- 1241 Okunma
- 11 Yorum
- 0 Beğeni
KALBİM ORADA KALDI...(3)
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Maria,Nazike’nin ısrarlarına; “ Lütfen, fazla kalamam,benim adam yeni uykuya dalmıştı.Uyanırsa alimallah bana kızar” mazeretiyle geri çevirdi. Nazike’nin kulağına eğilip bir şeyler fısıldamak istedi.Çocuklar duymasın istiyordu.Birlikte odanın dışına, hol kısmına çıktılar. Alelacele her şeyi anlattı.
- Çeteler, ölüm saçıyorlarmış, sizler için çok kötü!Hükümet,karar almış;Türkiye’ye bir hafta içinde gidecekmişsiniz.Bunun için elinizi çabuk tutun ki;çetelerin gazabına uğramayasınız.Gerçi sizlerden ayrılmak çok zor olacak ama pisi pisine ölmenize de göz yumamam.Yıllarca gül gibi geçinip gittik, kalplerimizi kırmadan.Bana kalırsa bir iki gün içerisinde terk edin köyü.Fazla zamanınız yok çünkü. Ahırdaki ineğinizin, tavukların bedelini ödeyip bize bırakırsınız.Tarlalarınız için de aramızda yazılı bir antlaşma yaparız,karşılığında sizlere altın veririm.Türkiye’ye gittiğinizde lazım olur.
- Dimitri’nin haberi var mı, bu söylediklerinizden?
- O,benim sözlerimden dışarı çıkmaz.Onu ikna ederim,merak etmeyiniz.
Maria,öyle içten ve samimi konuşmuştu ki,sanki Nazike’nin söylemek istediği duygularının tercümanı olmuş,kafasındakilerin tamamını okumuştu. Maria’nın dobra dobra konuşmasından hoşlanırdı.İçinde ne varsa hemen söyleyiverirdi.Fırsatçı olmadığını biliyordu; söylediklerinin tamamı,kendisine beslediği dostane duygularla doluydu.
Maria:
-Nazike bacım,hadi bana müsaade.Yarın sabahtan yine gelirim.Sen de bu konuştuklarımızı, Sait ağabeyle eni boyuna tartışın,ben de kocam Dimitri ile…
-Tamam,cancazım.Allah,senden bin kere razı olsun.Seni hiçbir zaman unutmayacağım…
Maria,koridordan avluya inilen merdivenlere yönelmişti ki, Nazike’nin kaynanasının maşayla yapmış olduğu tangırtısı duyuldu. Misafirini uğurlamaya hazırlanan Nazike:
-Kaynanamın yine bir derdi var.Kulakları da çok keskin.Ayak tıkırtımızı duydu,dedi.
-Ne yapsın,ilgi bekliyor kadıncağız.
Maria,merdivenlerden aşağıya inerken hala bir şeyler sormaya çalışıyordu.Belki de bu soru değil de Nazike’nin sıkıntılarını paylaşma düşüncesindeydi.Bir an merdivenlerde durakladı.
-Ne düşünüyorum,biliyor musun? Yutkundu.Bir çırpıda,rahatlıkla söylenecek gibi değildi,dilinin ucundakiler.Tekrar yutkundu.Nazike’nin gözlerinin içerisine baktı.Bu bakışlarda sanki bir merhamet vardı.
-Neneyi nasıl götüreceksiniz? Sizi çok yoracak…
-Sırtımızdaki kamburun bize bir ağırlığı yok ama…Bakalım,bir çaresini bulmak zorundayız.Buralarda yapayalnız bırakacak da değiliz,Maria bacım!
-Tanrı yardımcınız olsun.Gerçekten zor günler bekliyor sizi…Tanrı yardımcınız olacak inşallah!..
-Sağ ol, komşum!Allah razı olsun sizden…
-Yarın görüşürüz.
-İnşallah!..Natalia kızımın gözlerinden öp benim için, olmaz mı?
Olur dercesine gülümsedi. Avlunun sokağa açılan kapısından sıyrıldı, sokağın karanlığında bir kuğu gibi sekip, evine yöneldi…
Hava soğuk,yağmur yağdı yağacaktı.Yakınlarda bir yerlere şimşeklerin ardından yıldırım düştü.Siyah yağmur bulutlarının akşamın karanlığında ne tarafa doğru sürüklendiği belli değildi.
