve geçelim...
- Baba!
- Efendim?
- Ağacıma dedemin ağacının ismini takacağım, fakat Tubat ne demek?
İlyas, yeni dikilmiş fidenin köklerine hüzün karışımı bir tebessüm bırakarak;
- Bak bunu hiç düşünmemiştim, hadi koş ellerini yıka, sonra da Google’a bir soralım, bakalım ne diyecek bize...
Abdulkadir BOSTAN
YORUMLAR
Sizi şiirden sonra yazı bölümünde de aynı zevkle okuayabilmek ne kadar güzel. Gerçekten çok hünerlisiniz. Konuyu, okuyucuyu konuya şartlandırmadan aktardınız ve bu esnada sözcüklere gömülü kaldı gözlerimiz. Tebrikler, içinde bulunduğunuz tüm sayfalar renkleniyor.
Sabah sabah karma karışık oldum bu "SON" ' u andıran yazıyla...
Zira uçurum kenarında yaşamış biri olarak son 1,5 yıldır, çok duygulandım okurken...
Yürek atışlarımın hızıyla, gözlerime yaş bile birikti sevgili yazarım...
Tebriklerimle, devamını beklediğimi bilmeni isterim...
Sevgimle...
şiirlerinizi haz alarak okurken bu yeteneğinizide tanımak beni ayrıca onurlandırdı,kendimi sizinle aynı sitede olmaktan,naçizane şiir yazma girişimlerimde bana verdiğiniz destekten dolayı çok şanslı azlediyorum...ve bir kaç parağrafla da olsa geniş dünyanız,ele aldığınız olağanüstü duygusal konu beni çok etkiledi..devamının gelmesi temennisiyle bu özel yüreği tanımanın haklı gururuyla tebriklerimi kalben sevgilerimle bırakıyorum..gönül sesinizle yolunuz açık olsun...selamlar..
nedendir bilmiyorum ama,
bana <TAHTA KAŞIKLAR>ı hatırlattı
en az onun kadar da güzel bir yazı olduğunu bir kez daha vurgulamak isterim
üstelik kolay kolayda hafızlardan silinmeyecek bir yazı
Tebriklerim çokca sayın yazarımız ABDÜLKADİR BOSTAN'a
başarılarının ve yazılarının devamını diliyorum.
tşklerimi sunuyorum.
önce yazı rengi için
dahasında bu güzel yazı dizeleri için...Bende diyorumki;
ßen niye hiç duymadım bu ağacın ismini:]
bakarsınız rabbim sizin için böyle bir ağac yaratır.Cenneti alada ,sizin eserlerinize gönülden dem vuranlar bu ağacın altında gölgede keyif-i sefa yaparlar: ]
olur mu olur.
değerli şair, seni nesir kısmında görmek beni ziyadesiyle mutlu etti
öykü yazmak bulaşıcı bir şey, keza denemeler için de aynı şey söz konusu
bir yerinden başlamalıydın, üçü dörde çıkarmış olmana çok memnun oldum
bence daha sık yazmalısın, çok yönlü olduğunu hepimiz az çok biliyoruz
seni okuyor olmak şahsım adına söylemem gerekirse eğer; bir lütuf..
hikaye çok farklı ve düşündürücü geldi bana, içimizden ve samimi..
tahmin edeceğin üzre hemen google amcaya 'TUBAT' yazdım ama :))
'yok öyle bişey' bu kelime için de ayrıca müteşekkir oldum
türk dil kurumu yeni bir kelime daha kazanmış oldu, lakin anlamını bulmalıyız sanırım :)
can-ı gönülden kutluyorum, nicelerine inşllhh, saygılarımla..