- 510 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
İNSANLIK VE MÜSLÜMANLIK
Yaşamaya çalıştığımız şu dünyada birçok isteklerimiz, sıkıntılarımız, özlemlerimiz yanında umudumuz ve inancımız da var. İnsanlığın hakikati nedir? Sorusunun cevabını, Allahı bulma, Allaha ulaşmada bulabiliriz. Her şeyi maddiyatta, bu dünyada arayanların kalp ve gönül gözleri körleşmiştir. Hayatı insanca ve müslümanca yaşayabiliyor muyuz? İnsanlık ve Müslümanlara ne olmuş ki her türlü sıkıntı ve musibetler karşısında heba olup gidiyoruz.
İnsanlığın bulunmadığı bir dünyada herkes suçludur. Şu dünyada önemli olan insan olmaktan ziyade insan gibi yaşamaktır. Bu gün evlerimiz, katlarımız, yatlarımız otomobillerimiz, mallarımız, eşyalarımız var ama birçok ailelerde inanç, ahlak, sevgi, yardımlaşma ve insanlık değerleri azalmış. İmkânlarımız arttıkça değerleri, sevgileri, insanlığı, ilgiyi, bilgiye ulaşmayı, hoşgörü ve sağduyuyu azaltmışız niçin?
Günümüzde sahip olunacak birçok şeyler arttı ama birçok insani ve İslami değerleri dikkatsizce israf ederek harcıyoruz. Çok konuşuyor, çok televizyon setrediyor, az düşünüyor, az okuyor, az sabrediyor ve az şükrediyoruz. Şu dünyanın zevk-ü sefasına dalmış gidiyoruz.
“Dünyaya, dünyanın güzelliklerine ve hilelerine aldanışımız: Sineğin aldanışına benziyor… Sinek bal kavanozuna ve balın içine girdikçe felakete gömülür ama o,bunu anlayamaz…”
Hayatta kazanmayı öğrendik ama asıl kazancı değil. Öğüt veriyoruz ama inancımız kaynağından öğüt almıyoruz… Daha çok imkânlara sahibiz, fakat daha az paye sahibiyiz ve daha az mutluyuz. Dünyanın bir ucundan diğer ucuna gidebiliyoruz ama yakınımızdakinin kalbine, gönlüne giremiyoruz. Peki neden? Daha çok maddiyata önem verdik, maneviyatı, insanlığı ve değerlerimizi unuttuk…
Bilim ve teknolojiyi geliştirdik, bakışlarımızı değiştiremedik. Daha çok bilgi depolamaya zaman ayırdık ama diyaloga, insana, hayra yatırım yapmaya zaman ayıramadık. . Daha çok maddi kazanç, daha çok eğlence, ihtiras ve hırs arttı, birbirimize sahip çıkma, yardımlaşma azaldı. Evler apartmanlar arttı fakat içinde huzur azaldı. Kalplere, vicdanlara pranga vurduk, iman, inanç azaldı. Sahip olacak şeylerin artmasına rağmen değişimler, yozlaşmalar çok fazla, insanı ve insanlığımızı bunaltıyor…
On bir ayın sultanı, ayların en bereketlisindeyiz. Güzel niyetlerimizi, hayırlarımızı imkânımız ölçüsünde yapmalıyız. Bu gün, yarın, bir ara demeden. Belki, bir ara, bir gün olmayabilir. Hayatımıza anlam katacak bir şeyi hiç geciktirmemeliyiz. Her gün, her saat, her dakika önemlidir, iyi değerlendirilmesi gerekir. Çünkü neyin ne zaman son olacağını bilemeyiz.
“Mal sahibi mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi, malda yalan mülk de yalan, var birazda sen oyalan” Yunus Emre’nin sözünü düşünen beyinlere çok şey hatırlatoyor... Malına da canına da, eşine, dostuna evladına da bel bağlama, her şey benimdir deme, herşey emanet,can bile emanet kendimizin değil. Bu gün yanımdadır deme, hiçbir şey bizimle hiçbir zaman kalmaz...
Geliniz yapabileceklerimizi ertelemeden bugünden başlayalım. Ramazan rahmet, mağfiret ve bereket ayıdır. Ramazan ayını ihya eden müminin günahları bağışlanır.
Allah için açlık ve susuzluğun, taat ve ibadetin meşakkatlerine sabır ve tahammül ayı olan ramazanda bir farzı, sünneti, hayrı yapma, başka aylardaki sevap ve hayırlardan yetmiş kat yerine geçer. Bu ay sabrın karşılığı da cennettir. Bu ay yardımlaşma ayıdır. Bu ay müminlerin rızkını arttıracak aydır. Bu ayda her kim oruçlu bir mümine iftar edecek bir şey verirse, yaptığı bu iş günahlarının bağışlanmasına ve cehennemden kurtulmasına sebep olur.
Ramazan ayı Kur’an, oruç, sabır, yardımlaşma, dayanışma, ihsanda bulunma, rahmet, bereket, af ve mağfiret ayıdır. Bu ayda müminin rızkı artar. Bu ayda müminler daha çok ibadet eder, tövbe ve istiğfar ile günahlardan arınmaya, hayır ve hasenat ile Allah’ın rızasını kazanmaya çalışır, bunun karşılığında da cennet ve ilahi cemalle müjdelenir.
Biz o kadar bolluk ve sefa içinde yaşıyoruz ki çevremizdeki açları, yoksulları görmüyor ve anlamıyoruz. O kadar çok tüketen bir toplum olduk ki, tükettiğimizin yanında bir o kadar da sokağa, çöpe attıklarımız oluyor. Ama ramazanda ve oruçlu iken çekilen susuzluğun ve açlığın ne kadar zor olduğunu ve o insanların halini şimdi daha iyi anlıyoruz.
Aslında sadece Ramazan ayında değil, tüm zamanlarda da dini ve sosyal sorumluluk bilinci içinde hareket etmeliyiz. Yetim ve öksüzleri sevindirmenin, onları iftar sofralarında da buluşturmanın mutluluğunu tadalım. Geliniz siz de bir yetime, yoksula, aç ve susuza elinizi uzatarak ikramda bulunmanın hazzını yaşayın… Bilmeliyiz ki nerede olursak olalım Allah her zaman bizimledir, niyetlerimizi bilir ve herkesin kalbine göre verir…
Lütfen sofralarımızda envai çeşit gıdalarımızı alırken ve tüketirken, aynı anda milyonlarca insanın aç, susuz olduğunu ya da açlıktan, susuzluktan öldüğünü unutmayalım. Bir lokma ekmeğe ve bir damla suya hasret bedenleri aklımızdan çıkarmayalım. Gücümüz oranında hayatımıza anlam katacak bağış ve yardımlarda bulunalım. Hayatımızdaki her gün bir hediyedir, kıymetini bilelim.
YORUMLAR
Merhaba,yazınızı ilgi ve zevkle okudum...Her biri inci ...hiç birine hayır denilemez elbette...Fakat bazı bölümlerde emir cümleleri kullanmışsınız:"yapın,edin...vb" şeklinde...Bu tür üsluplar insan psikolojisi bakımından itici cümlelerdir.Okuyanları doğru da olsa rahatsız eder...Oysa çoğul ifadeler daha olumludur; "yapalım,uygulayalım vb." gibi...Zaten çoğunluk yazınız bu tarzda...Söylemlerde mütavazı ve edilgen bir stil kullanmakta yarar var...Emeğiniz için çok teşekkür ediyorum efendim...Saygı ile...Entellektüel-41