HATIRALARIMDAKİ TERS SORULAR
Gelecek geçmişten, geçmişte gelecekten güzel olabilir mi?
Düşünüyorum. O zaman varlığımdan şüphe etmiyorum. Aslında bu söz böyle değil ama yeni bir parantez açarak varlığımdan şüphe duymadığımı ispatlamaya çalıştım. Ve kendime sormaktayım. Ben, ben miyim? Ben, ben değilsem. O zaman kim ben?
Dünyaya ayak bastığımız günden beri koşmaktayız. Bebekliğimiz ve emeklediğimiz günler vs vs. Dolu dolu geçen delikanlılık çağı. Yetmiyor insana gün ay yıl. Dur durak bilmediğimiz geceleri bile yorgunluğu serpiştirmeden çalışma arzusundayız. Fani dünya’nın elde durmayan parası, malı için minnet tamah.
Öğrencilik yılları bizlere ne kadar kolay geliyordu. Anne babamız çocuğumuz okusun diye çırpınarak devinip dururken. Devlet onca olanakları önümüze koyarken bizim uğraştığımız şeylerin ne kadar acı bir gerçek olduğunu zamanla anlamaktayız. Elimize her hangi bir okulun diploması geçtiğinde ben başardım diye sevinirdik. İş bulma gayretleri. İradenizle kendi kendinize yetecek otoriterlik sağlayabilme düşünceleri.
Yıllar böyle sürüp gider. Avunduk savrulduk derken karışmışsınız çoluk çocuğa. Kendi otoriteniz gayz olmuş. Bundan sonra sizin gayretleriniz boşunadır. Hayalleriniz ya kendiliğinden tükenmiş ya da başınıza musallat olan defedilesi bir musibetten yok oluvermiştir.
Ben tarlada doğmuşum. Göçmen kuşların yavaş yavaş gelmeye başladığı günlerde. Zor olmamış doğumum. Rahmetli annem alışık olduğu için tarlada doğuruvermiş oracıkta. Kopan göbek bağımı gömüvermişler kenara. Ben doğmuşum. Dünyaya gelişim. Ebcet olmuş doğumum ama kararlıklıları güçlerindeki kuvvet dertlere derman olmuş. Bu nedenle işlerini aksatmamış doğumum.
Zorlu geçen öğrencilik hayatından sonra devlete hizmet edebilme arzusuyla bazı sınavlara katıldım. Son katıldığım sınavda 90 puan almış mülakata çağrılmıştım. Atanmam an meselesi olacaktı. Üç kişilik komisyon adeta sorguya çekti. Hiçbir şeyden takamayan komisyon üyelerinin ilginç sorusunu hiç unutamamaktayım. Neden bu resimle formdaki resim aynı değil?
O yıllarda geçirmiş olduğum ölümcül hastalık nedeniyle bayağı göçen vücut hatlarım gerçekten fotoğrafı yansıtmıyordu. –Efendim. Ben, şu kadar bitkisel hayat yaşadıktan sonra ölümden dönen biriyim. Formu bir arkadaşım getirdi. Formun fotoğraf kısmına hastalıktan önceki fotoğrafımı yapıştırayım ki, fotoğrafa bakan kişi bu çelimsiz işi beceremez düşünmesin. Ötekiler zaten malum.
Netice de Düzce dışında girmiş olduğum sınav komisyonu başkanın Düzceli olduğunu göreve başladığım ve bir seminere katıldığımda öğrendim. Kısa bir hayat hikâyesi.
Başlangıç, idealler yol ve mücadele yırtınma. Yaşam savaşı. Bizi hırpalayan yıllar sonrası hiç işimize yaramayan ikinci lise diplomasını ve daha sonraları elimizde mevcut olan fakülte diplomasına bir ön lisans ve bir de ayrı bir fakültenin diplomasını ekledik. Kendimi geliştirmek uğruna onca kursa gittim. Muhtelif seminerlerden belgeler aldım. Güzelim hayat devam ederken tecrübelerimin yoğrulması adına ve yataklara düşen çocuğumun tedavisi uğruna onca yol teptiğim ancak hiç bezmediğim. Çalışma düzenimle mesai arkadaşlarımın hoş görülüğü rahat bir ortamdan sıyrılarak son görev yaptığım yerden birçok güzellikleri olanakları bırakıp kendi memleketime gelmeyi yeğledim.
