- 861 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
İŞİ FALA KALANLAR
Geri kalmış toplumlarda papatya falı için güzelim çiçeğin yapraklarını hoyrat olmamaya çalışarak(!), şefkatle(!) koparanlar var mı, bilemiyorum. Ama kendisini rahat hisseden toplumlarda aşka-meşke zaman ayıranlar bunu her bahar geldiğinde yapıyor:
“- Seviyor, sevmiyor; seviyor, sevmiyor; …”
İlk, o bembeyaz yaprak “seviyor”a kurban edilir nedense. Ve nedense hep ikinci yaprak “sevmiyor”un kurbanıdır. Son yaprak, “sevmiyor” damgasını yerse, bir başka papatya ele alınır. Bu sefer kesin “sevmiyor” ile başlanacaktır. Son yaprak “seviyor” çıkarsa hoyrat ellerin bağlı bulunduğu yürek huzur içerisinde çarpacaktır. Bu, bir tür ruhsal tedavidir. Hasta ruh, moral bulmuştur.
Güzelim sarıya taç olan beyaz yaprakları koparan ruh, hasta değil de nedir? Papatya falına bakmanın özünde ne yatar; düşündünüz mü?
“Güvensizlik ve şüphecilik,” desem, itiraz eden olur mu?
Dalaverenin ne olduğunu bilmeyen geri kalmış(!) toplumlarda papatya falı diye bir şey yoktur, çünkü birbirlerine güvenleri vardır. Oysa modern, ileri toplumlarda kendilerini doğanın kucağına atmış şu genç çiftlere bakınız; bir papatya adasının ortasına oturduklarında hem sırtlarını birbirine dayamakta, hem de papatya falına bakmaktadırlar.
Başı değil de yaşı kemale erenler mi?
Bunlar, papatya falını çocuk işi olarak niteleyip, kahve, iskambil, tarot, fasulye, ilah…, fallarından iç dünyalarını aydınlatmalarını beklerler. Bu hasta ruhlar, fallarında ‘O’ çıkmadı mı, çareyi büyücülerde ararlar.
Şimdi;
Siz, fallara, büyücülere inananlardan mısınız?
Cevabınız “evet” ise;
Birinizden birinizin ayağındaki ayakkabılar sıkıyordur. Dar ayakkabılarla bir ömürboyu kimse yürümek istemez.
Hayatınızda ‘keşkeler’ ve ‘pişmanlıklar’ olmaması dileğiyle…
Yüksel ÖNAÇAN