- 926 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
Öyle Bir Aşktı ki- 2
-Aşka hayret et, susmaların ahını yakma daha fazla!-
-Nerede kaldın Allah için Nazar?
-Geldim Ali. Az işim vardı.
-Saat 12.30 da buluşmayacak mıydık seninle?
-Evet.
-Eee, saat kaç şimdi?
-Saatim evde kalmış, ufff, ciddi saat kaç?
-Saat 13.17.
-Afedersin canım. Çok mu beklettim seni?
-Neyse, hadi gidelim şu foruma da senin şu işi halledelim.
-Kabul ettin mi en sonda?
-Eee, boncuğum bir türlü netten siparişi kabul etmiyorsun. Madem öyle, senin şu t-shirt
baskı için kullanacağın transfer kağıdını forumdan alalım.
-Çok sevinecek arkadaşlarım,çoook!
-Tamam ya, yolda çocuk gibi hareket etme.
-Özür dilerim , yine seni utandırıyorum.
-Hadi konuşmayalımda yürüyelim, gidelim şu alışveriş merkezine.
Nazarın sevinci yine içinde kalmıştı. Ali’nin kendisini azarlaması ile beraber, Ali’nin gerçekte onu sevip sevmediği tereddütüne tekrardan düşmüştü. Ali, Nazar için çok önemliydi. Ama bir türlü istediği romantik erkeğini Ali de bulamıyordu. Ali’nin yanına gelmeden önce ki düşünceleri ile, Ali’nin yanında olduğu zaman ki düşünceleri birbirinden çok farklıydı.
Ellerini hızlı bir şekilde birbirine sürerken, aklından geçenleri Ali’ye anlatmak için fırsat kolluyordu. Ama Ali, Nazar’ı hiç umursamıyormuşçasına adımlar ile Nazar’ın yanında yürüyordu. Ali ile sözleştikleri saatte gelmemesinin bir sebebi vardı. Arkadaşı Gülay ile telefonda konuşurken zamanın nasıl geçtiğini anlayamamıştı. Zaten Gülay’ın anlattığı şeyler ile beraber, Nazar öyle hayaller kurmuştu ki, bunları Ali’ye söyleyip söylememekten korkuyordu.
-Ali, sana bir şey diyeceğim canım.
-Anlat dinliyorum.
-Ya, uff! Bilmiyorum, gerçekten anlatsam mı anlatmasam mı diye tereddüte düşüyorum.
-Evet, dinliyorum boncuğum. Anlatmanı istediğin bir şey varsa anlat.
-Ama senden çekiniyorum.
-Neden?
-Bilmiyorum. Uff!
-Nazar, yürüyoruz bak. Gideceğimiz yere de zaten daha çok var. Bir şey demeyeceğim
sana, sözünü de kesmeyeceğim, söz veriyorum. Anlat dinliyorum.
-Kızmayacaksın ama. Söz verir misin bana?
-Böyle yaptıkça daha fazla sinirleniyorum.
-Ben senin yanına geç geldim ya canım..
-Eee?
-Esasında Gülay ile telefonda konuşuyordum. Zamanın nasıl geçtiğini anlamadım. Bana
hafta sonu başından geçenleri anlatıyordu.
-Ne geçmiş başından da, sen bu kadar heyecanla onu dinleyip de yanıma geç geldin, anlat
bakayım.
-Çekiniyorum senden.
-Nazar, zaten şu transfer kağıdı işi ile benim canımı sıktın. Böyle saçmalıklar ile de daha fazla sinirlendiriyorsun beni.
-Tamam tamam. Uff, bilmiyorum ya sana nasıl anlatayım. Bu benim arkadaş Gülay, Taner ile çıkıyordu, biliyorsun değil mi?
-Evet, ne olmuş onlara?
-Haftasonu Gülayın dahi haberi olmadan Taner İzmir’de bir hotele rezervasyon yaptırmış.
Cuma günü iş çıkışı Gülay’ı evinden alıp İzmir’e gitmişler.
-Neden gitmişler İzmir’e peki?
Nazar yine susmuştu. İçinden kendine Ali’nin yüreği var mı diye soru soruyordu. Nasıl oluyor da hiç romantik olamıyordu. Düşündükçe rahatsız oluyordu.
-Balık yemeye gitmişler canım.
-Bunun için mi İstanbul’dan kalkıp ta İzmir’e gitmişler?
-Evet canım. Balık yemişler, içmişler, gezmişler sonra da geri dönmüşler.
