GÜLERKEN AĞLAMAK (6)
Kerim ile Kisho birbirlerine olan sevgilerini açıkladıktan sonra, uzun süreli bir birlikteliğe ilk adımı atmışlardı.
Ancak bu birlikteliğin resmiyete dönüşmesi pek de o kadar kolay değildi. Her şeyden önce Kerim’in Avusturalya’ da oturma müsaadesi alabilmesi için, uzun bir zamana ihtiyacı vardı.
Kisho ise halen üniversite öğrencisiydi ve Japonya’da ikna etmesi gereken, “kızını canı gibi seven” rahip bir babası vardı.
Elbette arkadaşlıkları devam edecekti, ama öncelikle önlerindeki engelleri aşmaları gerekiyordu.
Günler haftaları, haftalar ayları kovaladı ve nihayet, altı aylık kurs süresi tamamlandı.
Kursun bitimiyle Kerim kalacak yer sıkıntısıyla karşı karşıya kaldı.
Şimdi artık tam gün çalışacağı bir işe, kalacak bir yere ve yeni bir kursa katılabilmek için paraya ihtiyacı vardı.
Ama bütün bunların gerçekleşmesi sandığı kadar zor olmadı. Boş zamanlarında çalıştığı Yaşlılar Bakım Evi yetkilileri, onun yirmi dört saat süreyle bakım evinde kalabileceğini, bu süre içinde onu normal çalışma süresinin dışında, her hangi bir olayda, müdahale ile ilgili görevlendirebileceklerini , hatta yemeğini bile orada yiyebileceğini söyleyince bütün sıkıntıları bir çırpıda çözülmüş oldu.
Bakım evindeki ilk günlerin de, her şey çok güzel gitti. Gündüzleri çalışıyor, geceleri ise kendisine verilen odada kalıp, geleceği ile ilgili planlar kuruyordu.
En büyük arzusu, önce oturma müsaadesi almak, vatandaşlık hakkını aldıktan sonra memleketine koşarak, şimdiden çok özlediği anasını ve kardeşlerini görebilmek, sonra da Kisho ile evlenerek onun ülkesini ve ailesini ziyaret etmekti.
Bazı geceler hastalanan bir yaşlı için veya başka olaylar için görevliler tarafından uykudan kaldırılıyor, elinden geldiğince sorunları hallediyor, sabahları ise durumla ilgili yöneticilere bilgi veriyordu.
Kısa sürede Bakım Evi yönetiminin güvenini kazanmış ve kendisini çok sevdirmişti.
Tam gün çalışmaya başladıktan sonraki, ilk iki ay sorunsuz bir şekilde geçti
Ancak son günlerde bir olay Kerim’i çok rahatsız etmeye başlamıştı.
Bakım evinde kalanların çoğunluğunu kimsesiz ve aşırı derecede bakıma muhtaç olanlar oluşturmakla birlikte bazı zengin bayanlar, ücret ödeyerek burada kalabiliyordu.
Çok zengin, ancak hiç kimsesi olmayan, yaklaşık altmış beş yaşındaki bayan Trıckett ‘da bunlardan bir tanesiydi.
Uzun sürerdir Kerim’i izliyordu. Göz göze geldiklerinde Kerim hafifçe gülümseyerek:
Günaydın bayan Trıckett, bu gün nasılsınız bakalım? Diyerek kurtulmaya çalışıyordu.
Ancak, Kerimin bu ciddi tavırlarına rağmen bayan Trıckett manalı bakışlarıyla Kerim’in her hareketini süzmeye devam etti.
Bir gece yarısı hiç ummadığı bir şey oldu; gece saat iki civarında kapının tıklamasıyla uyandı.
”Yine bir hasta var galiba” diyerek, kapıyı açtığında neredeyse şok geçirecekti.
Karşısında ince bir gecelikle bayan Trıckett duruyordu.
”Ne oldu bayan Trıckett? Hasta mı oldunuz?” Diye sordu.
Oysa, bayan Trıckett’ın hiç de hasta gibi bir hali yoktu. Her zamankinden daha farklı bir şekilde Kerim’e gülümsüyordu.
”Hayır, hayır” dedi bayan Trickett, “Hasta falan değilim.”
”Peki o halde neden?”
