- 1000 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
GÖYAŞIN BOL OLSUN!!
Çiçekler solmasın, çayırlar kurumasın, kuşlar ölmesin, analar ağlamasın, gelinler yas bağlamasın, güneş yeniden doğsun, karanlıklar geceye gömülsün, yarınlar için umut saçılsın evrene, herkes adına gök kubbe altında bir yer belirsin, kuşatsın sema tüm insanlığı, toprağın bağrından merhamet fışkırsın, tüm canlılara kucak açsın; haremiler köşe başlarını sarmasın, aydınlık umutlar geleceğimizi ipotek alsın, böylece karşılayalım geride kalan yıllarımızı ve öylece sarılıp yatalım toprağın kara bağrına…
Zamandan bir haber yok, köhnemiş yıllar anılar sayfasındaki yerini çoktan almış, hayallerin uçuşu sıradanlaşmış, gerçekler çizgili suratla haykırma peşinde, âmâ sonsuzluk ummanından fışkıran rahmet nedense tükenme bilmeden her gün yenilenmekte. Yenilenen rahmetle, rahmeti yardana bir yolculuk yapmak için geçen her geceyi hayırla yâd edelim diye beklerken, horultularımız yorganın altından arşı aladaki melekleri bile rahatsız etmesin mi? İnsan işte nerede nasıl yaşanılacağını bilmeden atar adımları, sonra ahlar vahlar arasında çırpına çırpına noktalar hayat serüvenini. Yabancısı olmadığımız bir yaşamdan söz ediyorum, uykuya dalınca birden hiç kalkmayacağımızı hesaba katmayız zaten, neden çünkü yarınların sahibi de bizleriz, daha çok yapacaklarımız var diye hesaplamaları yaparken dalar gideriz birden… Bu dalışlar son dalış mıdır diye hiç merak etmeyiz, neden, çünkü yapacaklarımız, çakacağımız kazıkların sayısı henüz bitmedi; bu hengâmede birde bakarsın hakikaten çakılmışız iki metrelik bir çukurun bir buçuk metre derinliklerine, zaman ses ve horultu kalmaz, doğanın ritmi bozulur, daha çok erkendi, neden böyle oldu, acaba acaba gibi yorumlamalar devam ededursun biz sorularla baş başa, işte o zaman başlar asıl ritim, koro halinde gelen melekler arşı alada, bizden çıkan horultulardan rahatsız olmuşlardı, acaba onun hesabını sormaya mı geldiler, evet bizim kendimize soramadığımız hesabı, bu gün onlar sormaya gelmezler mi?
Gelsinler, ne yapalım hoş gelir sefa gelir onlarda bizden sohbetimize bereket diyeceğimiz bir geçmişi gerilerde bıraktıysak ne mutlu bize, yok, bu da nerden çıktı, her biri bir yandan yamyam gibi beni çapraz sorguya aldılar, yahu burada da bu sorgulamalardan kurtulamadık diyecek bir serüvense hayatımız ne yapalım bahtımıza çıkan bu olacak. İşte buradaki bahtımızdaki karayazı bizi karanlıklara gömmeden bu karayazının değiştirilmesi için ekelim çiçekleri, sulayalım gülleri, her yanımızdan miski amber kokuları gelsin ki, bizi sorgulayacaklar geldiğinde bizden gelen kokudan sarhoş olarak ne soracaklarını şaşırsınlar diyorsak, o zaman burada şaşırtalım herkesi ve her canlıyı, bizi gören ayık gezmesin, cazibemize kapılarak elleri ayakları ve dili tutulsun, konuşacak kelimeler, lügatten özenle seçilerek önüne konsun, var mıyız bu hayatı bir anıt gibi insanlığın tam ortasına gözlerin merceğine bir yaşam olarak dikmeye…
Kurumasın yaşamlar, asılmasın suratlar, ağlamasın yavrular, mezar taşına okunmasın Yasinler, ölülere değil, dirilere inen Yasinler okunsun, Biz bu kitabı diriler için indirdik diyen Rahman’ının sözü gerçekleşsin, yalancıların, düzenbazların mezar soyguncularının, leş kargalarının yeraltı yürüyücülerinin, bir kaşık suda yaygara koparan çığırtkanların sermayesi tükensin… Bunun için işte önümüzde zaman, bir daha gelmeyecek olan dakikalar, akıp giden bir sermaye, eridikçe eriyen bir buz parçası… Temmuzun sıcağında sermayesi buz olan adamın, satış yaparken malını satmak için bağırdığı slogandan hiç farkı olmayan bir sermaye sahibi bizler, ne kadar da farkındayız sermayemizin tükendiğinin…”Sermayesi eriyen şu adama merhamet edin, ne olur sermayesi eriyen şu adama merhamet edin …”Diye bağırırken hepimiz dalar gideriz, be ahmak adam bu yaz günü tabi ki sermayen buzsa eriyecek, sen bunu bilmiyor musun diye. İşte hayat sermeyesi buz olup da eriyen bizlerin, bu sermayenin farkında olmadan tamamını tüketip, yönetim kuruluna hesap ödeme derdine düştüğümüzde, çapraz sorguya alınmadan, diyorum ki, gelin şu sermayeyi bir tanıyalım, çiçekleri kurutmayalım, gelen meleklerle muhabbeti bol olan sohbetlere dalalım, bizden sonra kâinat hüzünden durmadan gözyaşları döküp ağlasın, âlem yok oldu diye…
EROL KEKEÇ-YIL:23.08.2011-SAAT:18.30-19.05
ÇENGELKÖY/İST.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.