İnsanı Kamil /den inciler (Abdulkerim Ceyli)-6
0ShareOnun yanında; Haram olan mubah sayılırdı.. İsmi de şu idi:
- Süffah oğlu süffah..
Kanatlarına güzel isimler yazılmıştı..
BA, harfinin sureti başına işlenmişti..
ELİF, göğsüne yazılmıştı..
CİM, alnına yazılmıştı..
HA, gerdan kısmına yazılmış duruyordu..
Baki kalan harfler ise.. saf saf, iki gözü arasına işlenmişti..
Bu kuşun belirli nişanları şöyle idi; Elinde bir mühür.. Peçesindeyse.. kesin emirleri fermanı vardı..
Onda bir nokta vardır, çözümü güç bir şeydir..
Onun bir uçuş üstünlüğü vardır ki; Refref’ten daha ileridir..
Bundan sonra tekrar sordum;
- O kuşun mahalli neresidir?..
Şu cevabı aldım;
- Vüs’at konağında.. Hayrın bulunduğu makânda..
Söylenen lafızlaraki ibareyi anladım.. İşaretleri de çözüp fehmime yerleştirdim.. Artık orası benim durağım olamazdı..
Atmosferde dolaşmaya başladım.. Orada hayli mesafeler aştım.. Mülkü de bıraktım; meleki de..(meliki de olabilir) hepsini aşıp geçtim..
Devrim, bu;
- Anka-i Mağrib..
Namı ile yad edilen hayretengiz iş üzerinde idi..
Ondan hiç bir haber alamadım.. Onun izine, hiç bir yerde raslamadım..
Sonunda isim bana bir delil oldu.. Bir de VASIF..
İşbu isim, vasıf ikilisi ise.. beni bağlardan çözdü.. Resmiyeti attırdı..
Sıfatım falan kalmadı artık..
Ne zaman ki, sıfattan soyundum; kendimi zat semasında buldum.. Artık oradaydım..
- Hayret..
Namı ile yad edilen denize daldım; gittim..
Bu denizde;
- N u n..
Adı ile söylenen balık benim kanatlarımı yuttu.. Kanatsız kaldım.. Ama yalnız bırakmadı.. Aldı beni; İnci hazinesinden de üstün bir yerde yüzdürmeye başladı..
İş böyle devam ederken, o balık bana şöyle bir dokundu; Uçsuz bucaksız bie yere attı.. Uçsuz bucaksız bir yayla gibi bir yerdi..
Bir süre o yerde kaldım.. Bu süre içinde, ne görmem kaldı; ne de işitmem.. Artık bir şey göremiyor ve bir şey duyamıyordum..
Bu dalgınlığın kalkma zamanı gelmişti.. Gözümü açtım..
Gözümü açınca da, zaman ve mekân kaydından salındım..
İşbu demde anladım ki; Bütün o işaretler bana.. O kuş için sayılıp dökülen ibareler önümde..
Anlatılan kanatlar hep bende.. Tesbihlerle çekilen o isimler, o kanatların üzerine işlenmiş..
Yine gördüm ki;
ELİF, göğsümde..
CİM’de, anlatıldığı gibi..
HA, gerdanımda..
Anlattığımız şeylerin hiç biri dışarıda değil.. Hepsi bende hazır.. tamam..
Her ne var ki: Bana gelmekte; yine benden çıkmakta..
İşte olanlar.. Yukarıda okudunuz.. gördünüz.. Ben de gördüm..
Hem de nasıl gördüm; O hazretin kasdı benmişim..
...Ve noktanın manası zâhir oldu.. Zor mana çözüldü..
Alâmetleri işte.. ben; Ölmüş bir kimse diriltildi..
Bu defa o zata başka şeylerden sordum.. Önce;
- Efendim, emr-i mahtum; kes-i mahtum nedir?.
Cümlesini sordum.. Bunları bana açık bir ifade ile, hemen anlatmadı.. Yabancı bir dille konuştu.. Sonra, onu çevirdi..
Daha garib bir ifade kullandı; onu da tercüme etti.. Sonra korkutucu bir ifade tarzı aldı.. Bir daha kapalı bir ifade kullandı
onu çevirdi..
Ancak bunlardan sonra, mevzua girdi ve şöyle devam etti;
- Makul yoldan bir yüce modeldir.. –enmuzec’in karşılığı- Ve bu, bir binektir.. –mahmel karşılığı..- Bunun bir binek oluşu, kendisine göre değildir; bindirilene göredir.. –mahmul karşılığı..-
Anlatılan yüce modelde bir nakış varsa.. bu da kendisi için değildir.. Bu nakışlar menkul halde olan ve oradan oraya taşınan esfel derecede olanlar içindir.. Esfel derecede olanlar ise;
- Ş u ş u..
