Bir Ev Konuşuyor
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
KAPI : Ben öyle bir kapıyım ki bu dört çarpı iki elin bütün hallerini öğrendim. Soğuktan kızarıp donmuş, sıcaktan terlemiş , bir kız eli değmiş ya da değmemiş. Tokmağımda hiçbir zaman ana , baba , kardeş , amca , dayı , teyze , hala parmak izleri olmadı. Onların hepsinin yerine geçen dost ellerini tanıdım ben.
MUTFAK : Mutfak , mutfak olalı benim kadar utanmamıştır mutfaklığından.Kocaman ama içi boş bir mutfaktım ben.Her ayak sesinde umutlanmış,ağzım sulanmış , her ayak görüntüsünde yeniden gözlerim yaşarmıştır. Şu kapıdan içeri bir gün öncekinden farklı bir nesne girmemiştir hiç. Pazar günleri gelen hamsi kokuları da bir haftalık dargınlığımın üzerine hiçbir anlam ifade etmemektedir artık.
Eskiler neyse ne de şu yeniler iyice moralimi bozdular. Şu yeni gelen çocuk , fasulyeleri suya atıp pişirmeye kalkmadı mı , fasulyenin bile kokusu kalmadı. Geçen gün de ıspanak yerlerken uykudan uyandım gürültüden. Bir yerlerimi mi kazıyorlar , kazma kürekle yoksa. Bildiğin çakıl taşı sesleri. Ertesi günü lavaboya sordum , “ abi” dedi “ıspanak tenceresinden bir inşaatlık kum çıktı” Sonra aralarında konuşurken duydum, yeni gelen çocuk bir süre yemek yapmayacak yalnızca bulaşık yıkayacak.
BANYO : Kapımı hiç çalmayışlarımdan beni aldattıklarını anlamıştım zaten. Peşlerine düştüm, beni Çekirge’deki kaplıcalarla aldatıyorlardı. Köşede duran adı termosifon olan alete hiç dokunmadılar bile. Odunları gizli gizli teneke sobalarına doğru götürürken gördüm kapı aralığından.
TENEKE SOBA : O genç odunları getirirken , banyonun kapı aralığından kıskanç bir ifadeyle bakan yüzünü gördüğümde şaşırdım. Neyi kıskanıyordu ki? Bir kere gördü ya sanki her gün kucak kucak odun getirip beni aç bırakmadıklarını düşündü herhalde. Ne gezer .Odunu kim kaybetmiş ki onlar bulsun.Çoğu kez çalı çırpı ile karnımı doyurmaya çalıştım.Yalnız bir gece ne oldu bilmiyorum , o en genç olanları elindeki otobüs biletlerini ve paraları attı kapağımdan içeri. Ne iyi çocuktu öyle. Herhalde odun bulamamış , beni de aç bırakmak istememişti. Aç olduğumda gözüm hep yanıbaşımdaki kitaplığa takılırdı. Onlar resimli kağıtlarla kaplamışlardı ama ben ilk getirdiklerinde görmüştüm, çıtır çıtır portakal sandıkları idi onlar.Üst üste , yan yana koyup kitaplık haline getirdiler , içlerine de kitaplarını dizdiler. Hoş kitaplara da razıyım ama onlar sandık parçaları gibi güzel sesler çıkaramazlar yanarken.
KİTAPLIK : Hürriyet Pazarı’nda bir köşeye atılmış , kaderimi beklerken gördüm onları.Herkes elma , portakal , karnabahar bakıp alırken onlar benim başıma dizilmiş pazarcı amcayla bir şeyler konuşuyorlardı.Sonra biri beni aldı , diğerleri de arkadaşlarımı. Bir eve girdiğimizi gördüm. Süslü süslü kağıtlardan elbise giydirdiler bize. O arada teneke sobanın ağzını şapırdata şapırdata bize doğru baktığını gördüm.
