HÜZÜNLÜ ÇOCUK ( ben bunu sana yazdım, belki bir gün söylerim)
“Buradayım’ lı cümleler taşıyorum gözlerimde sana, sadece o hüzünlü başını kaldırıp bir an bakman yetecek, o an tüm siyahları yerle bir edecek…”
Hüzünlü bir çocuktu o, hep böyle değildi elbet ama ben hazan zamanında tanımıştım onu. O zamanlar ağzıma ne zaman aşk tadı gelse tükürüyordum içimden, boş vermek zırhına bürünmüş, geceler boyunca sokakları arşınlayan kızdım ben. Elleri ceplerinde gezinenler vardır ya hani işte onlardan biriydim, o zaman anlamıştım onları, elleri üşüyen insanlarmış onlar ve üşümenin mevsimi yokmuş…
Aynı yolculuğa çıkmış insanların gidiş yolları farklıdır hep, kime sorarsanız farklı haritaları vardır ellerinde farklı hikayelerin güzergahı, fakat dönüş yolları hep aynıdır, hepimiz aynı yoldan döneriz, o içimizdeki asıl ben’lerimizi bırakıp, diğer ben’leri geçiririz üzerimize. Diğer ben demek umutsuz günler geceler demektir ve bilirsiniz umutsuzların seçebileceği başka bir yol da yoktur. İşte o yolda bazen yanınızdan geçen belirli belirsiz gölgeler görürsünüz, gözleri hep yoldadır, bir arayışları kalmadığından sizinle yüz yüze gelmek istemez hiçbiri. İşte o yoldaydım bende seni tanıdığımda ama sen onlardan biri değildin, umudunu kesmemiştin kendinden, o buhran her şeyi silememişti senden. Düşürdüğü bir şeyi arayan bir insan gibi gören gözlerle bakıyordun etrafına, geldiğin yeri bulabilmek için umut kırıntıları serpmiştin belki de…
Seni gördüğüm o an, neyi arıyorsan beraber bulalım demek istemiştim sana, ahh öyle güzeldin ki… İçimden ilk geçen yüzüne dokunma isteğiydi, ne çok istemiştim bunu. Bir mucizeye bakar gibi bakmıştım yüzüne, avuçlarım çok karanlıktı oysa benim, yüzün düşse hani içine, haleler belirecekti üzerinde. O kadar tanıdıktın ki, hep varmışsın gibi, hep varmışsın da yok olmuşsun gibi ve hep varmışsın da aslında hiç olmamışsın gibi…
Ağır aksak adımlar atıyordum yanına gelebilmek için, aslında eskiden olsa koşaradım gelirdim, böylece sonu kaybetmeye çıkan o ünlü adımı da atmış olurdum. Ama artık yorgundum ve ürküyordum yeni olan her şeyden. Madem seni kendimden biliyordum öyleyse tüm bunlar ağır çekimde yaşanmalıydı…
Gelişimi hissettiğini biliyordum, yüzünde bir tebessüm belirdiğini düşünmek mi istiyordum acaba yoksa bu gerçekten olmuş muydu? İşte bundan emin değildim. Ama ikinci seçeneği düşünmekten de alıkoyamıyordum kendimi. Hey ! demek için ağzımı açtığımda bir serçe inlemesi gibi çıktı sesim, lanet olsun ne kadar süredir konuşmuyordum ki ben, sesimin son kullanma tarihinden kaç gün ilerideydim? Sesim de ihanet etmişti bana, vazgeçtim. Hani bir el sallasam dedim, hani şöyle en kuvvetlisinden rüzgar yönünü değiştirip sana eser de o güzel başın bir an olsun bana bakar mı diye. Olmadı, onu da beceremedim.
Sen hala aramaya devam ediyordun. Etrafıma bakındım, sağa sola koşturdum belki o aradığın şeyi senden önce bulursam yanına gelmek için bir nedenim olurdu, böylece beni fark etmeni sağlayabilirdim. Ne kadar sürdü bilmiyorum ama yoktu işte, yok. Anladım, böyle de olmayacaktı.
…
Ben hala sana ulaşmanın yollarını arıyorum, bazen saçmaladığımı ve saçmalama konusunda rekora gidebileceğimi de düşünmüyor değilim hani. Yalnızlık seni delirtti belki de ne hissetsen sevgiye bağlıyorsun diyorum, sonra neden diyorum, diyorum da diyorum yani… Nedenlere verecek cevabım yok biliyorum. Ama şunu da biliyorum ne kadar nedensizsem o kadar istiyorum yüzüne dokunabilmeyi. Bir şeyler yap…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.