- 714 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SIRRI ATALAY - ardahan öyküleri 203
Endek döndek ifadeleri sevmezdi.
İfadeyi gri renklisiyle hiç değil, beyazıyla lokum tadar gibi söylerdi.
- Ola lafın erkeğini söyle dişisini söyleme.
- Dişi konuşma!
Ardahanda çocukluğumda bu söylevleri duyarak gün sayardık.
Ardahanda gün geldi şafak doldu. Batan güneş ŞAFAK dedik.
Kimileri ezbere öğrenir kelimeyi ezber konuşur. Ne dediğini bilmez.
Hayat kendi menziline akıp giderken bu ezbercilerden bir destek katkı görmediğinden zar ağlarmış.
Ulu kişilerin erenlerin beyanlarında bunu okur açık okursunuz.
Çitlembik ağacın altında gölge mor koyun gibi gölge gölge Çıldır gölünde suya dumdu. Gölge mavi- mor gölge, gölün serinliğiyle mukavele imzalamıştı.
Şeytan Kalesine çitlembik ağaçların yukarıdaki pastoral bidonuna gözümü soktum çıkardım.
Işık bulutlar önünde ata binmiş atlı cansiparena koşuyordu.
Sahne rüzgarın dağıttığı ışıkla koyulaşan alanları arkadan gelmeyen rüzgarın bıraktığı boşluğa ışık düşürüyordu.
Işık çıkınca: Rüzgar kaçıyordu.
Rüzgar çiçeklerin duruşunu bozuyordu. Bulutlar başımızdan geçerken çiçekler bulutların taklidini yapıyordu: Kökünden sökülürcesine bulutların yönüne esiyordu.
Kalenin duvarları sinema perdesiydi. Bulut gölgesi çeşitli şekiller çıkarıyordu. Süresi uzun durduğu oluyordu. Şekiller aniden görünüp aniden kaybolanda. Figürleri çözemediğimizde yarım kalıyordu. Yaşlı ihtiyara benzettiğimiz figür uçtu. Yenisinde gelin şekli vücut buldu diyorduk...
Şeker gibi eriyordu şekiller.
Güneş bulutların arkasına mecburen daldanınca. Kalenin kendisi başlıbaşlıca bir figür oluyordu. Obje oluyordu. Renkler elvanın her rengine uğruyordu. Kaleyi hakikaten görmeliydiniz.
Kale bakış odağımızda idi bu münasebetlede herşeyini saklayamadı bizden. Kayalığın üstüne kurulmuş: Bir ada gibi dikildiğinden eteklerinde kaya pilelerini nadiren yeşillik iğnelemişti. Her iki hali de gördük.
Dikdörtgen pencerenin yatayından ne gözüme kaçtıysa.
Kirpiklerimi kırpıştırdım.
Yonga diken çapak arpacık it dirseği
Şeytan Kalesi
Fotoğrafı andırsa da pek ele değil!
Mersin ağaçları heyvere sayısı ipesapa uçsuz bucaksız gelmez.
Neydecen.
Kaçtaneyse kaç.
Allahın mersin ağacı...
Romalı komutan demiş: Allahın ağacı diye bilersin.
Roma Hukuku tabiridir. Arapların biliriz.
Değilmiş.
Allahın ağacı herkesin dağın taşın maliksiz...
Şeytan Kalesine mersiye düzüyorduk. Nerelere çıktık.
Rüya ile bezemek mi dersin. Gördüğüm sahne ondan da bir gömlek üstündü.
İnsan ezilir mi bir güzellik huzurunda.
İnsan aklı, başı ne ki?
Aşık Şenliğe kudretten görünen ilhamda Çıldırın pastoral doğası nece amil idi?
Muamma?
Enigma?
O sahnenin içinde üç plan vardı önde en kırakta ki ayağımızı atsak içine gireceğimiz yakınlıkta; eşikte iki kırmızı gelincik vardı.
Bu ikisinden gayri koca alemde dikkat ettim bir daha kırmızıya ne çiçek ne renk olarak rast gelmeyecektim.
Bir çocuğun umudu gazete sayfasını andıran tablette yazılmış gibiydi.
Kale merkezi kompozisyon ile sahnelenmişti. Dekoratif kompozisyona aldanıp benzetmeyin diye söylüyorum.
Kale göz hattının altında ama merkeziydi rengide en açık renkti. Yavru ağzı ile kularenk ile tabir edebilirsiniz.
