- 1082 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
Ölememenin Dayanılmaz Hafifliği
Aralık kapımdan gelen cılız müzik, gün doğuşunu haber veriyor. Odamın hemşire odasının hemen yanında olduğunu tahmin ediyorum. Zaman İmbat fm gündüz kuşağı. Kontrol saatine kadar müziğin tadını çıkarmalıyım.Ne geçmişi düşünmeli, ne geleceğimi sonlandıran o kazayı.
Yaşamı hissedebilmek için, bir sonumuz olduğuna inanmak gerekiyormuş. Bir yatağa bağımlı kalmadan.
O kazada beyin ve omirilik arasındaki bağım kopmuş. Artık beynimin içine hapsolmuş et yığınından başka hiç bir şey değilim. Hakim olabildiğim tek kas, sol elimin serçe parmağı.
Odanın havası çok kuru, dudaklarımın çatladığını hissediyorum.Yüzümün, kollarımın yandığını.Gerçeğin baskısını üzerimde hissedip, elimden hiç bir şey gelmediği zaman, zihnimi boşaltmayı öğrendim. Bazen kolay olmuyor, odaklanamıyorum.
Keşke artık beni unutsalar ve beni görmeye hiç gelmeseler. Oğlumun gözlerinde gördüğüm ’nolur artık kalk anne’ bakışı beni her seferinde kahrediyor. Ona, ’dünyanın en hızlı tavşanı benim’ bakışı atmak istiyorum. Ama ne yaparsam yapayım, gördükleri yaşlı bir kaplumbağanın yüzü. Kuru bir kabuktan başka bir şey değilim.
Hemşire geliyor.Beni besleyen serumları, hortumları kontrol ediyor.Televizyonu açıyor, bana bakıyor. Serçe parmağımı iki kere indirip kaldırıyorum. Televizyonu kapatıyor.Birde şu pencereleri açsa ne iyi olurdu.Gidiyor.Serçe parmağımın bir kere kalkıp inmesi evet, iki kere inip kalkması hayır anlamına geliyor. Bunu öğretmek için doktorumun harcadığı enerjiyi hatırlıyorum. Ona minettarım. Yaşarken yani sizler gibi yaşarken birilerinin benimle fazlaca ilgilenmesi beni rahatsız ederdi. Fazlası hoşuma gitmezdi. Şimdi doktorumun gösterceği tüm ilgiye muhtacım.Sağlığımda takındığım o ukala gurur, muhtaç değilim anlamındaki kendini beğenmişlik çok uzaklarımda şimdi.
Zaman imbat fm öğle kuşağı. Hemşireler gülüşüyor.Kahkaha atmayı ne çok sevdiğim aklıma geliyor. Fıkra anlatmayı, arkadaşlarımı güldürmeyi,anlattığım her şeyi canlandırmayı sevdiğim aklıma geliyor. Şiir yazdığım aklıma geliyor, kulaklığıma taktığım müzikle, başka alemlere gidip yazdığım şiirler aklıma geliyor. Hiç bir şey sebepsiz değilmiş. Bir zaman sonra, gerçekten beynimin içinde yaşayacakmışım.O dünyadan uzaklaşıp deliler gibi yazma deneyimlerim, bu günlerde daha az acı çekmem içinmiş.Ve odaklanmamı kolaylaştıracakmış.
Beynimin karıncalaşmasından anlıyorum, kelebek uçuşuna hazırım. Mutlu oluyorum birden, yapılacak ne çok iş var, gidilecek ne çok yer.Kocamı ziyaret edebilirim belki. Başka kadın korkumu artık yendim. Hatta bir sevgilisi olmasını bile istiyorum.Tamam artık bir sevgilisi olduğunu biliyorum. Zaten bir kaplumbağanın kocası olduğunu unutmalı, yaşlı kuru bir kaplumbağanın.