Nazike,Maria’nın gidişiyle avlunun dış kapısını kapattı. “Bu adam da nerede kaldı,işkillenmeye başladım şimdi” Kafası, karmakarışıktı. Avludan merdivenlere adımını atmıştı ki,acı bir tütün kokusu burnunu yaladı.Ardından da öksürük…”Sait olmalı” dedi kendi kendine.Karanlıkta sessizce bekledi.Tütün kokusu daha da yanaştı.Burnunun direği sızladı adeta. Avlu kapısının sürgüsünün tıkırtısını duydu.Kapı,gıcırtıyla aralandı.Sonra aynı sessizlikte kapandı.Kapıya doğru seslendi:
-Sait!
-Nazike!
-Seni merak ettim canım.Biraz önce de Maria,bizdeydi.Onu uğurlamıştım.
-Hayırdır?
-Havadisler kötü ama korkulacak bir şey yok…Neyse bunları,birazdan konuşuruz.Hele bir akşam yemeğimizi yiyelim de…Hem sen niye geç kaldın?
-Benim de sana anlatacaklarım var.Vaziyetler,çok kritikleşti…Hadi çıkalım yukarıya…
Yer sofrasına oturdular. Çocuklar,dizlerinin üzerinde sıralandılar.Sait,bu sefer daha düşünceli ve bitkin görünüyordu. Çocuklarının yanında bugünkü havadisleri açmak istemiyordu,korkuya kapılıp travma geçirmesinler diye. Ne yapması, nasıl hareket etmesi ve çocuklara bu olup bitenleri nasıl açıklaması gerektiğini düşünüyordu.Çocuklarının beyinlerinde kin,nefret tohumlarının yeşermesi taraftarı değildi.Tarihte zaman zaman değişen ve oluşan koşullar sonucunda böyle değişimlerin olduğunu vurgulamaya çalışacaktı,onlara… Reşit,gerçekleri algılayacak kadar akıllı sayılırdı.Ama diğerleri;Hurşit ve Murşit hala bebekti gözünde.
Reşit, okuldaki haberi patlattı.
-Baba,yarından itibaren okula gitmeyecekmişiz.
-Yani, tatil mi edildi?
-Yo,sadece Türklere tatil edildi.Yunan arkadaşlarımız okula gelmeye devam edecekler.
-Hımm!
Hurşit ve Murşit, bir güzel oynarız diye seviniyorlardı.Hiç bir şey umurlarında değildi.
Sait,yemekten sonra,kağıda sardığı tütününü içmek için dışarı çıktı.Avluda; mahkumlar gibi,gecenin karanlığında sağa sola döndü durdu…Karabasanlar,sarmıştı yine…Sigarası bittikten sonra merdivenlerden yukarı çıktı.Nazike, odadan dışarı çıkmış, kaynanası ile ilgileniyordu.İhtiyar kadın yine söylenip duruyordu…
Sait,eşinin yıllarca annesi ile ilgilenmesini takdirle karşılıyordu.Zaman zaman coşkusunu,yüzüne söyleyip,iltifatlar yağdırdığında,eşi:
- Aman Sait,seninde düşündüğün şeye bak.Bu,bizim insanlık görevimiz.Tabiki yapacağız. Büyüğümüzü sokağa atacak değiliz ya.Bir gün gelecek,bizler de onun gibi olacağız.Değil mi? derdi.
-Nazike, anam nasıl?
Yaşlı kadının yatalak olması karşısında zorlanacağını düşünüyor olmalıydı.
-Her zamanki gibi…
-Ne yapalım, ölene dek başımızın tacı.Ha,bak ne diyecem…Köydeki Türklerle ağız birliği yaptık.Bu gece sabaha karşı köyden ayrılmak zorundayız.
-Nasıl olacak öyle, birden bire Sait?
-Can pazarı!..Önce canımızı kurtaracağız. Mal,mülk hiç önemli değil.Hele bir anavatanımıza sağ salim varalım,yeniden doğacağız oralarda inşallah!..
-Bre Sait,en çok neye kafayı takarım, bilir misin?
-Neye?..
