- 653 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
Deli Halis'in Gözü
Şirketin Bölgesel Bayiler Toplantısı için görevliydim. Çok sevindim buna. Çocukluğumdan bu yana gitmemiştim bölgeye. Doğup büyüdüğüm yerlerdi buralar. Otele yerleştikten hemen sonra dışarıya attım kendimi. Havasını solumak, caddelerinde dolaşmak, serin, sert sularından yapılmış demli çayın tadını çıkarmak istiyordum.
Çocukluğumda henüz bir ortaokul öğrencisiyken gezdiğim sokaklar, caddeler ne çok değişmişti. Şehir beş misli büyümüştü sanki. Kimi yerlerini tanıyamıyordum neredeyse.
Toplantı ertesi gün kaldığımız otelin konferans salonundaydı.
Doğduğum köy buradan sadece 28 Kilometre uzaktaydı. Hazır buralardayken gidip görmek istedim. Yola çıkmadan önce en güzel lokantalardan birinde yerel yemeklerle karnımı doyurdum bir güzel. Otele geri dönüp şoföre yolculuğa çıkacağımı söyledim.
Köyüme doğru giderken şoföre özellikle yavaş gitmesini söyledim. Etrafa baka, baka eski günlerimi hatırlayıp, doğanın tadını çıkara, çıkara yolumuza devam ettik.
Köyün tek kahvesinde etrafım sarıldı bir anda. Kim olduğum bilinince de, gelsin çaylar, gitsin kahveler. Yetmedi gidip köyün ortasındaki üç oluklu çeşmeden ağzımı dayayıp bolca buz gibi suyundan içtim.
Hemen herkes beni evine davet edip, ikramlarda bulunmak istiyordu. Birine gidip diğerlerini kırmak olmazdı. Bunu düşündüğüm için de gelmeden önce karnımı doyurmuştum.
Yeniden şehre, kaldığımız otele dönmeden önce, mezarlığa uğrayıp özellikle dayımın mezarı başında bir Fatiha okumak istedim. Yaşamımda çok başkaydı dayımın yeri. Ondan çok şey öğrenmiştim. Benim yaşıma uygun, anlayabileceğim dilden saatlerce bana hayata dair şeyler anlatırdı. Kitap okumayı da ben dayımla sevmiştim. Yedi yıllık öğretmenken siyasi görüşleri yüzünden karşı görüştekiler tarafından, gecenin bir vakti evinin önünde vurulmuştu. Yaralı olarak hastaneye kaldırıldığında üç gün sonra ölmüştü. Ölmeden önce tüm kitaplarını bana bırakmak istediğini söylemişti yengeme ve anneme. Hâlâ saklarım ondan bana kalan kitapları.
Mezarlığa giderken köylülerimizden Buldum Haydar, dayımın mezar yerini bulamam diye bana eşlik etti. Buldum Haydar’ın hikâyesi de bir başka şey. Buldum lakabı sonradan konmuş elbette. Hikâyesi de, 30 yıldır evli olduğu karısı, henüz genç bir kadınken, henüz altı aylık evliyken, kocasının baskılarına, zulmüne dayanamamış ve bir gece yollara düşüp kaçmış o köyden. Buralardan belki de yüzlerce kilometre ötelerden bir yerlerden kaçıp, dağ, taş aşarak bizim buralara gelmiş. Haydar da o zamanlar henüz genç bir delikanlı. Anne babasının rızasıyla evlenmiş bu kadınla. O günden sonra karısını adeta bulmuş gibi olduğu için lakabı buldum olarak kalmış.
Mezarlık köyün yamaçlarında bir yerde. Bu yüzden mezarlığın içini bile tırmanarak yürümek zorundaydık. Şoför arabanın içinde durup bekledi. Buldum Haydar önde ben arkasından yürüyoruz. Buldum Haydar, dayımın mezarının yanına varınca dönüp beni bekledi.
Dayımın mezarının biraz aşağısında kocaman bir yer kaplayan, etrafı duvarlarla ve demir parmaklıklarla çevrilmiş, adeta bir türbeyi andıran mezar dikkatimi çekti. Şimdi tam yanındaydım o mezarın. Daha da ilgimi çeken, mezar taşının üzerinde kocaman camdan yapılmış tek bir göz vardı. Hem öyle ustaca yapılmıştı ki, sanırım kalınca bir cam, belki bir şişeden kesilmiş bir camdı, bir göz şeklinde kesilip mermer taşının içerisine yerleştirilmiş ve sanırım içinden de boya ile boyanmış ya da renkli bir sıvı ile doldurulmuştu. Çünkü o kadar dikkati çeken bir şeydi ki, adeta üç boyutlu bir gözdü insanı takip eden. Ben geçip gittikçe oradan sanki beni takip eden bir bakıştı. Tek bir göz olması da korkutucuydu da biraz.
Haydar’ın yanına varınca, dayım için Fatiha okuyup dualarımı ettikten sonra merakla sordum.
-Bu aşağıdaki mezar kimin?
-Halis Efendi Hazretlerinin.
-Kim o ya?
-Yahu Halis Efendi. Senin çocukluğun zamanındaki.
-Vallahi hatırlayamadım.
-Deli Halis ya. Tövbe Allahım, tövbe.
-Deli Halis mi? Öyle söylesene. Deli Halis de şuna. Halis Efendi de ne oluyor? Hem de Hazretleri, dedim.
-Sakın ha! Diyerek uyardı beni Haydar. Öyle deme sakın. Halis Efendi Hazretlerinin zoruna gider de alimallah.
-Yahu Allah aşkına bu bizim bildiğimiz Deli halis değil mi? Hani şu otobüsteki Deli halis. Anama beş kuruş diyen Deli Halis.