”Sen Türk, sen yakışıklı bir Türk, sen çok kuvvetli…”
Kerim şaşkınlıkla:
”Eeeeee” dedi.
Bayan Trıckett iyice çirkinleşerek
“Ben seni istiyor, hem de çok istiyor” Diye devam etti.
Kerim ne yapacağını şaşırmış vaziyette, bir taraftan da birileri tarafından görülüp, yanlış anlaşılmanın korkusuyla:
“Hemen odanıza bayan Trıckett, hemen odanıza” diye yavaş bir sesle mırıldandı.
Oysa bayan Trıckett’ ın hiç de gitmeye niyeti yoktu.
Daha da ileri giderek ani bir hamle ile Kerim’e sarılıp, odaya doğru sürükleme girişiminde bulundu.
Kerim kadının ellerini boynundan zorlukla indirdi ve
“Hemen odanıza gitmezseniz şimdi nöbetçileri çağıracağım” dedi.
Bayan Trıckett tekrar bir hamle ile Kerim’e doğru uzanırken;
“Dokun bana, dokunursan sen de isteyeceksin” Dedi.
Kerim başka çare kalmadığını düşünerek, olacakları göze alıp,
“Nöbetçiler, nöbetçiler” diye bağırmaya başladı.
Gelen iki görevlinin:
“İlk defa olmuyor bu endişe etme” diyerek
Bayan Trıckett’ı alıp götürmeleri Kerim’i biraz rahatlatmıştı.
Tekrar odasına girdi, önce gülmeye başladı sonra dakikalarca ağladı.
Sabahleyin olayı Bakım evi yöneticilerine anlattığında, halen titriyordu.
Oysa Yöneticiler:
“Alışmalısın böyle şeylere, burada zaman zaman benzer şeyler yaşayacaksın” Diyerek, Kerim’den sakin olmasını istediler.
Yine çok şaşırmıştı Kerim.
“Nasıl yani ? Bayan Trıckett’ı bakım evinden atmayacak mısınız ?” Diye sordu.
”Hayır, olur mu öyle şey ?” Dedi müdür.
“Buranın bu tür zengin insanlara ihtiyacı var. Çok para veriyor onlar.”
Kerim “peki” diyerek şaşkınlıkla oradan uzaklaştı.
Bir an yine kendisini çok zor günlerin beklediğini düşündü. Ama başka çaresi yoktu, katlanmak zorundaydı.
Devam edecek
YORUMLAR
Garip ama hayatın gerçeklerinden bir kesit...!!!
Tebrikler her noktadan sonra farklı bir hikaye girişi vardı..
Ömrünüze bereket..
UNALAN
Öykü aynı güzellikte ve sürükleyici bir hızla devam ediyor..
Devamını bekliyorum...sevgiler yazarım..
UNALAN
Öykü sürükleyiciliğini koruyor, anlatımınız yalın, keyifle okuyorum, tebrikler, saygılar.
UNALAN
Siz de benim gibi yazınca "Allah ne verdiyse" uzunlukta yazıyorsunuz:) Bu ölüm biraz uzun sanki ama yine beğenerek okudum.
Anlatımınız hızlanmış. Böylece öykü okuru ardına takacak kıvama gelmeye başlamış...
Ne diyeyim; yolunuz açık ve aydınlık olsun.
Saygılar.
UNALAN
Kurgu gittikçe ilginç olmaya başladı. Yazmanın en güzel yanı da bu değil mi? Olaylara, karakterlere dilediğimizce yön vermek. Bu keyfi; siz yazarken, biz de yazılarınızı okurken yaşıyoruz. Teşekkür ediyorum.
Ve tabi ki devamını sabırsızlıkla bekliyorum...
Saygılar, selamlar.
UNALAN
Gerçekten de öykü gittikçe ilginçleşmeye başladı.
Bayan Trıckett'e mi üzüleyim, Kerime mi üzüleyim bilemedim. Kadıncağızın aklı başında olsa, böyle davranır mı?
Rabbim verdiği aklı almasın. Hem vücut, hem akıl sağlığı versin.
Bakalım uzun bir süre beklemeleri gereken aşıklar, güçlüklerin altından kalkabilecekler mi?
Öykü tüm hızıyla ve akıcılığı ile devam ediyor arkadaşım.
Kalemin hep var olsun.
Sevgi ve saygıyla