- 2230 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
HAYALLERİM KORKMAYIN PABUCUNUZ ASLA DAMA ATILMAYACAK
Hayal kurmaktan korkmayın, hayal kırıklığına uğramaktan hiç korkmayın çünkü hayalini kurmadığımız şeylerin gerçekleşme ihtimali sıfırdır. Hayal ederek onlara gerçekleşme şansı verebiliriz.
Küçük yaşlarımdan beri hayal kurmayı çok severim. Çocukken küçücük hayallerim vardı. Gülten Dayıoğlu’nun Kırmızı Bisiklet isimli çocuk romanını okumuştum 10 yaşımdayken. O romandaki kahramanın hayallerini süsleyen kırmızı bisiklet benim hayallerimin de en baş köşesine oturmuştu uzunca bir dönem. Hayalimden vazgeçmedim ve beklemeyi öğrendim. Kırmızı değildi ama mavi bir bisikletim olmuştu 12 yaşımda nihayet.
Hayallerim ve ben birlikte büyüdük diyebilirim bu yüzden. Büyüdük diyorum çünkü her seferinde çıtamı bir miktar daha yükseğe taşıdım. Ben büyürken hayallerimin de büyümesine izin verdim. Hatta onları bilerek ve isteyerek besledim, büyüttüm. Elbette hayal kırıklarım da oldu bu aşamada hem de oldukça fazla ama küsmedim hayallerime ve vazgeçmedim onlardan.
Hangimizin olmamıştır ki? Hangimiz gerçekleşmesini umut ettiğimiz ve fiyasko ile sonuçlanan bir hayalimizin ardından gözyaşı dökmemişizdir? Hangimiz maddi manevi zarara uğramamışızdır hayallerimiz yüzünden? Hangimiz endişe ve korku girdabına yakalanmamışızdır böyle zamanlarda? Hangimiz vazgeçtik peki tekrar tekrar hayallerimizin peşinden koşmaktan? Hangimiz vazgeçtik kendimizle baş başa kaldığımız anlarda lehimize hayaller kurmaktan? Ev sahibi değilsek güzel bahçeli bir ev, işimiz yoksa bol kazançlı bir iş, eşimiz yoksa diğer yarımızı tamamlayacak bir can, çocuğumuz yoksa sağlıklı çocuklar, arabamız yoksa son model olmasa da ayağımızı yerden kesecek temiz bir araba, hasta isek sağlığımıza kavuşmak… Bu liste öyle çok uzatılabilir ki. Hangimiz istemedik bunları?
Kişinin yaşadığı ve içinde bulunduğu ortama göre hayalleri de değişiklik ve çeşitlilik gösterir. İnsan tüm kalbiyle isterse eğer ve gerçekleşeceğine inanarak hayallerinin pimini çekerse, işin ilk aşamasını başarı ile aşmış demektir. Diğer yarısı için de azim, sabır ve tabi ki çalışmak yani emek gerekli.
Her hareketimizi gören, hatta hissettiklerimizden bile haberdar olan Allah’a nasıl inanıyorsak onu görmediğimiz halde, hayallerimizin gerçekleşeceğine de inanalım ve bir gün mutlaka bunun karşılığında ödüllendirileceğimizi unutmayalım. İnsan gördüğüne değil görebileceğini umut ettiğine ve gerçekten sevdiğine inanır hep. İnandığı için de daha çok daha çok sever. Hayallerimizi sevelim ve onlara inanalım.
Gerçekten inandığım ve peşinden koşmaktan yılmadığım bir çok hayalimi gerçekleştirdim bu sayede. Kaybettiğimi sandığım dönemlerde bile pes etmekten yana olmadım hiç. Üzüldüm mü? Tabi ki hem de pek çok. Ama dediğim gibi sandım, sadece kaybettiğimi sandım. Aslında kazandığımı ve inandığım sürece de kazanacağımı zaman ilerledikçe anladım. Çünkü kaybetmeden kazandıklarının değerini bilemiyor insan. Kaybetmeden kazanmanın ne demek olduğunu anlayamıyor.
Hayallerimin papucunu dama atmadıkça da anladım ki imkânsız diye bir ihtimal yok. Olmamalı da… Çaresiz olduğuma asla inanmadım. Öğrenmeyi istemediğim tek şeydi çünkü çaresizlik. Bilim adamları yaptıkları deneylerle çaresizliğin öğrenilebileceğini kanıtlamışlar. Bunun tam tersinin olabileceğini de bizler kanıtlamalıyız. Başucu kitaplarımdan birinde okuyup altını çizdiğim bölümü paylaşmak istiyorum burada sizinle.
