- 618 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BAHAHATTİN KARAKOÇ İLE GERÇEKLEŞTİRİLEN RÖPORTAJLARDAN...
Yürek nedir? Bilene yürek Allah’ın evidir. Öyleyse bu yürek en canlı renklerle döşenmeli, en vurucu seslerle kuşanmalı, en yüce sevgilerle beslenmelidir. Göz nedir? Göz, bilene bir Allah çırasıdır. Bu göz yalanın, yanlışın en kalın zırhlarını delip gerçek güzele, bakî olan güzele ulaşabilmelidir. Sevgi nedir? Sevgi, ezelden ebede doğru akıp giden kutsal bir mayadır, hayatın en büyük sırrıdır... Dağların sultanı olmak, kervanlar bozmak ve şu üç günlük ömür için sık sık ihtirasın, kara kinin kılıncını çekip bu mayayı bulandırmamak, bu sırrı yozlaştırmamak gerek. Sevgilerin vatanı yürek, Allah’ın evi olan yüreklerin ışığıysa sevgidir." (Bahaettin Karakoç’la Mülakat, Yeni Düşünce, 15 Ağustos 1981. Sayı 5. Sayfa: 30)
• • •
"Şairliğim her zaman renkli bir çile yumağı yaptı beni. İçimdeki ateşi körükleyip durdu gece-gündüz. Dağlarla, kurtlarla, kuşlarla konuşturdu beni. Rüzgarda dirildim, suda arınıp boy attım, toprakta sümbül sümbül çoğaldım, yalnızlığımın kabuğunda gizlenen bir değişik kainattır içim benim." (Karakoç’la Bir Konuşma, A. Aygün, Doğuş Edebiyat, Mart 1983. Sayı: 12. Sayfa: 29)
• • •
"Ebedî türler içinde yalana, yanlışa, yıkıma ötekilerden daha az vasıta olduğu için, şiir. Kendi kumaşıyla örtmesini, örtünmesini bildiği için, şiir. Acıların da, sevinçlerin de; nefretin de, sevgilerin de en kıvrak dili olduğu için, şiir. İnsan ruhu kadar eski olmasına rağmen hiç eskimediği için, şiir. Ölü kelimeleri diriltip kanatlandırdığı için, şiir. Kaynağı kendi içinde olduğu ve her zaman büngül büngül kaynadığı için şiir. Ve beni Allah’ın ipine, Allah’ın yarattığı güzelliklere bağladığı için, bana ötelerden sırlar taşıdığı için." (Karakoç’la Şiir Üzerine Bir Sohbet, Muhsin İlyas Subaşı,Kültür ve Sanat, Nisan 1983. Sayı: 25)
• • •
"Manzumelerin çoraklaştığı, nesrin kalıplarda donduğu ve çizgilerin mânâsızlıklarla kilitlendiği yerde hayatın acı ve lezzetli yanlarını bir aşk potasında birleştirerek kimyalaştıran, terkibinden herşeyi güzelleştiren; güzellik sırrını, kutsal hizmetini ve evrensel portresini edeple örten; düş ile gerçek arasında bir gökkuşağı gibi güneşin, ayın, yıldızların ve galaksilerin ışıklarını yüreğine damıtan bir kanatlı sözcükler armonisi, bir iç yangını, bir kuş ırmağıdır akıp giden, bir rahmet sağanadır, gerçek şiir..." (Bahaettin Karakoç’la Bir Sohbet, Ahmet Taşgetiren, Türk Edebiyatı, Eylül 1983. Sayı: 119. Sayfa: 17)
• • •
"Çemberi kırmak isteyen Anadolu sanatçıları, önce Anadolu’yu özden tanısınlar, büyük sevdaları Anadolu’ya olsun. O Anadolu ki, dün imparatorlukları beslemiş, o Anadolu ki bugün Cumhuriyeti besliyor. Anadolu sanatçıları büyük şehirlere bakmak, oralardan bir çağrı beklemek mecburiyetinde değildir ama Anadolu sanatçıları varolmak, kavgalarını sürdürmek için Anadolu’da bölgecilik gütmeden çalışmak ve yumruğunu vurarak ’büyük benim’ demek mecburiyetindedir." (Şair Bahaettin Karakoç’la Şiir Üzerine Sohbet, Mehmet Delibaş, Bakış, 24 Şubat-2 Mart 1984. Sayı: 23)
• • •
"İslâm, benim için kesin sınırları belli bir yaşama biçimidir. Bu konuda hiçbir kuşkum yoktur... Âşk benim vatanım, edep gönül toprağım, hicap iklimim, şiir ise mesajımdır." (Bahaettin Karakoç’la Şiir Üzerine Sohbet, C. Karatekin, Konevi Dergisi. Mart 1985. Sayı: 25. Sayfa: 8)
• • •
"Bir kültür hortumunun içerisine düşmüşüz ki, değil ayıp yerleri-mizin açılması, hayatlarımızın tarumâr olması bile tepki alanımızın dışında kalmış. Böyle bir ortamda yeni bir şok dalgası vermek, toplumları sarsmak lâzım. Müslüman Türk kültürü bütün milletlerin kültürlerinden daha cihanşümûldur. İslâm’dadır mesaj. İslâm’dadır iki cihanın özsuyu. Akif’in dediği gibi, bunu ’asrın idrakine’ zerk etmek gerek, söyletmek gerek. Manevî cihazlanmanın olmadığı yerde, madde herşeye egemendir. Araf’taki titreşen sürgün ruhlara mozoleler vade-derek hep seraplar gördürür. Evet, önce manevî cihazlanma ve insanlık âlemine inkılapçı İslâm’ı anlatma şart. Sanat bu çizgide silkinip şahlanmalıdır ve bütün ta-buları yıkarak ufuklarını genişletmelidir." (Bahaettin Karakoç’la Birkaç Saat, M.Akif Ak, Bayrak Gazetesi, 13-15 Ekim 1987)