-Yatalak anamızı nasıl götüreceğiz?Aklıma ne gelir,bilir misin?Eskiden kullandığımız,öküzleri koştuğumuz kağnı arabası var ya.Damdaki katırı işte bu kağnı arabasına koşacağız.Onun üzerine de annemle,çocukları yatırırız.Başka çaremiz yok.Sen, şimdi yükte hafif,pahada ağır ne varsa toparlamaya çalış. Öncelikle azık hazırlamaya bak.Ne kadar yumurta varsa, hepsini de haşla.Teknedeki ekmeklerden beş,altı tane almaya bak.Lor güvecini de unutma;yolda ne yiyeceğiz!..
Nazike, komşusu Maria’nın geldiğini ve yardımcı olmak istediğini söyleyince biraz olsun rahatladı.
-Yıllarca birlikte yaşadık.Bu insanlara, nasıl kötü diyebilirim.Kaldığımız zor durumda bile bizi düşünmüşler!..Peki,o zaman hemen birlikte onlara gidelim.Hem veda etmiş,helalaşmış, hem de teklifini kabul etmiş oluruz. Başka çaremiz kalmadı…Üzerimizde nakit para olmalı.Ya da altın.Altın daha garanti;en azından paradan değerli sayılır.Ne de olsa zor günler bizleri bekliyor.
Zamanla yarışır haldeydiler.Bir saniyelerini bile boşa geçirmek istemiyorlardı.Nazike, kahverengi eşarbını, başına bağladı.Çocukların odasına kulak kesildi;çocukları, kendi aralarında şakalaşıyor,boğuşup duruyorlardı.
-Hadi,çabuk gidip gelelim…
Sait,beline el yapımı çakaralmazını yerleştirdi. Tedbiri elden bırakmamak gerekliydi; ne olur ne olmaz;geceler,korkunçlaşmıştı.Ayın ve yıldızların,insanın ruhunu dinlendiren tılsımlı gücü çoktan uçup gitmiş;çetelerin yaydığı ölüm korkusu,kabus gibi çöreklenmişti her tarafa…
Karı,koca;avlunun dış kapısından karanlığın derinliğine doğru süzüldüler.
Reşit, annesiyle babasının Maria’lara gittiklerinden habersizdi. Kardeşleriyle şakalaşmasının ardından kendi dünyasına çekildi;bakışlarını,odanın bir köşesine dikip hayallere daldı.Sınıf arkadaşı Natalia ile geçirdiği o güzel anları düşünmekteydi.Havanın ayazına aldırmadan;nasıl da yan yana oturmuşlar,kardelen çiçekleri üzerinde şiirsel duygularla kendilerinden geçmişlerdi…
Maria,eve döndüğünde;kocası Dimitri,hala uyuyordu. Kızı Natalia’nın ayakkabılarını eşikte görünce içindeki kuşkuların yerini sevinç aldı.Okul çıkışı Reşit ile olan beraberliğine kızmadı,hatta; gençlik yıllarındaki; maziye gömülen platonik aşkını anımsattığı için duygulandı,yüreği bir hoş oldu.Dimitri’den önce Türk genci Murat’a vurulmuştu.Uzun boylu,atletik yapılı biriydi.Her yıl, köylerinde panayır tertiplenirdi. Panayırda; şenlikler
tertiplenir,güreşler yapılırdı.Büyük ihtimalle; Murat da,güreşleri seyretmek için gelmiş olmalıydı. Türklerin güreşe düşkünlüklerini ve idealı olduklarını biliyordu. Güreşi seyretmek için toplanmaya çalışan kalabalığın arasından geçiyordu ki;çarpıştığı gençle göz göze geldiler.
- Pardon hanımefendi!
Bu genç,kendi köylerinden değildi.Bir bakışta anladı; yüzü yabancı gelmişti. Köylerindeki bütün gençlere göz aşinalığı vardı az çok…Bir anda Gözlerinin maviliğine kendisini bıraktı,üç beş saniye hareketsiz kaldı.Gülümsediğin farkında değildi.
- Pardon,dedi.Siz, bizim köyden değilsiniz ama…
- Armutlu köyündenim.Komşu sayılırız. Tanıştığımıza sevindim.Adım,Murat.
Hafifçe dizlerini eğip,reverans yapmıştı.