Şeklinde bir işaret yapılabilen şeydir.. Zaten konuşmalarda bunun üzerinedir.. Zira o yüce için söz olmaz.. Ona yetişemeyiz..
Şimdi.. durum yukarıda anlatıldığı gibi olduğuna göre düşün; Nakışlar, kendisine işaret edilene işlendikçe ve yüce modeldekiler de şu himara verilse.. işte o zaman: Esfel ile alâ arasında bir fark kalmaz; aynı olurlar.. Ve o yücede ne varsa, hemen hemen esfelde de olur..
Yukarıda anlatına mesele önemlidir ve bunun üzerine bazı zatların fikirleri vardır.. Aşağıda onları da anlatacağız.. Bu fikirler, yukarıda nisbeten kapalı geçen bahsi açacaktır..
O fikirleri anlatırken, hatalı taraflarına da işaret edeceğiz.. Ayrıca faydalı yönlerini de noktalayacağız.. İstenen yolun böylece, bulunmasına gayret edeceğiz..
Meselâ, zatın biri şöyle demiştir;
- Üzerine nakış işlenen bir şeyle, nakşı işlenen model arasında bir bağlantı yoktur..
Bu fikri savunan her ne kadar hatalı ise de, doğru yönü de yok değildir.. Kasdedilen manayı kökünden kavrayamamıştır.. Zira esas maksat;
- Model, bir şey üzerine işlenen nakşın aynıdır..
Demek değildir.. Zira, bu manada söylenen;
- Üzerine nakış yapılan şey, modelin aynıdır..
Şeklinde serdedilen fikri de kabul edemeyiz.. Bu modelin ve maksadın aslı üzerinde hata etmiş olabilir..
Zira, model, şeksiz bir üstünlüğe sahiptir.. Kendisine modelin nakşı işlenen ise.. kullanılan ifade iel; Sadece bir düşüklük vasfı taşır..
Yine aynı manada;
- Model, her şeyi özünde toplayıcı bir vasfa sahiptir..
Şeklinde bir cümle sarf eden etmiştir.. Hatalı olabilir.. Ama, doğru yanı vardır..
Şu yönden hatalıdır ki; Model, sadece kemâl sıfatına sahiptir; noksan sıfatlar hani?. Yanlış karar nerede?.
Model güzeldir; eksiksizdir.. İşlendiği yerin noksanı nasıl olur da kendisine yüklenir?.
Bir başkası ise.. şöyle demiştir;
- Üzerine modelin nakşı işlenen varlık, ancak modelin nakşını kendinde bulur..
Bu hatalı sayılabilir.. Şu yoldan ki; Kendisine nakış işlenen varlık, ancak noksan sıfatlara ait bir yerin adıdır.. Nitekim bu manayı; Nakşı işlenen bir şeyi göstermek için işaret kullanıldığını, mevkilerin sınırlı olduğunu, ibarelerdeki darlığı görürsen anlarsın..
Yine bu manada;
- Cem halini bulmak için, idrakten aciz kalmanın yeterli olduğunu..
Söyleyen vardır.. Bu da yanılmış olabilir..
Bu mana düşünülürse.. üzerine modelin nakşı işlenen varlık için, koşulan bir şart vardır ki, gözden kaçmış olabilir..
İşbu şart ise; Modelin bütün nakışlarını, kendi özüne işlemeye gayret etmesinin gerekli olmasıdır..
Evet böyle yapmalı ki; Kendisine idrâk gele..
İşbu idrâk ise.. o yüce modelle tam bir şekilde, hem cins olduktan sonra, karar kıldığı yerde olabilir.. Kendisinin nasibi olur..
Durum böyle olduktan sonra da, onun için, bir acizlik durumu olamaz..
Kaldı ki; İdrâkten acizlik gibi bir şeyi, irfan sahibi bir zatın vasıfları arasında saymak, sağlam ve doğru olmaz..
Bu manada bir yol gösterelim;
- Bir irfan sahibi düşünelim.. Bu zat, bir şeyi idrâke çalışıyor; ama idrâk edemiyor.. Bu babda da aczini itiraf ediyor.. İşbu itiraf ise.. o şeyin sıfatına karşı tam bir irfana sahib olduğu içindir..
Bu idrak edilemeyiş, iki yoldan olur;
a) İdrâkine çalışılan şeyin sonsuzluğundan..
b) İdrâke çalışan şahsın idrâk kabiliyetinin olamayışından..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.