- 744 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
Mor Düşlerinde Siyah Bir Deneme
Pencerede oturup, dışarıya bakıyorsun. Ay bugün bir başka güzel. Ya da yok yok, senin de her zaman diyeceğin gibi: ‘Hep aynı ya, değişen hiçbir şey yok yine!’
Mutluyum bu halinden. Mutlu olmak, illa ki hep gülümsemek olsaydı, bize somurtuşlarımız niye verilmişti ki o zaman? Kendi kendimizi sansür etmemiz lazımdı; bazen gülümseyerek, bazen de somurtarak. Her insanın bir değeri vardı, gerekli ve ya gereksiz her insan yaşamak için bu dünyaya gönderilmişti ve kimileri çekilmez varlık olmak için çabalardı, kimi de senin gibi anlaşılmaz derecede sevecenliğini deliliğine vurup, parmaklarını ara sıra rengarenk boyuyabiliyordu. Senin için belki her şey fazlaydı; farkında olmak fazlaydı, farkında olunmaksızın yaşamak fazlaydı. Çalışmak fazlaydı, çalışmamak fazlaydı. Susmak fazlaydı, konuşmak fazlaydı. Senin için fazla olmayan tek şey, fazla olmayacağını bilmediğin o şeydi. O şeyde sen vardın. Sadece sen.
Çöp kamyonları, pencerenden göz ışınlarının yankılarına bir kuş gibi titreyerek zihnine gelip pislediğini hissettiğin an, elinde sadece sönmüş bir sigaranın olduğunu farkedip, kendine, kendince gülmeyi seviyorsun. Aynada gördüğün, aslında hiç de görmekten bıkmadığın bir abartı iken, yalnızlığın delişmen depremlerine seni itiveren duygularının ardınca, yanı başında çiçekler gibi duruveren canların gözlerine bakmaktan kendini alamıyorsun. Belki ifade edemiyorsun, ama yanında bulunanlar senin için mucize. Evet, evet. Belki tatmin olduğun ve olacağın hayat bu değil. Sen, tamamen bu hüzmelerle kısıtlanamazsın. Fakat yaşamakta olduğun yeşil bölge senin mucize olarak tanımladığın yer. Yaşadığın her şeye aşıksın esasında. Sahip olduğun her şeyi delice kıskanıyorsun sahip olamadığın tatminsizliklerin gibi.
Bir kasetçaların olsa ve yanında Sezen Aksu’nun seslendirdiği, tutuklu ve yurdundan onlarca yıl uzak yaşamaya mecbur bırakılmış bir şair. Aslında sen fazlası değilsin, fazlasını istemiyorsun. Bazı bazı geliyor tepene meraklardan dolayı çıldırışlar, ama taktığın en büyük kuram, hiçbir kuramın kavramların arasında sıkışıp kalamayacağı. Bu yüzden beyaz ruhunun üzerine, simsiyah giyinmelerden hoşlanıyorsun. Ruhunu ısıtan siyahlık, senin kötülüğünü gözler önüne serebilen cesaretin. Seviyorsun hatalarını dahi korkmadan söyleyip, yaşabilmekten. Ama bir korkun var ki, su çiçeği çıkarmış bir çocuğun acayip bir halde vücuduna bakıp şaşkın oluşu gibi, sen de var olandan çok, var olmaya; olmak üzere ramak kalmış olacaklardan korkuyorsun. Belki de teneffüsünü ettiğin vuzuh bu ve seni münevver bir kişiliğe büründüren güzelliğin elleri burada birbirine kenetleniyor. Hiçbir zaman yaşamaktan kaçamıyorsun, ama yaşamaktan kaçanlar bile senden daha fazla kaçamıyorlar bu hayattan. Sen sözde kaçmayıp, özde uçsuz bucaksız kendi dünyana hareket ediyorsun. Yanına aldığın tek şey bir fırça ve fırçanın ucundan siyah bir boya. Her şeyi siyaha boyayıp, kendin gibi her şeyi gizlemek istiyorsun ve farkını böyle belli ediyorsun.