-Benim ki de,Maria,dedi.Farklı dinlerden ve farklı milletlerden olmaları,aşklarını engellememişti.İki ayrı milletin iki ferdi,öyle kaynaşmışlardı ki; sanki ayrılmayan bir bütün gibiydiler.
Murat’ın yolunu;bir yıl sonraki panayırda dört gözle beklemişti ama gelen giden yoktu maalesef… Ondan sonraki yılda da umutları boşa çıktı. Bir daha hiç gelmedi…Umudunu tamamen yitirmişti. Sonra Dimitri ile evlendi. Ama; aşkı, hala,ilk günkü gibi tazeliğini koruyordu.Her anımsayışında; yüreği gümbür gümbür ediyor, heyecandan;göğüs kafesinden fırlayacakmış gibi oluyordu…
-Natalia, diye seslendi.
Natalia,suçlu bir kedi gibi kapıyı açtı.Yüzü al al olmuştu.
Maria,olanlardan haberi yokmuş gibi:
-Geldin mi kızım,dedi.
-Geldim anneciğim.Okuldan biraz geç çıktık da;onun için geç kaldım…
-Peki yavrum.Neyse… Akşam yemeğini hazırlayayım.Baban hala uyuyor mu?
Natalia,rahatlamıştı.Reşit ile beraber olduğunu anlamış olsa; belki kızacak,öfkelenecek diye düşünmüştü.Korktuğu olmadı.Beynindeki kuşkuları,böylece dağılıverdi.Platonik aşkı,nihayet gerçekleşmişti gerçekleşmesine ama hüzün,her tarafını örümcek ağı gibi sarıp sarmalamıştı.Beklenen son çok acıydı;ayrılık gelip çatmıştı kapıya…Bir tarafta aşkının getirdiği mutluluğun doruğa fırlaması,diğer taraftan da bedenini saran örümcek ağlarının kendisini nefessiz bırakması…
Mutfakta bir şeyler hazırlamaya çalışıyordu ki kapının dışındaki tıkırtılara kulak kesildi.Sanki bir ayak sesi gibi geldi.Çok geçmeden kapı ürkek bir şekilde birkaç kez vuruldu. “Hayırdır,bu da neyin nesi?” diye içinden geçirdi.Kızı Natalia’ya seslenip “kapıya bak kızım,kim gelmiş” diyemedi. Ne olur ne olmazdı.Ortalık zaten gergindi. Salonda kıvrılıp uyuyan kocası,hala biraz önce bıraktığı gibi horluyordu. Eliyle dürtükledi.
- Dimitri,Dimitri,Dimitri diye üç kez seslendi. Kocası,sağa sola dönüp isteksizce göz kapaklarını araladı.Yarı uykulu halde:
-Hıııı,dedi.
-Kapı tıkırdadı.Birileri var dışarıda,kalk bak bakalım,kimlermiş.
Mahmurlu haliyle yattığı yerden fırladı.Yatağın kenarına sıkıştırdığı tabancasını beline soktu,kapıya yöneldi.Kapıyı açmadan:
-Kim o? Diye gürledi.Sanki sesinde;korkuyu,kuşkuyu yenmeye çalışan bir meydan okuma vardı.
Dışardan cılız bir ses:
-Sait!Komşun Sait!.. Kapının geri tarafındaki sesi,algıladı.Komşusu olduğundan şüphe yoktu.
Kapıyı hafifçe araladı.Eşi Nazike’yi de yanında görünce,içeriye buyur etti.
-Ayakta durmayınız,Sait kardeş!Hele içeriye geliniz,birer dostluk gahvesi içelim bakalım.
Maria,bir tuhaflık olduğunu hemen sezinledi.Yarım saat olmamıştı Nazike’lerden geleli.Bazı şeylerin nihai karara bağlanması için gelmiş olabilir diye düşündü.Aklından,tarlalarının para karşılığında devir edilmesi sözleri geçti.Büyük ihtimalle konu,onlar hakkında olması gerekti.Çünkü güvence vermişti;size para lazım olacak Türkiye’de diye…
Misafir ve oturma odası olarak kullandıkları odaya buyur ettiler.Karşılıklı duran tahta divanda oturup usulen hal hatır sorduktan sonra gerçek konuya geçtiler…
Sait:
-Çok muhterem komşum, Başımıza gelen olayları söylemeye gerek yok sanırım.Sizler de biliyorsunuz ki Türkiye’ye gideceğiz.Hem de bu gece sabaha karşı.Zamanımız kalmadı.Çetelere yem olmadan köyden ayrılmaya karar verdik.
