Bana Kara Diyen Dilber
Kime göre doğuyuz, kime göre batıyız? Bu yönleri çizen kim? Ortadoğu nereye göre Ortadoğu, uzak batı kime doğru uzak… Dünyanın merkezi nere hemşerim? Yoksa Nasrettin hocanın dediği gibi mi? “Eşeğimin bastığı yer” mi?
Şimdi kim renginden dolayı dışlanır ki! İnancından dolayı kim hakir görülür ki! Dilinden dolayı kim yok sayılır ki! Coğrafyasından dolayı kim köle muamelesi görür ki! Milliyetinden dolayı kim hor görülür ki!
Sahi Afrika denince ne hatırlıyorsunuz? Yüreğiniz cız etmiyor mu açlığı görünce?
“İnsanların ten renkleri farklı olsa da gözyaşları aynıdır.” Gözyaşında birleşir yürekler, gözyaşında kilitlenir hisler. Gözyaşında yıkanır ruhlar boydan boya hem de… Gözyaşında kırılır ümitler; yalnız kalır, tek kalır, bir başına kalır hem de.
Biz neden zenciyiz her şeyde? Biz neden beyaz değiliz her zaman? Siz neden zenci değilsiniz hiçbir zaman ve neden hep beyazsınız? Bunları ten olarak düşünmeyin lütfen! Ruh olarak düşünün, karakter olarak düşünün, ahlak olarak düşünün, insanı insan yapan değerler olarak düşünün.
Düşünün bir zahmet! İstanbul’daki herhangi bir kâğıt bebek ile Doğu’nun en ücra yaylasındaki herhangi bir çobanın oyu neden bir olsun ki! Çünkü İstanbul’dakinin teni beyaz ruhu kara; Doğu’nun en ücra yaylasındaki herhangi bir çobanın ise teni güneşten yanmış, kavruk ama ruhu beyaz. Bu işte bir yanlışlık var ama ne?
Ötekileştirmeye hayır, asimileştirmeye, uysallaştırmaya, mankurtlaştırmaya kocaman bir hayır diyoruz. Elinden ekmeği alınan çocuk değiliz, hep ağlayan mızmız çocuk da değiliz. Kocadığı için kapı dışı edilen ihtiyar da değiliz. En az protokoldekiler kadar bu memleketin adamıyız. En az kral kadar kralız.
Karacaoğlan;
Bana kara diyen dilber
Gözlerin kara değil mi?
Yüzünü sevdiren gelin
Kaşların kara değil mi? diye karalığı olumluya, pozitife çeviren bir ses ile haykırmaz mı? Ruhunu yitiren çok şeyi yitirir; maneviyattan kopan tespih tanelerince bir daha toparlayamaz yere düşen boncuk misali değerlerini!
Can DÜNDAR yazmıştı: “Bir filmde seyrettim; genç ve güzel bir kadın Paris’te bir cafe de bir erkeğe anlatıyordu. O da anlattıklarını bir dergide okumuş; Meksika’da Inka tapınaklarına çıkmak isteyen Avrupalı bir grup arkeolog, birkaç yerli rehberle yola koyuluyor. Dağın tepesindeki tapınaklara giden uzun yolu, kısa bir sürede yarılıyorlar. Aynı hızla tempoyla biraz daha yol aldıktan sonra, yerliler kendi aralarında konuşup birden yere oturuyor ve böylece beklemeye başlıyorlar. Tabii Avrupalı arkeologlar buna bir anlam veremiyorlar.
Saatler sonra, yerliler kendi aralarında konuşup tekrar yola sonunda tepenin üstündeki görkemli Inka tapınaklarına geliyorlar. Arkeologlardan biri, yaşlı rehbere soruyor, "hiç anlayamadım, niye yolun ortasına oturup saatlerce yok yere bekledik? "Yaşlı rehberin cevabı o kadar güzel ki; "Çok kısa sürede çok hızlı yol aldık, ruhlarımız bizden çok uzakta kaldı. Oturup ruhlarımızın bize yetişmesini bekledik..."
Sen zenci olursan hep öyle kalırsın. Bir habis ur gibi büyütürsün beyninde zenciliği; çıkmaza girer, yolunu kaybedersin. Ve hep uzakta kalırın nimetlerin. Suyun başında başkaları bekler. Kendini zenci olarak addedersen hep öyle kalakalırsın. Bunun dışlanmışlığın, itilmişliğin bir resmi olduğunu ayan beyan kabul etmiş olursun. İçi kokuşmuş olmaktansa dışı kararsın daha iyi! Dışı jelâtinlenmiş ama içi küflenmişse beter olsun.
Bir zenci çocuk ile annesinin arasında geçen konuşma:
“Biz neden siyahız anne!
—Çünkü biz yastayız yavrum.
—Neden yastayız anne?
—Beyaz kardeşlerin için yavrum.
—Ne zaman yası bırakacağız?
—Ne zaman bize yaptıklarından yüzleri kararırsa, bizim de onlara merhametimizden yüzümüz beyazlar.” Böyle bir diyalogun yaşanmasından dolayı beyazlığından utanmayan varsa yazıklar olsun. Böyle bir diyalogun cereyan etmesine ortam hazırlamış olan toplum toplumluğundan utansın. Öyleyse hepimiz ZENCİYİZ. Hepimiz KIZILDERİLİYİZ. Hepimiz ABORJİNİZ.
Hepimiz renginden dolayı gazaba uğramış, haksızlığa maruz kalmış, dışlanmış milletiz. Ağa’ysak bütün insanlığın ağa’sı değiliz yani! Bey’sek bütün avamın bey’i değiliz herhalde! Kral’sak herkesin kral’ı değiliz katiyen. Asıl ağalık bütün insanlığın hadimliğidir. Asıl beylik bütün avamın bendesi olmakla olunur. Harbi krallık herkesin sırf insan olduğu için gördüğü değer ile olunur.
Eğer herhangi bir coğrafyasında dünyanın renginden dolayı gözyaşı döküyorsa bir çocuk; insanlık ölmüş demektir bu âlemde. Kalpler kapanmıştır, gözler körelmiştir, kulaklar sağırlaşmıştır ve dudaklar lal olmuştur.
Âlem buysa kral mevta!
YORUMLAR
Düşüncenize katılırım lakin canlı dünyasının yaşam kuralları vardır...Yaşamda ayakta kalmak için düşünen, savaşan, mücadele eden, birlik olan ırklar üst seviyeye çıkmıştır..
Tabiatın kanunu da budur zaten, matematik kuralları gibi....Sonra bu ırklar geriden gelen diğer ırkları neden düşünsünler ki...
Kendi soylarını, geleceklerini düşünmek varken diğerleri onları neden ilgilendirsin ki?
Aynı kendimiz gibi, ailemiz gibi...Kendimizi sorgularsak diyelim örneğin bırakın bir akrabamızı kim bir yan komşusunu düşünmüş ki?
Doğu kültürünün duygusal, mistik yaşantısından eğer bir gün kurtulursak önce zencileri değilde kendimizi belki kurtarırız...Dikkat etmek lazım O kapı gittikçe kapanıyor...
Bizim de belki dışımız beyaz gözükse de içimiz zenci olabilir...Dikkat edelim..
gürhan
Selamlar