• • •
"Maddî ve manevî planda bütün Türkiye masonik bir istilaya uğradığı halde, kimse bu üniversal tehlikeyi ciddiye almıyor. Selçuklu’dan Osmanlı’nın, Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’nin devraldığı ocak Anadolu, dergâh Anadolu, dünkü Anadolu değildir artık. Anadolu’da yapılan her arkeolojik kazı, hilâlle sembolleşen kültürümüz için bir mezar, hristiyan kökenli kültürlerin hortlatılması için de bir direnç noktası haline dönüşmektedir. Bütün iletişim araçlarının gönül antenleri Batı’ya adapte. Bütün eğitim kurumlarımızın göbek kordonları gene Batı’nın kültür kazıklarına bağlı. Hiçbir dönemde Anadolu böylesine bir yağmaya uğramamıştır." (Bahaettin Karakoç’la Birkaç Saat, M. Akif Ak, Bayrak Gazetesi, 13-15 Ekim 1987)
• • •
"Şair, hem şiirin haysiyetini korumak hem de mensubu bulunduğu kültüre, medeniyete, dolayısıyla topluma ürettikleriyle katkıda bulunmak mecburiyetindedir. Şiir, karın doyurmaz; doğrudur. Şiir, elbise ya da ayakkabı yapılmaz, ekilmez; şiirden kasap bıçağı ya da tüfekler için domdom kurşunu yapılmaz... Bunların hepsi doğrudur. Ama şiirin rüyaları beslediği, ruhları dalgalandırdığı, düşünceleri renklendirdiği, kültürlere, medeniyetlere taze kan, oksijen aşıladığı, ebedî güzelliklerle besleyerek giydirdiği ve hayatı güzelleştirdiği de bütün doğruların karesinde doğrudur. Şiire sırtını çeviren toplumlarda bütün manevî değerler aşınır, madde insana hükümran olur, madde insan ruhunun, namusunun kara bir mezarı olur. Dolayısıyla şiirin fonksiyonunu küçümsemek hiç kimsenin hakkı değildir." (Bahaettin Karakoç’la Şair ve Şiir Üzerine Konuşma, Mehmet Narlı, Türk Edebiyatı, Temmuz 1989)
• • •
"Aşk, sevgiliye kayıtsız, şartsız teslim olmaktır. Kalp gözünü berilere kapamak ve ötelere açmaktır. Yanıp pişerek hamlıktan kurtulmaktır. İstemek değil, vermektir. Nefsi ıslah ederek yaşarken ölmektir. Ölüp ölüp dirilmektir. Sevgilinin; kemâl, cemâl ve celâl sıfatlarıyla boyutlanan ilâhî güzelliğine takvimlere bağlı kalmamak üzere sığınmaktır. Aslında âşkı tarif etmek, kâinatı kucakta taşımaktan daha zordur." (Bahaettin Karakoç’la Şiir Üzerine, Hüseyin Tuncer, Ufuk Çizgisi. Ocak 1991. Sayı: 15. Sayfa 7)
• • •
"Yaşayan, yaşatan beden değil ruhtur. Bir şairin şiir coğrafyası, bir siyasînin, bir esnafın, bir bürokratın, bir bankacının, bir bostan bekçisinin fikir coğrayası kadar renksiz, kıkusuz ve tek kapılı, tek pencereli olamaz. Şair, sürekli yenilemek zorundadır kendini. Geçmişi araştırır, bugünü yaşar ve sorgular, geleceği durman kovalar; şair daima zaman tünellerinde dolaşır. Şiirin keşif halkalarını çoğaltır ve uyum içinde birbirine ekler. Yüreklerdeki mührü söker." (Bahaettin Karakoç’la Bir Yaz Sohbeti. Güneysu, Kasım-Aralık 1992. Sayı: 42. Sayfa: 17)
• • •
"Günümüz şiiri de hastalıklıdır, bir bakıma. Sebep bir değil, sebebi oldukça çok. Zenaat sanatın önüne geçti. Hafif şarkı sözleri ka-ralayanlar şair kesildiler ve ekranları işgal ettiler. Ne yol gösterici münekkid ortada, ne de yozlaşmaya karşı tavır koyan, direnen, tepki gösteren bir toplum. Sanat, sanat ahlâkını; âşk, âşk ahlâkını unutmuş gibi... Sağlam bir geleneği olmayan, millî bir çizgi tutturamayan, mukaddesleri dışlayan medya, gözlerimizi teslim aldı, okumuyoruz; gönüllerimizi teslim aldı, sevemiyoruz; beyinle-rimizi teslim aldı, düşünemiyoruz; zamanımızı teslim aldı, özgün şeyler üretemiyoruz. Duyarlılığını yitiren toplumlarda şiir, düşünceye boyutlar kazandırmayan beyinlerde ise felsefe, hep sis içinde çırpınıp durur." (Şair Bahaettin Karakoç’la... Bir Sohbet, Nazım Payam, Güneysu, Temmuz-Ağustos 1993. Sayı: 46. Sayfa: 15)
• • •
Aşırı değil, mutedil bir ölçekte en çok sevdiğim canlılar; atlar, kuşlar, develer ve arılardır. Çiçekler de canlıdır, çiçekleri de çok severim. Ama bunların hepsini yaratan Yüce Allah’a olan sevgi ise, akılla ulaşılamayacak kadar sınırsızdır." (Bahaettin Karakoç’la... Musa Yıldız, Tarihi Uzunoluk. Şubat 1995. Sayı: 7. Sayfa 16)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.