BUZ ADAM HEYKELLERİ
Amerikada özgürlük heykeli, burada kocaman karınlı,kambur ,küt burunlu,bakışları görülmeyen,buz adam heykelleri.Bu dev heykeller ,güneşte erimez. Eriyecek gibi olanlar
bedenlerinde donar.Kaşları ,gözleri cıvık bir hamur gibi aşağılara sarkar,orada öylece kalır..Uzaktan gördüğüm adam bunlardan biri.
Kum bentin altından ,buzlarınarasından su akıyor. İrili ufaklı taşlara basarak karşıya geçiyorum.Adam olduğu yerde arkasını dönüyor, kırmızı suratındaki buz taneleri eriyor.
Sessiz bir yer.,buz esintiler çarpıyor yüzüme..Geri dönsem. Canım istemiyor.Sonuna değin gitmek istiyorum..
Ellerim üşüyor,üşüyen ellerime bakıp ben de mi buz heykellere dönüşeceğim yoksa diyorum. Ellerimi koltuğumun altına sokunca sıcaklığımı duyumsuyorum..Adam ayak sesleri
mi duyunca bir kaç adım daha ilerliyor..Tepeye doğru çıkan buzlu yol kıyısındaki çamlar ,at
kestanelerinden donuk güneşte parlayarak küçük kar parçaları düşüyor.hava çok sıcak olmamasına rağmen üşüyorum.Kış güneşinin altında inci gibi parlayan karlar beni ilgilendirmiyor; sırtı dönük güneşin altında kamburlaşarak yürüyen adamın arkasından
gidiyorum.
İlerledikçe ,seyrek evler çoğalıyor, tek katlı bahçeli evlerin, bahçelerin bacalarından
dumanlar yükseliyor..Bazen çatının birinden ,bir buz sarkıt düşüyor,bu sese adam dönüp bakıyor.
Beni ürküten ne?İki adım hızlı yürüsem adamla yüz yüze geleceğiz. Neden önemli yüzünü görmek..Ayak seslermi duyuyor ama ardına dönüp bakmıyor.Uzun karlı merdivenlerden
çıkıyoruz..Kalabalık bir kent.İnsanlar bizi görmüyor ,ya da kör bastonlarıyla merdiven
basamaklarını sayarak yürüyorlar..Genç bir kızla göz göze geldik.Gözlerinde buzdan göz yaşları..Yanındaki gencin ince buz tabakası yüzünde ,bir gülümseme ,ağlama çizgisi arı -
yorum.Yok Ne işe yararsın güneş.İnce buz tabakasını eritememişsin. Kızın koluna girmiş
paltosunun ,kolunun bükülüşünde gıyırt diye kırılan buzun sesi..Serçe sesime eklenen ince
bir ses duymak istiyorum. Alçak çatıların üstünden uçan ,kara kargaların seslerini duyuyo
rum. Lafontenin masalını anımsayıp gülmemeye çalışıyorum. Kocaman gülüşler bilmem kimlerin .Ne zaman dolu dolu gülmeye kalksam kocaman buz bastonlarını kaldırıyorlar.
Yüzlerindeki buz parçacıkları arasından,çatılan kaşları arasındaki derin çizgileri arıyorum.Iıh! Boşuna bir arayış.
Düşmemeye çalışarak çıkılan merdivenler bitince bitince geniş bir caddeye ulaştık.
Kar şekilleriyle süslü pırıl pırıl vitrinler.Vitrin bebekleri gibi kadınlar.Manken, kırılgan erkekler.Gerçek olup olmadıklarını anlamak için cam gözlerine dokunmak gerek.Buz üstünde kayarca ilerleyen araçlar.Geniş kaldırımlarda işportacılar. Buzları kıran tek ses bunların sesleri.Bir ara kendimi işportacıları çevreleyen kalabalık arasında buluyorum.
İlgimi çeken tişörtlere bakıyorum.Yoluma devam ettiğimde önümdeki adamı yitiriyorum.
Bir anlık dalgınlığıma kızıyorum. Geri dönüp geldiğim yollardan evime ulaşıyorum.
Onu kaybettiğime üzülüyorum..Yalnız yaşıyorum. Üstümü değiştirip mutfağa giriyorum.
Akşam yemek için bir şeyler hazırlamalıyım.Koları sıvayıp mufağa girdiğimde, telefon çalıyor.Koşup ahizeyi elime alıyorum.Karşıdaki ses arkadaşım Zülal .