Oysa bu bir yöntemdi.
Gelinciklerin çifti başlarını gelin gibi el-pençe aşağı eğmişti.
Çiçekler gelinciğin ikisi de olsa iyi olurdu diye düşündüğümüz mersin ağacı çitlembik ağacı rüzgarsız esiyordu.
Kalenin arkası göz hattı altındaki dağ ile duvardan bir nesneydi.
Elimde tablette bir öğrencinin... köyden idi galiba çocuk.
Tablette: Çocuğun umudu ümidi hayali bireysel bir emeli resmen kayda geçmiş yazılmıştı.
Çocuk okumak eğitim ve öğretim görmek istiyordu.
İyi hazırlıkla birgün Cumhurbaşkanı olmak istediğini anlatmış.
İyi hazırlanma neyse onu çözmüş.
Geçerakçe olan yabancı lisanı öğreneceğini belirtmiş.
Herşeyi veya üstün bilgileri bilmenin temel bilimlerle olacağını erken dönemde çözmüş bravo.
Matematik Türkçe ve Felsefe troykasıyla yola çıkılacağı ikrarında var.
Duvarlamış dağ Şeytan Kalesini arkasında sahnenin üstten az bir gökyüzünü görsetiyordu.
Pekala bu gök aralığı neredendi?
Gökyüzünü duvarın arkasından yağdıyordu gökyüzünü.
Duvarın kütlesi belli belirsiz renk ışık yardımıyla anlaşılıyordu.
Kayaların burma burma yeşil otların yanında doksan derece diklikte durduğunu kütle boyutunu elimizdeymiş gibi kapmıştık.
Hayatı kaç alem teşekkül etmekteyse. Stilize ederek bunu üç aleme ibra eylemiş ulu kişiler.
Resmi çizdiğimiz kağıtın fizikselliği bir.
Bir ikincisi çizimi yapan kalem uygarlık alemi
Üçüncüsü hayaller alemi çizilmiş resim.
Bilgiborsası kurulsa bu üçünden olur alımsatım.
Çocuğun yazdıkları umutları hayat beklentisi
Hayat kimsenin babasının çiftliği değildi.
Meşru yollardan hayata katılacaktı.
Adonis’in yolundan gitmeliydi. Bir kere gelimli dünyada niye bir numarayı almasın ki?
Yine meşru yollardan: Soy ünvanlı olmalıydı hayatı başarmak için Adonisin baharı gibi... O yoktu.
Servet babadan falan oda yoktu nece Allah haktır!..
Kimsenin babasının çiftliği olmayan: Hayat ve yüksek bilgisiyle kariyer edinmek.
Bak bele oldu...
Dayan babam dayan...
Duvar yıkılmadıysa da bel verdi ha...
Ola meregi uçuracaksız...
Resimde çitlembik ağaçları, dalına çıkmıştık... oturduk.
Çıldıra uzunları yakmışız. Gözümüz Çıldırı görmedi. Karzak aşırı şehirler kasabalar nur gibi yağıyordu bitpazarına.
Biz manzaraya bakıp çitlembiğin dalında; neler oldu diye düşünürken...
Akıllı arkadaşımız:
- Tabii ya... dedi. Umutsuz genç olmaz. Tablette bunu okuduk.
Hayat kapılarını zorlayarak birini açıp girmek lazım onu yazıyor yazı.
Hayallerine sahip çıkan birgün ola... kavuşur.
Bu Hasan Hüseyin Veli farketmez bu düsturu tutturan birgün varır menzile.
Güneş ışığı önce yollayıp sonra kaynağından çıkıyormuş.
Kuantum mantığı diyorlar. Bence diyalektik mantık denmesi doğrudur.
Sırrı Atalay: O gencin hayalinin gerçekleşmesi değil mi?
Ardahandan bir Cumhurbaşkanı çıkmıştır.
Sırrı Bey: Ankara Hukuk’u bitirmiş. Ankara Kolejinde felsefe öğretmenliği yapmış. Adalet Bakanlığı Senato Başkanlığı Cumhurbaşkanlığı vekilliği...
Haydi gençler hayallerinizi büyük kocaman tutun!
Ardahan Göleden Sırrı Atalay hayallerinin peşinden gitmiş ve Cumhurbaşkanı olmuştur.
Çalışmak kaydiyle. Hayatta imkansız birşey yoktur.
yalçıner yılmaz
26-06-2011
gebze
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.