Son ziyaretinde uzun uzun konuşmuştuk. Yani serçe parmağıma bakarak konuşmuştu. Gözlerini gözlerimden hep kaçırmıştı. İyimisin demişti, serçe parmak bir kere indi kalktı.Seni özlüyorum demişti. Oğlunda özlüyor, çok güçlü bir çocuk o, benden bile güçlü. Tabi, senden bile güçlü, çünkü gözlerime bakabiliyor. Gözlerime bak lütfen demiştim yani gözlerim bunu ona demişti ama o sadece serçe parmağıma bakıyordu.Sonra kitap okumamı ister misin diye sormuştu.Serçe parmak yine bir kere indi kalktı. Böylesi daha iyi.
İçimde bir yerlerde midem olduğunu tahmin ettiğim bir yerlerde yanma var ama ben yüzümü bile buruşturamıyorum.O yanma duygusu ile dost olmayı başardım, o yanma duygusu dışardaki hayatla aramda tek bağlantı.
Acı neydi ve acının sınırları neydi.Yaşarken yani sizin gibiyken acılarım oldu. Midemdeki yanmayı uzun yürüyüşlerle atlatmaya çalıştığım zamanlar oldu. Kocaman bir ağacın sessiz gölgesinde büyük, sonsuz bir uykuya yatmak istediğim anlar oldu. Kendimden saklandığım tavan aralarım oldu. Anahtarını benim bile bulamayacağım, uzak diyarlara attığım tavan aralarım. O zamanlar bu istekli esaretlik gerekliymiş gibi zannederdim. Işıklardan kovulmuş karanlık, herkese küsmüş.Yoksa karanlıktan kovulmuş ışık, herkese küsmüş mü?. Acının en karmaşık anları.!
Ama yaşadığım hiç bir acı, hiç bir yanma şu anki kadar olamaz. Belkide vardır. Acının sınırı yokmuş!
Eski yaşantımdan hatırladığım son tensel acı, tam bel çukurumda duyumsadığım, ucu sivri demir çubukların batma hissi. O günlerden kalma son ses, üzerime doğru gelen arabanın fren sesleri. Bazen tüm sesler susuyor ve tek duyduğum o fren sesi oluyor.
Ben artık isteğim dışında bir esaretteyim.
Düşünmemeliyim, düşündükçe odaklanmam zorlanıyor.Bu kadar dağınık oda beni yoruyor. Odayı temizliyorum, boşaltıyorum. Zaman imbat fm akşam üstü. Hemşireler daha gürültüsüz. Hastanenin en yavaş hastalarının olduğu yerde olması gerekende bu zaten. Birazdan beynimin pimini çekeceğim, kelebek uçuşu için herşey hazır. Gidilecek, görülecek, yapılacak çok iş var. Belki mu kıtasına giderim, aradan atlantise bir geçiş. Batan gemi titaniği ne zamandır merak ediyordum, buzullara uğrarım.
Küçük bir kayma ile en sevdiğim zaman diliminde kontes N..olurum. Oh ne eğlenceli aşk, tutku, dram ve macera. Bir kayma daha nazi Almanyasında genç bir kız, yine çokca dram. Dram, evrendeki bu topun, sonsuza dek, tek oyuncağı.Sonra tanışmak istediğim milyonlarca yazar var.Ve görmek istediğim onca tabiat harikası yer.
Dünyanın var oluşundan beri felaketleri, savaşları, kavgaları hüzünleri ve dramları yaşayan insanoğlu, en berbat anlarda bile yaşamı, yaşanası kılmak için yepyeni durumlar, haller ve hayallerle süslemekte, yaratmada Tanrı kadar başarılı.
Zaman imbat fm gece...
Bütün gün pencereyi açacak biri olsun istedim. Odanın havası çok kuru.Bu kuruluk odaklanmamı zorluyor. Benim için pencereyi siz açar mısınız?
28.7.2011
YORUMLAR
Bende de bu yazıyı şimdiye dek oku(ya)mamış olmanın dayanılmaz hayıflanması oluştu Sevgili yazarım.