-Gece kalmışlar mı peki bir yerde?
-Evet, otelde kalmışlar.
-Nasıl otelde kalmışlar?
-Bildiğin otel işte.
-Bunlar evlendiler mi yoksa?
-Yooo, sevgililer sen ile ben gibi.
Nazar son söylediği cümlenin içerisinde ki ‘sen ile ben gibi’ kısmını bastıra bastıra söylemişti.
-Evli olmayan iki insan nasıl bir otel odasında beraber kalmışlar?
-Nereden biliyorsun ki aynı odada kalmışlar?
-Kalmamışlar mı? İyi o zaman. Eee, bu kadar mı?
-Hayır canım, bu kadar değil. Aynı odada kalmışlar.
-Nasıl aynı odada kalmışlar ya?
-Basbayağı aynı odada kalmışlar işte.
-Yazık!
-Neden, romantik oldukları için mi Ali?
-Bunun neresi romantik Allah için boncuğum? Günaha yol açmışlar. Peki aralarında cinsi bir
münasebet olmuş mu?
-Cinsi derken?
-Dalga mı geçiyorsun, cinsi işte!
-Yok, olmamış. Ama...
-Ne aması?
-Ya işte aynı yatakta yatmışlar beraber. Bir de...
-Bir de ne?
-Öpüşmüşler dudaktan.
-Allahım ya, ayıp değil mi yaptıkları?
-Tanışmaları üzerinden daha üç ay geçmedi Ali. Ama biz seninle neredeyse iki yıldır
beraberiz. Bir kez olsun öpmedin beni dudaktan.
-Neden öpecekmişim?
-Aliii! Biz sevgiliyiz.
-Sevgiliyiz boncuğum, günahkar değiliz!
-Ama..
-Başkasının yaptığı günahı mı kıskanıyorsun?
-Hayır, ama ben de sana ait olduğumu hissetmek istiyorum.
-Öyle değil misin zaten?
-Ama sen çok soğuk davranıyorsun bana. Her zaman aynı surat ile karşımdasın. Çoğu
zaman duvar ile konuştuğumu zannediyorum.
Nazar son söylediklerini ağlayarak söylemişti. Ali, Nazar’ın gözlerina bakıyordu. İçini sımsıcak eden gözlerden yaş boşalırken, söylecek bir söz bulamamıştı. İki yıl boyunca aldatmadan, kötü bir işe karışmadan, Nazar’a bir anne sıfatı ile duyduğu saygısı ile beraber davranmıştı. Ama Nazar artık Ali’nin sevgisine inanmıyordu. Sadece ona alıştığını ve de bir süs eşyası gibi yanında taşıdığını düşünüp, hem kendi canını hem de Ali’nin canını sıkıyordu.
Nazar gözlerinden akan son yaşları da silerken, Ali’ye göz ucuyla baktı. Gözlerine inanamıyordu. Uzun zamandır kendisine soğuk davrandığını hükmettiği sevgilisi ağlıyordu. Yürümeyi kesmişlerdi. Ali’nin ağlaması bir türlü bitmiyordu. Nazar, Ali’nin kolundan tutup elli metre ötede duran banka doğru yürümeye başlamışlardı. Nazar Ali’ye baktıkça korkuyordu. Aradan geçen iki seneye rağmen Ali’yi bir kez olsun böyle görmemişti.
Banka oturmuşlardı. Ali hala ağlıyordu. Gözyaşları sular seller gibi boşalırken, avuçları ile yüzünü tutuyordu. Nazar şaşkın şaşkın Ali’ye bakıyordu. İlk defa bir erkeğin böylesine bir ağlayışına şahit oluyordu. Kendi gözyaşları kuruyup gitmişti çoktan. Ali dudaklarını kıpırdatmaya çalışıyordu. Bir şeyler demek istiyordu, bir şeyler anlatmak istiyordu, ama sesi çıkmıyordu bir türlü.