‘’Bilim adamları pirelerin farklı yükseklikte zıplayabildiklerini görürler. Birkaçını toplayıp 30 cm yüksekliğindeki bir cam fanusun içine koyarlar. Metal zemin ısıtılır. Sıcaktan rahatsız olan pireler zıplayarak kaçmaya çalışırlar ama başlarını tavandaki cama çarparak düşerler.
Zemin de sıcak olduğu için tekrar zıplarlar, tekrar başlarını cama vururlar. Pireler camın ne olduğunu bilmediklerinden, kendilerini neyin engellediğini anlamakta zorluk çekerler. Defalarca kafalarını cama vuran pireler sonunda o zeminde 30 santimden fazla zıpla(ya)mamayı öğrenirler.
Artık hepsinin 30 cm zıpladığı görülünce deneyin ikinci aşamasına geçilir ve tavandaki cam kaldırılır. Zemin tekrar ısıtılır. Tüm pireler eşit yükseklikte, 30 cm zıplarlar! Üzerlerinde cam engeli yoktur, daha yükseğe zıplama imkânları vardır ama buna hiç cesaret edemezler.
Kafalarını cama vura vura öğrendikleri bu sınırlayıcı ’hayat dersi’ne sadık halde yaşarlar. Pirelerin isterlerse kaçma imkânları vardır ama kaçamazlar. Çünkü engel artık zihinlerindedir. Onları sınırlayan dış engel (cam)kalkmıştır ama kafalarındaki iç engel (burada 30cm’den fazla zıplanamaz inancı) varlığını sürdürmektedir. Bu deney canlıların neyi başaramayacaklarını nasıl öğrendiklerini
göstermektedir.
Bu pirelerin yaşadıklarına ’cam tavan sendromu’ denir. Bir insanın gelebileceğine inandığı en üst nokta, onun cam tavanıdır. Cam tavanınız hayallerinizin tavan yüksekliğini gösterir. ‘’
Eğer ki çaresizlik böyle öğrenilebiliyorsa, çarebizlik de öğrenilebilir diye düşünüyorum ben. Hayal kırıklığı yaşamadan da bu mümkün olamaz. Her kırılan hayalde hedefi daha yüksek tutarak ve yelpazemizi sonuna kadar açarak yeni hayallere yolculuk yapabilir ve onlara gerçekleşme şansı verebiliriz.
Sığ denizlerde yürüyüş yapmaktansa (ki bunun bile tehlikeli tarafları var; deniz kestanesine basıp dikenlerine hedef olabilirsiniz, bir deniz çıyanı tarafından ısırılabilirsiniz ya da ne bileyim denize atılmış bir cam parçası ayağınızı kesebilir.) yüzmeyi öğrenip derin denizlerde boğulmayı göze alarak hayallerime doğru kulaç atmayı yeğlerim daima.
Karşı karşıya kalınan tehlikeler belki çok daha büyük olacak ama tedbir de büyüyecek otomatikman ve tehlikelere endekslenmiş çareler üretmeye çalışacak insan doğal olarak. Çaresiz olmadığını öğrenecek yani.
İşte belki de böylece çarebizlik keşfedilecek, yaşam rizikoya atılarak da olsa. Ha diyeceksiniz ki ne gerek var buna? Ben kenarda gezinirim, ufak tefek tehlikelerle de kolayca baş edebilirim. Sığ denizimde küçük balıkları avlar yaşar giderim diye de düşünebilirsiniz. Büyük denizde büyük balıklar tarafından yutulmak ve boğulmak hiç de cazip bir fikir gibi gelmeyebilir bir çoğumuza. Fakat dünyayı keşfetmek ve hayallerimizi gerçeğe dönüştürmek istiyorsak bunu göze almamız şart.
Hayallerimize sınır çizmeyelim, bir akvaryum balığı olarak yaşamaktansa okyanusta özgürce yaşamak ve hayallerini gerçekleştirme şansı yakalamak en güzeli. Tehlike her iki seçenekte de mevcut. Akvaryumda yaşayan balık da okyanustaki balıklar kadar burun buruna ölüm ile. Her an bir kedinin saldırısına uğrayıp onun midesine inme riski ve olasılığı oldukça yüksek çünkü.
Sığ denizde küçük tehlikelere hedef olmaktansa okyanusta büyük tehlikelerle mücadele ederek ve çareler üreterek çarenin kendimizde, bizde olduğunu öğrenerek yaşamı daha keyifli hale getirebiliriz. Yeter ki isteyelim, inanalım ve her şeyden önemlisi kendimize güvenelim.