Nasıl gözümden kaçmış şaşırdım. Elimden geldiğince sizi okumaya çalışıyorum çünkü. Yine de geçte olsa ben şu an okuduğum için yeni olarak addediyorum ve sizi kutluyorum bu başarılı yazınız için.
Saygılar...
Bu öyküyü ilk kez okudum ve çok beğendiğimi ifade etmeliyim Nilgün hanım..
Hayatın ta kendisi ve dramatik hazin sonların sadece biz insanları/kadınları/çocukları/ güçsüzleri bulabildiğini ve serçe parmağı kadar bile hareket gücü, hacmi olmayacak şekilde yaşayıp gittiklerini görebiliyoruz..
Sayın yazarım :) Çokça beğenim ve sevgimle daim, saygımla..
Sizin de aralarında bulunduğunuz yüz kişiye, bir öykü yazacaksınız; tek malzemeniz var, "EMPATİ" deseler, bu 99 kişi tarafından yazılamayacak bir öykü olurdu herhalde... Bir insanın, kendisini karşısındaki insanın yerine koyarak onun duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlaması, ANCAK BU KADAR MÜMKÜN OLABİLİRDİ. . Türkçeye saygınız, başlıbaşına bir ayrıcalığınız. Bu sitede benim taktirle takip ettiğim altı-yedi yazar var ki, bunlardan birisiniz. Lütfen, bu harika yazı için tebriklerimi kabul edin
çöldeki kelebek
Zaman imbat fm gece...
acının sınırı yok,
bilginin sınırlı cehaletin sınırsız olduğu gibi,
acı sınırlı olmalı oysa diyor kahkaha atan hemşire kendinden beklenmeyen bir bilgelikle...
radyo frekansı zaman, ayarlandıkça bozuluyor,
bir şarkı çalıyor radyoda Pia ya mecbur Atillayı anlatıyor Zagreb radyosunun küflü hatıralarından...
en özgür serçeydi oysa göçerken düştü parmağıma en terkedilmiş haliyle,
ellerimde yaşatıyorum onu hala,
gözlerinin kıyısına vuran bir adamın çırpınışında...
diyerek konuşmaya birilerini daha dahil ettim affınıza sığınarak kısaca:)
çok güzeldi yazar...
saygılarımla...
Koyu ve kalın harflerle yazıyorum: Gerçekten mükemmel yazıyorsunuz. Türü mühim değil. İster öykü ister şiir ister roman. Beyinde uçuşan martıları seyreder gibi oldum . Yetişemediğim fikirleri anlamıyor değildim ama o konuşmadıkça hayallreden ibaret kalmaya mecburdu. Gözleri almıştı ellerinin yerini. Ona yapılan he riyilik sıradan bir vicdan temizleme operasyonuydu üstelik. Sabun yerine kouyorduk yatağa hapis geleceğini. Biraz daha vicdan...biraz daha iyiymiş gibi yapmak. ne kadar temiz olduk değil mi? Bu mudur düşen üstümüze?
Çok güzel ve temiz bir anlatım. Siz yazınca duygular ön planda oluyor ister istemez. Kalbiniz bir adım önde kalıyor ve bu çok güzel. Tebrikler.
çöldeki kelebek
Sizlerden öğrendiklerimi tahmin edemezsiniz..Ne yalan söylüyeyim.Deneme ve öykü gibi düz yazılara aranıza katıldıktan sonra daha çok önem vermeye başladım.İçimdeki cevher birikim sizleri okuyunca şaha kalktı..
Desteğinizle daha iyilerini yazma isteğim hep olacak..
sevgi ve saygılarımla
Umut Kaygısız
Sonra ikinci bir dilek... Bir gün mutlaka düet yapalım olmaz mı? Ya siz başlayın yarıda bırakın sonunu ben getireyim. Ya da ben başlayayım siz devam edin. Ne dersiniz?:)))