Şöhrette Hangi Zafer?
Çoğu insanın hayali olabilir mi ünlü olmak bilemiyorum; ama daha mühim olanı, şöhretin bir amaç mı, yoksa bir araç mı olduğu sorusudur.
Evet…
Şöhret bazen hiçbir şey yapmadan sizi bulur, bazense emekleriniz sonucu isminize bulaşır. Tanınırsınız; fakat nasıl?..
Ego’yla mı, bilinçli ve mutluluk veren güzel bir sorumlulukla mı?..
Yıllar önce konservatuar sınavlarına girdiğim zamanlarda bir hanım ile kısır bir tartışmanın içine girmiştim. Ben, sanâtın getirisi olabilen şöhretin “insanlık” camiasından beslenen ve ona düşündürücü bir estetik ile efsun veren mühim bir emeksel sorumluluk olduğunu söylerken, kendisi şöhretin “alkışlanma ve beğenilme” dürtüsünün yüksek dozlu bir ihtiyacı olduğunu savunmaktaydı. Bu güzel hanım, yetenek sınavı ile girdiği özel bir aktör okuluna, hatrı sayılır bir ücret ödeyerek bu fikri kazanıyordu kanımca. Benim önümde, sanât tarihi ve alın teri ile yücelen sanâtçıların “mütevâzı ve kucaklayıcı” fikirleri ciddi bir ders iken, onun için; kendi egosunu törpüleyeceği, sivrilteceği ve kendini büyük göstermeye çalışacağı bir şöhrete varmanın aracı dersleri önem arz ediyordu. Bu bencil düşüncelere ulaştıran, o dersler için de avuç avuç ücret ödüyordu karşılıksız ders vermeyen “akıllı hocalarına!” Üzerine alınanlar için, bazı gerçeklerin acılığını tekrar vurgulamama gerek kalmayacaktır. Öğrencilerinin trajik durumu ortadaydı.
Maslow’un sosyolojik piramidinde, “insanın sosyal çevrede kendini kanıtlaması, kişiliği ve psikolojik sağlığı adına önem arz eder” görüşü mevcuttur. Doğrudur, her insanda ego vardır; fakat bunu eğitmek, doğru yerde ve adaletli bir şekilde kullanmak gerekir. “Süper Ego” terimi de, psikoloji biliminde işte buna açıklık getirmektedir.
Salt, “en iyisi benim, en çok beni dinleyin, en çok beni alkışlayın, en çok beni izleyin, ben hepsinden özelim” türü “ben-cillik” görüşünde, Konfüçyus’un sert ve tokat gibi inen erdemli cümlesini hemen aklıma getiririm: "Güzel sanâtlara eğilimi olabilir, hatta en iyisi, en önde geleni olabilir; o kişi ki kibirliyse, gerisini boşver!"
***
Kabul etmiyorum!..
Sanâtçı; toplum için, sanât için ya da her iki felsefi düşünce için saf tutabilir; ama bunu yaparken kibirlenmeye hakkı yoktur. Örneğin bir oyuncu, kendini alkışlayanlara boyun bükerken, sadece kendi performansı için değil, senaryoyu yazan yazarın sanâtsal ve düşünsel kalemi için de boyun büker, sahne araksında çalışanlar için de... Tüm sorumlulukların ve emeklerin karşılığıdır bu. Tüm bunlardan ayrı olarak kendini ön plana atan karakterlere kalkan eller ya boşadır, ya ironiktir ya da tarizlidir!
Şahsen bu yoldaki insan veya insanların, kendi egosunun varlığına sığınarak: “Şöhret, alkışlanma dürtüsü içindir!” tarzı düşüncelerine karşı en açık ahlâki ve bilimsel cevap bu şekilde verilebilir. Sanâtın emeksel zaferi, şöhretin tahtını demokratik ve adil bir düzende yaşatır. Bu ise, erdemin her daim sürecek gerçek zaferidir. Adil bir sonuç olarak, şöhretin iktidarı da buna bağlıdır.
Saygılarımla…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.