YATAK ( Dördü birden , koro halinde) : Yatak dediğime bakmayın , ben her şeydim. Geceleri yatak diğer zamanlarda koltuk , kanepe , sandalye . Bazen çalışma masası. Eve misafir geldiğinde omurgalarım çatırdar , bel ağrısından günlerce kurtulamazdım. Bir gece yatıya bir başka çocuk geldi. Onlar kendi aralarında konuşuyorlardı. Hangisinde yatacaktı.Hepimiz dua ediyorduk aman bende olmasın diye. Bütün bir gece iki kişiyi birden taşımak oldukça zordu.
Birimizi seçti sonunda. Sabah anlatıyordu arkadaş , rahat ettirmemek için bütün gece uğraşmış. Başarılı da olmuş herhalde ki bir daha yatmaya kalmadı o çocuk.
DUVAR-TAVAN : Hiçbir boya rengi tanımadık biz. Ama gözlerin bütün renklerini ezberledik. Her santimetrekaremize işledi gözleri. Bazen hüzünlü , bazen sevinçli. Bazen hafif ağlamaklı. Özellikle gece yatarken , teybe taktıkları o kasetler var ya. Çalmaya başladığında bütün duygu birikimleri aksederdi gözlerinden. Belki ana , babalarını düşünürlerdi belki sevdiklerini.
KASET BİTTİĞINDE KENDİ KAPANAN TEYP : Işıkları kapatıp , yataklarına yöneldiklerinde beni uyandırırlardı onları uyutayım diye. Slow müzikler çalardım onlar için.
Bir müddet uyumadıklarını bilirdim. Sonra beni yalnızlığımla baş başa bırakıp derin bir uykuya dalarlardı. Uyuduklarına iyice emin olunca susardım ben de.
PENCERE - PERDE : Biz sadece vardık , hiç kullanılmadık. Güya sokaktan geçen çocuklar görüp okuma azimleri kaybolmasın , sokaktan geçen büyükler görüp çocuklarını okutmaktan vazgeçmesin diyeymiş.
MASA : Bunları babalarına şikayet edeceğim, her gece kağıt oynuyorlar.
RAGUEL WELCH POSTERLİ TAKVİM : Manyak mı ne bunlar? Yıl 1982 olmuş , bunlar hala 1979 takvimi kullanıyorlar.
TAVA : Yumurta ile ilişkimiz yıllardır sürüyor. Artık evlenmeye karar verdik. Yalnız yumurtaya kattıkları maddeleri bir türlü öğrenemedim. O kadar çok şey katıyorlardı ki ikimiz de hoşnut kalmadık. Biz sade bir düğün yapacağız.
MUTFAKTAKİ DEFTER : Her gün elinde bir poşetle gelen , açıp bir şeyler yazıyor. Aldıklarının listesiymiş. Sonra hesap yapıp bölüşüyorlarmış.Aldıkları şeyler de hiçbir zaman ikinci satıra bile yar olmadı , hep tek satır. Zaten “denden” kullansalar bile olur. Neyse duymasınlar , böyle rahatım iyi. Beni de sobaya atmasınlar sonra.
BÜTÜN EŞYALAR BİRDEN : Bizler bir öğrenci evinin eşyaları olarak kuşaktan kuşağa en kavgasız , en patırtısız bir “miras” olarak devredildik.Yakıldık , yıkıldık , atıldık , satıldık ama anılardaki yerimizi hiçbir zaman kaybetmedik.
YORUMLAR
Çok güzel bir yazı olmuş.. Bizlerle paylaştığınız için çok teşekkür ederim.. Günün yazısı lmayı gerçekten hak etmiş...:)
Bir de ütü ve masasını görüyorum ben resimde...
Kim bilir onlar neler söyler :)))
duryuk
Kıpkırmızı
Yazı a hiç bir eksiklik yok.. Herşey dolu dolu....
Harika,
Tekrar yüreğinize sağlık :)