Dimitri,uyku mahmurluğunu üzerinden atmaya çalışarak,Rumca şivesiyle Türkçedeki bazı harfleri yutarak,kelimeleri telaffuz etmeye başladı:
-Üzgünüm bre komşu…Böyle olmasını istemezdim.Ama gel gör ki;tarih,işlemeye devam ediyor...
Eşi Maria,zeki ve pratik bir kadındı.Kocasının konuşmasını yarıda kesti.Nazike’ye “tarlalarınızın karşılığında altın veririz” gibi konuşmalarını henüz Dimitri’ye söylememişti;kocasının kendisine kızmayacağını biliyordu. Direk olarak konuya girdi.
-A be komşum, ben de şöyle düşünürüm ki;evlerinizi,ocaklarınızı,tarlalarınızı,tümbeleklerinizi bırakıp gideceksiniz ama;hep bunlar,sizlerin alın teriniz.İçimden bir ses,diyor ki;bunları,bizlere para karşılığında bıraksanız olmaz mı? Bizler de vicdan azabı çekmemiş oluruz. Hem sizlere de para lazım olacak.
Dimitri,eşini bir öğrencinin öğretmenini dinlemesi gibi dinliyordu.Konuşmaları,mantığına yatmıştı.O da Maria gibi yardımsever bir ruha sahipti.Bu zaman dek,Sait’le olsun,diğer Türklerle olsun hiçbir sorun yaşamamıştı. Eşinin sözlerini tasdikledi:
-Maria doğru söyler…Uzun lafın kısası az ya da çok tarlalara bir değer biçelim.Ortada da anlaştığımıza dair karşılıklı yazılı bir kağıdımız olsun ki vicdanımız sızlamasın…Hanım,sandıktaki Osmanlı altınlarını çıkar bakalım.Hey gidi hey;Osmanlı altını yine bir Türk’e nasip olacak.
Maria,kızı Natalia’nın defterlerinden bir yaprak koparıp getirdi. Dimitri,kağıda bir şeyler yazmaya çalıştı.Yazdıktan sonra da okudu:
“Kutnu köylülerinden olan Osman Türk’ün oğlu Sait’in ailesi ile birlikte Türkiye’ye muhacir olarak gidecek olmaları üzerine kendisine ait olan toprakları ve içinde yaşamış olduğu evini,karşılıklı anlaşmamız sonucunda gönül rızası ile on beş Osmanlı altını karşılığında tarafıma bırakmıştır.”
Kağıdın altına tarih atıp hep birlikte imzaladılar.Hepsinin de gözleri doldu.
Natalia,diz çökmüş olarak bütün olanları dinledi.Yüreği,volkan gibi patlayacaktı neredeyse. “Reşit’le iyi ki buluşmuşuz bugün!..” diye iç geçirdi.
Sait:
-İşte evin anahtarı,dedi.
Dimitri ve Maria:
-Yolunuz açık olsun, inşallah ilerde karşılaşağız.Tanrı sizlerin yardımcınız olsun…
Birbirlerine sarıldılar.Gözyaşları,pınar gibi aktı,çağladı gitti Meriç’e doğru.Natalia,”Ben de sizlerle gitmek istiyorum duyguları içerisinde Sait ve Nazike’nin ellerini öperken,hıçkırıklarına yenik düştü.Daha fazla dayanamayıp hüngür hüngür ağlamaya başladı…
DEVAM EDECEK
YORUMLAR
Ayhan Abi sen bölümleri bu kadar uzun tutmazdın. Bana kızardın bir de. Ne kadar dolmuşsun demek ki:) Ama şahsen ben hiç sıkılmadan okudun. Gerçi ikiye bölüp okudum mecburi olarak ama olsun.
Takipteyim.
Saygılar.
ayhansarıkaya
Bir de seni geçmem gerekiyordu;sadece yazının uzunluğunda geçtim:)))
Selamlar...