Nazar ne yapacağını bir türlü kestiremiyordu.Birden Ali’nin sağ elini avuçlarına içine aldı. Ali’nin gözyaşları ile nemlenmiş bir eli parmakları ile okşuyordu. Ali sol eliyle gözlerini silmeye çalışıyordu. Sağ elini bir daha geri almamıştı. Nazar Ali’nin sağ elini parmakları ile yavaşça ovalıyordu. Avutmaktan ziyade içinde ‘neden’ soruları geçen bir ovalamaktı bu. Ali, okşatan hislerinde sevgilisinin ellerini ilk defa bu kadar uzak buluyordu. Yutkunmak için kendisini zorluyordu. Bir türlü söylemek istediği şeyi söyleyemiyordu. Nazar meraktan çıldıracak gibiydi. Birkaç dakika böyle beyhude bir sıkıntı ile geçmişken, Ali’nin sesi zor da olsa çıkıyordu:
- Bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan, Gözlerimizi öyle yaş dolu ediyorsun etme/ Şekerliğinin içinde zehir zarar vermez bize, O zehiri o şekerle sen bir ediyorsun etme!
Nazar’ın şaşkınlığı daha fazla artmıştı. Ne diyeceğini bilemiyordu. Kime söylüyordu, kim için neden söylüyordu Ali? Bu sözler bir yerden tanıdık geliyordu. ‘Evet, evet Mevlana Hazretlerinin sözleri bunlar. Ama Ali ne diye şimdi söyledi. ‘ diye Nazar kendi kendine soruyordu.
-Aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer, Aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun etme!
Nazar’ın kronik bir şaşkınlığı vardı artık. Duvar kadar soğuk olduğunu zannettiği sevgilisi, kendisine aşkın en has ve saf halinden beyitler söylüyordu. Hem de şiddetli yağan bir göz yağmurundan sonra.Tam olarak ne diyeceğini bilemeden Nazar Ali’nin sağ elini göğüslerinin arasında hızlıca artan kalbine doğru getirtip, konuşmaya çalışıyordu.
-Ali, Ali’m. Affet beni ne olur! Seni anlamadığım, seni anlayamadığım için affet. Dilinin yosun tadında şekere banacağını hissettiğim dilinin, zehre banacak bir zevk ile dolacağını unutmuşum. Beyzadem benim. Nazlı hilkatinde ben Antartika bilmiş iken yüreğini, senin yüreğin Cehennemi sıcağında yanan Afrika çölleri gibi suya hasret kalmış. Affet beni ne olur canım, affet!
Ali ellerini cehennem çukurundan çeker gibi, ateş topları ile Nazar’a doğru yöneliyordu. Nazar’ın gözlerine bakamadan Nazar ile bir çırpıda kollarını omuzlarında buluşturmuştu. Lüle lüle bal rengi saçlarından tropikal bir esintiye ait kokuyu çekerken burnuna, gözleri tekrardan semayı kıskandıracak yaşlar ile doluyordu. Öyle bir hasretle sarılmıştı ki iki sevgili birbirine, yadeller dünyasında hasta gönüllerinden yabancı tüm korkuları çıkartıyorlardı nefes nefes.
Nazar’ın da yaşları bu kutsi vuslatta yanaklarından özgürleşmenin ilk adımını atarken, Ali Nazar’ın kulağına doğru ağzını yaklaştırmıştı. Kesik kesik, ama dünyada belki de bir daha duyamayacağı bir şekil de Nazar bir ses işitiyordu Ali’den:
-Seni ben böyle seviyorum, böyle Nazar.
Hikaye’nin devamı konusunda yardımcı olan güzel insana teşekkür ediyorum.
YORUMLAR
bak açık söyliyi bu ali'ye bende kızıyorum ya
alaallaaaa
azıcık çağa ayak uydursun canım bu aşk onun tekelindemi şekillenecek valla bu kız çok yaşamaz verem olur çünki bu gidişle
off
ama çok güzeldi ya
tebrik ettim cancazımı:)))
HakkınSesi
öykümdesin daim..
Hürmetle..
ne kadar güzel bir anlatım.
gerçek sevgi budur işte bence de..
harikaydı..
yürek sesin hiç susmasın okumak büyük keyif..
HakkınSesi
Hoşça hoşluklar da kalman dileğiyle daim..
Hürmetle:)
Yalınlığa aşkın yaşamın yaşanılanın zenginliğini yansıtıp imge kullanmadan imgesel salınışlara imza atmak...
Sana has bir duruş...
Tebrikler...
HakkınSesi
İşte..!
Hürmetle ablacım...
HakkınSesi
Hürmetle efendim...
Ahh demeli böyle, sevgiye boyun eğmeli bir borç niyetine..
Aşk el ele dokunmak değil/yanındayken bile özlemiyle har olup nar ile yanmaktır..
Günün yazısı niteliğinde..
Birsıfır.Tebrikler Çok/ça
HakkınSesi
Hürmetle..