Aklın ve mantığın imkânsız olarak gördüğünü, yüreğimizdeki tek olabilirlik ihtimali ile gerçeğe dönüştürebiliriz. Mantık sınırlarımızı deneyimlerimiz ve bunun sonucunda edindiğimiz tecrübeler belirler. Aykırı olmaktan korkmayalım, aykırı düşünelim ve imkânsız olanı hayal edelim. Bunu yapabiliriz bu yetenek hepimizde mevcut. Yapmamız gereken tek şey harekete geçmek.
Akıllı ve mantıklı olmak kadar önemlidir duygularımız ve yüreğimizin sesine kulak vermek. Çünkü akıl tek başına imkânsızı başarmaya yetmez. Yürek takviyesi ile inanç ile ve hayallerinizin büyüklüğü ile ancak imkânsızlık yok edilebilir.
Gün gelir sendelerim, birkaç adım geri gidebilirim, hatta düşer mola vermek zorunda kalabilirim ama bunlar vazgeçmek için yeterli bahaneler değil ve beni başaramayacağıma ikna edemezler.
’Olmaz olmaz demeyin olmaz olmaz!’’ demiş atalarımız. Olmaz demeyin, olacağına inanın, hedefinizden şaşmayın, aklınızın rehberliğinde, yüreğinizin sesini dinleyerek, hayallerinizin rotasında cesurca ilerleyin, bakın görün hayat nasıl da el uzatacak ve yol açacak bize. Çünkü hayat ondan beklediklerimizle şekillenir ve değer kazanır onun bize verdikleriyle değil.
Şunu sakın unutmayalım cesurca peşlerinden koştuğumuz sürece, olmayacak dediğimiz bütün hayallerimiz gerçekleşebilir. Kınından çıkmamış bir kılıcın kesme ihtimali yüzde kaçtır ya da yayından fırlamamış bir okun hedefini vurma ihtimali? Bırakalım hayallerimiz belirlesin hedefimizi. İlkinde olmasa da mutlaka daha sonraki denemelerimizde tam on ikiden vurmayı başarabiliriz.
Son söz olarak hayatta hiçbir şey imkânsız değildir, hayalini kuramadıklarımızdır imkânsız olanlar. Siz siz olun yaşınızı bahane ederek, sınırlarınızı engel görerek, bizden geçti artık diyerek hayallerinizin papucunu dama atmayın. Onları küstürmeyin. Gerekirse hayallerimizin kölesi, yüreğimizin mahkûmu olalım ve başkalarının bizim için cam tavan engelini oluşturmalarına asla izin vermeyelim.
Hayal ettiğimiz kadardır dünyamız ve hayal ettiğimiz kadar güzel yaşarız.
Hicran Aydın Akçakaya
YORUMLAR
Ne kadar doğru sözler...Çok başarılı bir şekilde kaleme alınmış bir yazı. Pire örneklemesine de hayran kaldım. Bugün en beğendiğim yazılardan biri çalışmanız.
Saygılar.
Hicran Aydın Akçakaya
Aynur Engindeniz
Benim bu yazıya ekleyeceğim bir söz var, ben o sözü çok severim ve rehberim olmuştur hep. BÜYÜK UMUTLARIN OLSUN VE ONLAR İÇİN YÜRÜYECEK CESARETİN. İşte bütün mese bu.
Tebrik ederim.........sevgimle
Hicran Aydın Akçakaya
teşekkür ederim...
Hicran Aydın Akçakaya
sağolasın...
Hayal konusunu çok güzel işlemişsiniz. Hele bunu bilmsel bir deneyle pekiştirmeniz, konuya daha bir gerçeklik katmış.
Sizi kutluyorum. Yaptığım yorumlarda yazım konusunda dikkat çektiğimi belki fark etmişsinizdir. Sizin yazınızda, bir-iki harf hatası dışında gözüme bir uyumsuzluk çarpmadı. Bu yönden de sizi kutluyorum. Şunu da dikkatinize sunmak istiyorum. Devrik cümleler biraz fazla ve uzun. Başkalarını bilmem ama, iyice anlamak için uzun devrik cümlelere tekrar göz attım.
Başarılarınızın devamını diliyorum.
Hicran Aydın Akçakaya
uyarılarınızı da dikkate alacağım...
ilginiz için çok teşekkürler...
sağolun...
Hayaller birçok şeyi başarmanın dolu yanları,içimizdeki çocuğa nasıl sahip çıkıyorsak düşlerimize de sahip çıkalım,
güzel bir yazı sevgiler
lacivertiğnedenlik tarafından 5/14/2011 3:29:45 PM zamanında düzenlenmiştir.