-Efendim
O heyecanla anlatıyor.İnce sesinde buzdan eser yok.Televizyonda sık sık reklamı göste-rilen filmi anlatıyor.İkimize bilet aldım beraber gidelim diyor.Gelir seni alırım. Hava biraz
soğuk diyecek oluyorum,aldırmıyor.Gelir seni alırım. Peki diyorum.
Neden bende hayır demek yeteneği yok.Olur. Peki..Oysa akşam yalnız oturmak ,o
adamı düşünmek ,yalnızlığımın tadını çıkarmak istiyordum.
Kalabalıklar güzel bir müzik gibi kuşatır beni..İsterse yüzlerinden buzlar sarksın.Yoksa bunca buz insanlar arasında ,buzdan bir heykel de ben olurdum.Oysa sanatsal ortamlarda her zaman bir sıcak hava egemendir.Bu ortamın ılık havasına kapılıyorum.Bana gülümseyen arkadaşıma gülümseyerek,iyiki gelmişiz diyorum.
Film başlamak üzere ,ışıklar sönmüş,sinema salonunda yer göstericinin ardından gidiyoruz.
El fenerinin aydınlattığı yer sonunda oturacağımız koltukları gösteriyor.Allahtan baş
tarafda bir yer Kimseyi rahatsız etmeden yerlerimize oturuyoruz.Film başlamış.Sus..
Seyrettiğimiz film kurmaca değil.Yaşadığımız hayatın bir bölümünün kopyası..
Işıklar yanınca yaşadığımız ana dönüyoruz.Sinema koltuklarında oturan insanlara bakıyo-
rum.Yüzlerindeki erimeyi görebiliyorum Kimileri yüzlerinden düşen buzları elleryle yerine
dondurma çabasında.Çabaları gülünç görüntülere neden oluyor.dümdüz bir buz sipsivri
olarak yüzde bir kaç burun,bir kaç kulak oluşturabiliyor.Ellerinden cadı tırnakları gibi buzlar sarkıyor.Gözleri buzlu ,patlak patlak dışarı fırlamış.
Filmin etkisiyle gayurt guyurt sesleri azaldı.önde oturan adamın kulağından sarkan buz parçacığını elimle dokunup eritmek istiyorum.Gerçekten elime bir kaç dala soğuk su
damlıyor..Arkadaşım beni dürtüyor bırak rezil olacağız.Adam buzdan paltosunun arasında öylesine yitik ki benim dokunuşumu hissetmiyor.
Bu insanlar neden dondu kaldı diye düşünüyorum.Ekonomik güçlükler mi ? Sevgisizlik mi ?
İletişim çağında iletişimsizlik mi ?Buzdan bir adam şimdi ayağa kalksa.Silkinse,buzdan
ayaklarını hızla yere vursa ..Ağzını var gücüyle açsa bağırsa..Hayır.. Çıtırtılar bile fısıltılı.
Film bitti.Buz sesli kalabalığa karıştık.Donmuş ağızlarını güçlükle açıp ,filmden söz ederek,herkes bir yana dağılıyor..
İki adım önümde yürüyen tanıdık bir sırt görüyorum.Gene hafif öne eğilmişelleri cebinde,paltosunun yakasını hafif yukarı kaldırmış .İşte o ,diyorum. Zülal kim. diyor şaşkınlıkla .O bugün izini kaybettiğim adam.Sahi sana ondan söz etmemiştim.Beni görünce
yüzü kızaran adam..Yüzündeki buzların eridiğini gördüm.Konuşabilseydim ,ağzının kenarında gülmseme izleri belirecekti.Cebinde donup kalmış gibi duran ellerini cebinden çıkaracak,bana uzatacaktı.Bak caddeden karşıya geçiyor, onu takip etmek istiyorum.
Zülal gözlerini iri iri açarak:
- Yanındaki kızları görmüyorsun galiba .
- Görüyorum ama iyimser düşünmek istiyorum.
- Ben ise onun yanında yürüyenin sevgilisi olduğuna kalıbımı basarım.Kızım körsün sen.
- Belki ama onu görmek ve konuşmak için karşı konulmaz bir duygu var.Lütfen takip edelim.
Zülalin dudağının kenarına alaycı bir gülümseme yerleşiyor.Bu akşam vakti hem de tanımadığımız birini takip edeceğiz ha! Sen delisin diyerek teklifimi kabul ediyor..
14 1 2002
.
n