İşgal ettiğimiz/ettikleri konum devletin bize sunduğu yaşamsal bir olanak. Biz sadece fani bedenle, munzam fikirle, akıl ve zekânın yoğrulmasıyla görevimizi ifa etmekteyiz. Bu düşüncelerin ötesi gelecek yıllarınızı körletmek demektir. Biz art düşünceler peşinde koşmamamıza rağmen yukarıda dediğim gibi hayallerimin körlenmesi başkalarının elinden olmuştur.
Üniversitelerde görev yapanlar ve öğrenciler için hayallerin kurulduğu çok önemli bir yerdir. Siyasetçiliği, ticaretçiliği, işçiliği, sanayiciliği ve çiftçiliği düşünmeyen orta kademe bürokrat kesimin tam anlamıyla kısır döngülerle yetişmeye çalıştığı yerlerdir. Öğrencilerin hayalleri ise kendi serbestliği özgür devinimlerin yaşandığı disneylandtır. Burada gelecek için öğrenim görülür hayaller peş peşe sıralanır.
Biz kendi yağımızla kavrulmaya çalıştık. Her yönümüzle kimseye boyun eğmedik. Esir etmeye çalışanlara asla müsamaha göstermedik. Kraliçelere karşı dimdik durduk. Her şeyin para olmadığını göstermeye çalıştık. Sırf koltuk uğruna namus ve onurlarımızın çiğnenmesine engel olduk. Karşımıza çıkan engellerin yok edilmesi için uğraş verdik. Sevdiklerimize güvendik. Güvendiklerimiz en yakın dost bildiklerimiz ise bizi hüsrana uğrattı.
Bizim Lazlarda bir söz vardır. “Arkadaşınla hoş sohbet olma. Bir gün gelir sırlarını döker.” Bu demek oluyor ki, arkadaşımızın nasıl bizi arkadan hançerlediği sonraları anlaşılmıştır. Muhtelif zamanlarda benden önce göreve başlamış mesai arkadaşlarım söylerlerdi. Bu kişiye fazla güvenme diye. Gerçi kendileri de çoğu meymenetsizdi ama ben aldırmıyordum. Aldırmamakla yanıldığımı ve atalarımın “Arkadaşınla hoş sohbet olma. Bir gün gelir sırlarını döker.” Sözüne de bir nevi ihanet ettiğimi ne yazık ki geç anladım.
Biz bu şekilde tanımıştık görev yaptığım düzce üniversitesindeki yüzüme gülen ancak perdelemeye çalışan dostları. Elbette hepsi yaptı diyemem bu yüzsüzlüğü. Bu nedenle biz kapıyı çarparak değil olgunluğumuzla tepede bulunanlara verilecek dersleri vererek ayrılık rüzgârlarını estirmiştik. Bizim Allah’ü Teâlâ’dan isteğimiz helalinden ulaşabileceğimiz mevkiye ulaştırması idi. Bu nedenle geleceğe ve ebediyete fayda vermeyen bu mevkiler için Allah’a sığındık. İnancımız o’dur ki. Helal kazancın onda dokuzunun ibadet olduğunu bilmemizdir. Bu nedenle her şey’in hayırlısını ve helalini seçmeye özen gösterdik. Bu nedenle hiçbir zaman doğru bildiğimiz şeylere tersten soru sorulmasını yeğlemedik. Ve de izinde vermedik.
Her şey para veya koltuk değildir. Bunları ön plana çıkaranların sonu her zaman için hüsrandır. Nerde nasıl olur bilinmez ama mutlaka sonları zarardır. Bir de can yakıcılığınla bu hırs varsa, tek dileğimiz. Bu hırstan en hasarsız dönemde kurtulabilmenizdir. 21.03.2011
Zekeriya ÇAVUŞ
[email protected]
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.