Pişman edici derin ve gizemli bir güzelliğinin ardınca gururunun saklı olduğu sıcaklığının, pembe düşlerine mıknatıs gibi yapışıverdiği sessizliğinin ardınca, koyu kestane gözlerinin gölgeleri ardınca yine bir of çekiyorsun ya, ben buna gülüveriyorum. Belki de eline aldığın köpüklü sünger ile bulaşıkları köpüklüyorsun ve az sonra o köpüklediğin kirli bulaşıkları durulayacaksın. Sonra oturup masana, bir sigara yakıp, içinden geldiğin gibi yazacaksın. Ve özlem duyacaksın yaşamaya. Sonra senin gibi yaşamak isteyen milyonlarca insan olduğunu hatırlayacaksın. Halbuki senin demek istediğin şey çok farklı. Bunu bildiğin için milyonları hatırlamaktan sıkılıp, yine kendi başının etini yermişçesine, saçlarının içinde olmayacak sivilce arayacaksın. Kadınlığın en şerefli haline bürünüp, uyuyan çocuklarını kontrol edeceksin. Üstü açık kalacak baranlarına bir şefkat gibi sarılıp, tatlı yanaklarından öptükten sonra, dertli seyahatine sergüzeşt esrarengizliğinden devam edeceksin. Kelimelerin, tarlasında ufo arayan rençber misali, tavana bakıp, sana gelmesini bekleyeceksin. Rum Yorgo bir taksim sunacak sana, mest olup en alasından, suyunu ısıtacaksın kahvenin.
Yarın, hiç işin yokken birden bire bir yere gideceksin. Fazla süslenmene gerek kalmayacak. Belki aşağı ineceksin. Ya da yok, dışarı dahi çıkmayacaksın. Kısa kirpiklerin arasına derince sürmeni çekip, yine aç karnına bir sigara yakacaksın. Belki de ondan önce haşlanmış bir yumurta yiyeceksin. Hiçbir zaman fazla süslenmene gerek kalmayan kendini düşüneceksin. Aslında bunun bir lütuf olduğunu bilip, sahici bir gülüşü yanındakilere emanet edeceksin. Sana en uzak olan sırtın bile, sana yakın gelecek. Ve kendini daha fazla seveceksin. Değişik bir şeyler yapmak isteyeceksin. Ne olduğunu kendinin dahi bilmediğin değişik şeyler düşüneceksin, ama en sonda her şeyden vazgeçeceksin.
Belki de şimdi o vazgeçme anına giriyorsun. Bilmiyorum. Hep değişen ruh haline, biraz şimdiden, biraz gelecekten, biraz geçmişten yaklaşırken; aslında sen hep aynı kalıyorsun. Belli ettiğin lisan-ı halin, sana temsili bir hürriyeti kondururken omuzlarına kanarya misali, sahiplendiğin o ulvi sevgiyi siyaha boyuyorsun yeniden.
Bazen zorbalık eden, karşındakine hükmeden alaycı ve soğuk bir kadın olurken, içinde yanan ateşi kimse hissedemiyor. Aslında bir anda yüksek sıcaklıkta bir fırına dönüşürken tavırların, karşındakini şiddetli ve tutkulu bir halde seviyorsunda, söyleyemiyorsun. Sinirli bir halde Azrail’den bir çığlık atar gibi dolaşırken hayatında, her zaman rengarenk bir gökkuşağı kalabilmenin kıvancını içinde taşıyorsun. Her yeri siyahlar ile boyamakta o kadar hünerli olmana rağmen, aslında tüm canlı renkleri sahiplenebilecek kadar da tevazuya sahipsin. Şaşırtıcı yeteneklerinin ardınca, sana mana olmaya çalışan beynini dahi şaşırtabilirken, siyahın o garip büyüsünde gerçek bir alevi bir başkasının gözlerinde yakabiliyorsun. Esrarlı gülüşlerinin altında hiç kimse ne sakladığını bilmiyor, ama bir şey biliyorum ki dünyalara değer o. O da, senin altıncı duygularının e salihini taşıyan yüreğin. Ki seni en iyi anlatan da o bence.