-Evet, dedi Buldum Haydar.
Her mahallenin bir delisi olur ya, bizim köyün delisi de Halis’ti. Ama zarasız delilerden. Ne kimseye bir zararı ne de faydası vardı. Yaşlı bir annesiyle birlikte bir damın altında yaşayıp gidiyorlardı. Annesi köylülerin yardımıyla yaşarken, Halis, yaşamı boyunca, ilçe ile il arasında sefer yapan otobüsün en arka koltuğunda oturup şehre gider, geri gelirdi. Tek yaptığı buydu. Deli Halis’in koltuğuna asla kimse oturmazdı. Onlarca yolcu ayakta kalsa bile kimse onun yerine oturmazdı. İşte dilenmek denirse buna, arada, kesinlikle her zaman değil, arada birilerine yaklaşır, “anama beş kuruş, anama beş kuruş” diye dilenirdi. Çocukken korkardık kendisinden deli diye, ama bırakın bir çocuğu, bir kediye, bir köpeğe bile zarar verdiği, kötü baktığı görülmemişti. Bu yüzden büyüklerin hepsi severdi Deli Halis’i. Otobüsle her gün gittiği şehirde birileri mutlaka onu lokantaya götürür karnını doyururdu.
-Eee? Bu kocaman mezar da ne böyle? Hem o mezar taşındaki tek göz de ne? Kim yaptı bunu? Kim yaptırdı bu kocaman mezarı?
-Halis efendiye tren çarpmıştı biliyorsun değil mi, duymuşsundur.
-Evet duymuştum. Allah rahmet eylesin.
-Ha, işte yaralıyken kaldırılmış hastaneye, Daha ilk gününde muhtar Hasan’ı yanına çağırmış. Ben üç gün sonra, Perşembe günü öleceğim demiş mübarek insan. Hakikaten de üç gün sonra Perşembe günü ruhunu teslim etti.
-Eee? Ya Mezar?
-Muhtar Hasan’a parasını nerede sakladığını söylemiş. Al o parayı demiş, bana güzel kocaman bir mezar yaptır. Yerini de söylemiş mezarın. Sonra da, ben öldükten sonra da dünyaya bakmak istiyorum, demiş. Mezar taşıma bir göz yaptır, geleni gideni görmek istiyorum, demiş. Söylenene göre muhtar Hasan Halis Efendinin dediği yere gidip bakınca ömrünce biriktirdiği bolca parayla karşılaşmış da kimseye söylememiş. Yine söyleyenlerin yalancısıyım ya, sözde muhtar Hasan o parayı alınca işte bu mezarı yaptırmış, sonra da kalan parayla şehirden kendisine bir dükkân satın almış diyorlar.
-Peki, Bu bildiğimiz Deli Halis, öldükten sonra nasıl Halis Efendi Hazretleri oldu ki?
-Öyle konuşma ne olur kurban olayım. Bak uzun yola gideceksin, ne olur ne olmaz.
-Yahu ne olur ki?
-Şuna bak ne olur ki diyor. Halis Efendi Hazretleri var ya, buraya türbesine gelen hiç kimseyi boş çevirmedi şimdiye kadar. Nice hastalar, nice derdi olanlar geldi de sonrasında huzura erdiler.
Buldum Haydar’a, daha bu yaşta dökülmüş saçlarına, dişlerine baktım, yoksul haline, yamalı ceketine bakıp:
-Sen gelip bir şey dilemedin mi? Dedim.
-Ne var benim halimde? Çok şükür sağlığım yerinde. Geçinip gidiyoruz işte.
-Şimdi Deli halis’in mezarı türbe mi oldu artık? Onun için mi o demirlere, yanındaki söğüt ağacına çaput parçaları, bezler, iplikler bağlanmış?
-Gel, gel, kurban olayım senin o kara gözlerine, deyip beni kolumdan çekiştirerek Deli Halis’in mezarının başına sürükledi.
-Gel şurada da bir Fatiha oku, bir dilek tut öyle git. Haydi, şu Haydar ağabeyinin sözünü dinle. Kırma beni.
Okudum elbette. Deli Halis’in ruhuna bir Fatiha okudum, isteyerek. Ama gözüm, istemesem de o mezar taşındaki camdan göze takılı kaldı. Duayı okurken bile ne kadar çok şey geçti aklımdan. Belki acemi bir taş işçisi yapmış yerleştirmişti o camdan gözü oraya, ama sanki canlı gibiydi.
Hem Deli Halis’in ruhunu, hem de Buldum Haydarı memnun etmek için duamı okudum, sonunda amin diyeceğime, camdan göze takılı kaldığım için, tövbe estağfurullah, demişim.
Aşağıda bizi bekleyen arabaya doğru giderken, dönüp bir kez daha baktım Deli Halis’in türbesine, cam göz hâlâ beni takip ediyordu.
Son bir kez dayımın mezarından yana bakmayı da unutmuştum.
YORUMLAR
Hüseyin Bey sizin öykülerinizi zevkle okuyorum. Ama galiba bu öykünüze yorum yazmakta fazla geç kalmışım.
Bizler maalesef ki batıl inançları fazla olan bir toplumuz.
Yatırlardan, türbelerden medet umarız.
Oysa tek dua edeceğimiz ve isteyeceğimiz Rabbimdir.
Türbelere, yatırlara, mezarlara ziyaretimizin amacı,
sadece başında Fatiha okuyacağımız
ve bizim de bir gün toprak olacağımızı unutmamak içindir.
Yine her zamanki gibi akıcı ve ilginç bir konuydu.
Yüreğinize sağlık. Sevgi ve saygıyla...