- 1997 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
İstanbul Senin Olsun / Martılar Benim!
Gemilerin gelişine takılmış gözlerim../ koca bir liman, eski tahta bavullar, çıngırak sesleriyle öpüşen martılar ve hafif bir rüzgar dolaşıyor ensemde.
Çok erken geldim, daha açılmadan jeton gişeleri../ bir taksicinin gece tarifesi gazabına uğradım..yeni geldim, ilk çayım, ilk simidim ve gazeteler daha inmedi büfe önlerine..henüz insanlarla değil, balıklarla sarmaş dolaşım..koyu bir İstanbul sabahında seni beklemektir bütün telaşım!
Saat 4:15, Eminönü..!..güvecinler uykuda. Mısır çarşısı sessiz, büyük cami bir gelin gibi süslü. Az sonra imsak vakti çökecek bu şehre. Yüzlerce insanla bir safta olacağım. Bütün dualarım vuslata sevgili..bütün güvercinler seni beklemede. Hangi denizin koynundasın ve hangi dalganın boynuna asılı kalmış bakışların, üşüme al nefesimi üzerine. Çoban yıldızı yol açsın gözlerine../ derin bak şehrime, anlamlı, hüzünlü, biraz mağrur yaklaş kıyılarıma..ve koca bir çizik at bozkır anılarına!
Otobüs durakları canlanmaya başladı. Tranvay ilk seferine yalnız çıkıyor. Kim bilir kaç sabah düşü ve kaç uykusuz göz konuk olacak birazdan, bu ağır tonda çalan beste gibi ilerleyen vagonlara. Kaç aç mideye inecek taze sabah simitleri. Güneşin kendini bu şehre göstermesi bir başka..düğün havası yaşıyor şehrim her tan vaktinde. Kısmete uzanan yollar adımlanıyor, kuşlar, martılar, güvercinler, mavi yolda kanat çırpıyor: Çorbacılar, simitçiler, paslı istasyon kapılarından dört bir yana dağılıyor. Bir bir yanıyor şehrimin ışıkları, bir bir kapı önlerinde sandalyeler. Bir güç kan pompalıyor bütün caddelere, aydınlanıyor mercan yokuşu, Tahtakale.
Sessizliğe ses veriyor galata kulesi, köprüde birikiyor haliç balıkçıları, atılıyor bir bir oltalar.
Bense gözlerimde yaşaran bir bekleyişin garip umutsuzluğu ile sigaramı yakmışım eski iskelede.Yanlış yerdeyim, sen bu limana hiç gelemezsin ki, kara da yürümez vapurlar ve denizsiz yaşayamaz martılar!
Avucumda kırdığım bir bardak gibi içim sızlıyor..!..yanlış zamanları bekleyen, boşunalıkla kırık bir dal parçası gibi yana düşüyor kollarım. Limandan kalkan her vapur alay ediyor benimle.Gelen hiçbir vapurda tanımıyor bakışlarımı. Kız kulesi karşıya çağırıyor beni, gel gel diyor, vuslat doğudan gelecek. Yanlış yerdesin, trenler yüzemez ki ve karada yürümez gemiler!!
Saat 8:15, Eminönü../ bir jeton gönderdim kavuşmaya sevgili..
Bu merdivenler var ya, bu merdivenler ! kaç umuda, kaç yıkılışa, kaç kavuşmaya şahit. Düşün sevgili, kaç kara tren doldurur bu şehri ve yurdumun dört yanından gelen binlerce umut, bulur mu şehrimde aradığını.. Bin ser vurulur bu koca gar da, bin göz yaşarır, yüz bin aç mide doyar bu kaldırımlarda.
Benim açlığım sanadır ! bütün papatyaların renginde. Uzak illerden kokunu taşıyan bu rüzgar, serer kavuşma özlemini uzayıp giden tren yollarına..ve bir makinistin acı freni son verir ayrılığa. Bir tren boyu mesafe kalsın sarılmamıza. Kalk ve devir yalnızlığına kurduğun bütün masaları, dağıt iklimlerin saçlarına tüneyen şaşkınlığını. Vur kendini yollara sevgili..kara bir trenle aç kapalı bütün kapıları.
En mavi denizler kollarımda, en beyaz düşler kanatlarında..şehrim ayaklarının altında..
Saat 11:30, Haydarpaşa../ bir jeton gönderdim vuslata sevgili..kız kulesi bize bakmakta!!
YORUMLAR
Böyle bir mektup alırsa insan kendi zehriyle kendini öldürür herhalde sevilen...
Güzel bir çalışma idi. Selamlar Levent...