Bencil olduğunu sende biliyorsun. Ama her insan iyidir felsefemizde, kötü huylarımızda bizim için vazgeçilmez değerlerimizdir. Bazen olur ki, senin en küçük meselede belirttiğin fikrine karşılık verilen en ufak tepki karşısında deliye dönebiliyorsun. Tatlı cadı olmanın kuralıda bu olsa gerek. Sana uzatılan bir ele, çoğu zaman günlerce elini uzatmadan, kendi düşünü uygulamayı diretmekle karşındakini sindirme hareketini yaparken, aslında hipnotize ettiğin insanların nasıl da acayip fikirler üretebildiği deneyini kendi hazırlayışın ve sonucunu bekleyişin karşısında, kendince hınzırlıklara yine kendi samimi gülüşlerini yuvarlayıp en güzelinden girmekten hiç çekinmezsin. İşte bu yüzden adil olduğun kadar, kindar da olabiliyorsun ki; daha fazla senin damarına basmak istemiyorum. Aslında sana birisi iyilik yaptığında, sen ona iki katı karşılığını verebilecek kadar iyimser ve şefkatli birisin, ama yine de paylanmak için fazlaca yazdım sayılır.
Şimdi, parmak uçların bembeyaz olacak. Sayacaksın onca yağ içinde kalmış huzursuzluklara ve kendine bir kahve yapacaksın. Aya bakacaksın ve tali yolun başlangıcı olan evinin pencereden dışarı bakarken, yazdığın cümlelere son koyacak anı kollayacaksın. Birkaç sinek rahatsız edecek hafızanı. Gülümseyip, en tatlı cadılığına başvuracaksın. Simsiyah gecenin alnından öpüp, saracaksın sabaha kadar koynunda. Hiç gitmesini istmeyeceksin. Ve yarına düşecek sıcak bir gülüş umarak; ‘Aman ya, salla bunları, ne de olsa hayatta daha önemli şeyler var’ deyip, içime bir ferahlık katacaksın. Belki de sana çok benzediğim için, kendine ister gibi benim bir kız bulmamı isteyeceksin. Birine deli, birine çirkin diyeceksin ve belki de, siyahlar ile geceleri boyadığın müddetçe bulduğum hiçbir kızı beğenmeyeceksin. Ben de sana anlatmaktan bıkmayacağım. Ne de olsa yine en son da bana ‘ Sen bilirsin kardeşim’ diyeceksin. Beni bana bırakmalarında, aklına hayran kalıp, yine kitaplarıma döneceğim ve delişmen sanrılarında hayata bir darbe daha indirmeni isteyeceğim.
-‘Siyah, simsiyah hem de!’
YORUMLAR
HakkınSesi
Hürmetle..
kişilik analizi yapma konusunda doktora yapmış gibisin..
güzel ve etkileyici varsayımlar, belki yargılar, belki doğrular..
kim bilir, nitekim güzeldi.. çokça okunası satırlar..
eyvallah, hürmetler bizden efendim..
HakkınSesi
hürmetle ablacım..
Ne zaman gidiyoruz kız istemeye deliii çocuk :)
sen zamanını söyle tek taşını ben alacağım ;)
Gene yazmışsın hemde öyle bir yazma ki bu,
her okuyan kendinden bir parça bulacak,beni mi yazmış acaba diyecek...Okuduğum yazılarda kendimden bir şeyler bulmak mutlu ediyor beni , beni bizi kendini yada herkesi yazan kalem.
Sahi mor düşlerin rengimi ?
Huzurun rengi diye biliyorum, kimbilir belkide yanılıyorumdur ne dersin ?
Bu yazıyı çok begendim,evet diğerlerinide begeniyorum ama nedense bunu daha çok begendim yazmak bu ,
okuyanın kendini hissetmesi yazıda .
Sevgili kardeşim, senin tabirinle abılan tebriklerini sevgisini bıraktı sayfana .
Kalemin yüreğin mutmain olsun benim kardeşim :)
HakkınSesi
hürmetle saygıdeğer, asil kadın...