- 771 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Hayal Et
’’Bu ekmekler taze mi?’’
Beyaz peyniri kesmeye uğraşan bakkal başını kaldırmadan cevap verdi:
’’Senden taze.’’
Bir birine eş üç dilimi kesti, kalanı peyniri sarmalayıp soğutucuya geri koydu. Kestiklerini paketlerken tekrar konuşmaya başladı:
’’Kirli ellerinle tüm ekmekleri teker teker mıncıkladın. Ben şimdi nasıl satacağım onları?’’
Ellerime baktım, dükkandan çıkarken silmeme rağmen yağ içindeydiler. Bakkala verecek cevabım yoktu, utandım.
Peynir paketini koyduğu torbanın içine bir de ekmek yerleştirdi. Parayı alırken de:
’’Tüm ekmekler aynı anda geliyor. Hiç biri de dünden kalma değil. O yüzden ilk dokunduğunu beğendiysen al; diğerleri onun aynısı.’’ dedi.
Bir şey demeden paketi alıp, çıktım.
Bir an önce eve varıp, günü bitirmek için hızlı adımlarla yürüyordum. Çalan kornanın sesiyle irkildim. Mahallede görmeye alışık olmadığım bir araba kaldırıma yanaşıp durdu. Sürücü tarafındaki cam aşağıya indi.
’’Şair Yusuf Aziz sokağı nerede acaba?’’
’’Bilmiyorum, ben de yabancısıyım.’’ dedim ve yürümeye devam ettim.
Yüzüne bile bakmadığım sürücü kabalığım karşısında arkamdan seslendi:
’’Dostlar apartmanına giden yolu biliyorsun ama!’’
Durdum. Kim bu apartmanımın adını bilen? diye geriye döndüğümde arabadan çıkmaya çalışan bir hayalet gördüm. Tüm hayaletlerin ortak yanı onları görenlerin kanlarını dondurmalarıdır. Bu da diğerlerinden farklı değildi. ’’Hadi bana müsade.’’ deyip yurtdışına çalışmaya giden Sezai şimdi tekrar karşımdaydı. Saçlar biraz kırlaşmıştı ama ne kelleşme belirtileri vardı, ne de göbeklenme. Ben onun kadar şanslı değildim.
’’Yürüyüşünden tanıdım seni köftehor! Hala penguen gibi, iki yanına sallanarak yürüyorsun. Eşine acıdım valla. Koluna da girilmez senin.’’
Göz kırpıp elimi işaret ettim:
’’Yüzük yok, görüyorsun.’’
’’Çapkınlık yapmak için çıkarmışsındır sen onu. Seni tanımaz mıyım?’’
Kızardım. Ya da bu kadar kir pas içinde kızardığımı sandım. Çapkınlık peşinde olmadığımı Sezai gayet iyi bilirdi. Sadece onun değil, herkesin malumuydu: İsmet yere bakar, yerde kadın görürse gözlerini kapar.
’’Neyse, dedi, ne yaptın, neler ettin bunca yıldır? Haberleşemedik bir türlü.’’ dedi Sezai. Gittikten sonra aklına estikçe anasına yazmıştı. Hafize hanımdan alırdık haberlerini. O ölünce Sezai’nin de adı anılmaz olmuş, unutulup gitmişti.
’’Asıl haberler sende olmalı. Ben babamdan dükkanı devraldım. O da köyüne döndü. Kısaca bıraktığın yerdeyim. Senin başından neler geçti, ne iş yaparsın, evlendin mi?’’
’’Doğru söylersin. Asıl haberler bende. Ama şimdi ayaküstü olmaz. Yarın senin dükkana uğrar, etraflıca olan biteni anlatırım. Yalnız de bakayım: Suzanlar hala burada mı?’’
’’Suzan mı? Rasim Amcanın kızı mı? Yok, onlar yıllar önce taşındı. Nereye gittiklerini bilmiyorum.’’
’’Ya...’’
Yüzü gölgelenmişti. Sonra kendini toparlayıp:
’’Tamam, yarın sana uğruyorum’’ dedi ve arabasına bindi.
’’Arabayı oradan mı getirdin?’’ diye sordum.
’’Sen beni Alamancı zannettin galiba? Kaldı mı öyle arabayla koca kıtayı geçmek? Havaalanından kiraladım.’’
Sürdü, gitti. Sezai ertesi gün dükkana gelmedi. Onu bir daha da görmedim. Hiç aynı hayaleti iki kere gören olmuş mu ki?
YORUMLAR
Bu öykünün süreceğini zannettimdi.Halbuki yarın anlatılacaklar vardı.Evlendi mi? ne iş yapar? Suzan' ı niye soruyor? Ben niye bu kadar huzursuzum onu gördüğüm için? vs vs..:))kutladım.
İlhan Kemal
Yeşilvadi
İlhan Kemal
İlhan Kemal
Bu kısa ironik öykülerine bayılıyorum.
Bayılıyorum dediğime bakmayın İlhan Bey, kıskanıyorum aslında. Çünkü hep sıradışı bir bitimi oluyor öykülerinizin. Şaşırtan, düşündüren ve gülümseten son.
Tüm öyküleriniz müthiş bir beynin, birikimin ürünleri.
Bizden Aziz Nesin yazardı böyle akıl dolu ironik öyküler. Almanya'dan Erich Kastner bir de İsrailli olmasına karşın Alman edebiyatında çok daha iyi yeri olan İbrahim Kishon.
Tebriklerimle
Saygı ve sevgiyle kalın...