- 803 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
112
112 ACİL SERVİS’İ NASIL BİLİRSİNİZ?
Günün ne getireceğinden habersiz uyandım yine. Televizyondaki uyanışlar kadar renkli değil hiçbir uyanışım. İlk günaydın genellikle 112 istasyonunda gelir her şeye rağmen gülümseyen bir dudaktan. Ve o ‘’günaydın’’a dek düşünülür uzaktaki herkes…
Beyazlarına beyazlar katmakta durmadan şehir. Ve bütün bir şehir senin bir an önce gelmeni bekler. Zaman zaman bilinir çektiğin çile, bilinir değerin; zaman zamansa bilinmez… Herkes kendini bilir tek!
İlk iş ambulanslar kontrol edilir tek tek. Kolay değil bir insanın hayatı; bazen gözden kaçabilecek küçük bir ampul ilaçtır hayat. Amaç, pamuk ipliğine bağlı yaşama bir ilmik daha atmaktır. Omuzlarda ağır bir yük, kalplerde bir işe yaramanın sevinci ve ‘’var olmanın dayanılmaz hafifliği…’’
Kontroller ve eksiklerin giderilmesinden sonra başlar bizim maceramız. Tam 24 saat boyunca bir an olsun durmayan telefonlara cevap vermek zorundasınız. İşi gücü olmayanlar nedense yalnız bırakmazlar bizi: ilan-ı aşk edenler mi dersiniz, bütün öfkesini kusup küfredenler mi… Bazense daha bir acı çalar telefon; birinin bize ihtiyacı vardır ve hiç susmayan telefondan yer edinebilmişse ulaştırır sesini bize. O an zaman durur sanki. Umut sizsiniz… Tanrım! Ne ağır bir sorumluluk bu… Her şey unutulur o an, bütün tıbbi bilgiler tek tek hatırlanır. Bir yürek, ancak böyle yaşama bağlanır…
Bazen bir kalp krizidir gidilen hasta, bazen trafik kazası… ve varılan her hasta ‘’en ağır hasta’’dır, bunu bilmelisiniz! Dedim ya; herkes bir tek kendini bilir ve vardığınız her yer insanın kendi bencilliğidir. Korkudan ne yapacağını bilmez bir sürü insan karşılar sizi, hastaya müdahale ederken, bir yandan da onları sakinleştirmelisiniz: hayatta en yalnız olduğunuz andır bu! Bütün hareketleriniz kontrol altındadır ve dilinizden dökülecek kelimeler beklenir korku ve umutla… Siz de korkarsınız; doğabilecek her aksilik hayat vermek için dokunan ellerinizden bilinir; herkes kendini bilir…
İnsanların en panik olduğu anlarda yanlarında olursunuz. Olumsuzluklar arada bir yaşansa da genelde bilinir kıymetiniz. Size vurmak için uzanan ellerin, ellerinize sarıldığını da bilirsiniz… Siz de en çok kendinizi bilirsiniz, hastalığa düşmeden bilmezsiniz…
Zamana karşı savaşınızda hep galip olmak istersiniz. Çoğu zaman zafer sizindir ama mağlubiyetleriniz de olur… Bunu anlatamazsınız kimseye; o an sizin de anneniz ölmüştür! Ama demir perde inmiş bir kere kalbe, hissettiremezsiniz. Bir sonraki savaşta kazanabilmek için güçlü kalmalısınız…
Bütün enerjiniz gün boyu boşalır boşalır, tekrar dolar… Anka kuşu gibi; her yangının ardından, kendi küllerinden doğar savaşma kabiliyetiniz. Ve 24 saat bitip dinlenmeye çekilene dek, ölüp ölüp dirileceksiniz…
Hiç kimse sizi bilmeyecek, herkes kendini bilecek. Her umutsuzluğa, yeni bir umut olup dikileceksiniz. Hiçbir zaman heykeliniz dikilmeyecek; isimsiz kahramanlar olup bir gün gerçekten öleceksiniz; yaşamanın aslında ne olduğunu hissederek…
Dr Ufuk Bayraktar
Bitlis 112
YORUMLAR
Yaşam acımasızdır.Çok şey yapanlar asla anılmaz,ödüllendirilmez,görülmezler bile...ama yolsuzluk,hırsızlık,üçkağıtçılık adına kim varsa baş tacıdır.tıpkı bir zamanlar simit-baklava çalan 8 yıla mahkümiyet giymiş çocuklar gibi...mamafi Ülkeyi soyup,soğana çevirenler davullar-zurnalarla karşılanır.Burası Türkiye kendi adınıza yaptığınız kutsal görevin iç rahatlığını yaşamanız kafi.Kaleminiz daim olsun.
bir tabib arkadaşımı getirdiniz aklıma
o da yaşam ve ölümü savaşta düşman ve hastayı anlatmıştı ne zor mesleğiniz var tüccar dr ve tabib olmak arasındaki fark da bu değil mi?
ama hala doktorlarımızın tabiblerimizin ya da hekimlerimizin tüccar olmadığını ve insan yanlarının kaldığını / olduğunu bilmek çok güzel bu ferdileşen ülkede hala başkalarını düşünmek erdemi olanlar var şükür kü
saygılarımla