Cuma Hutbesi
Hemen hemen her milletin kutsal olarak bilinen ay, hafta ya da günleri mevcuttur. Aslında bu yaklaşım ilahi bir değerin farklı tezahürü ya da tahrif edilmiş halidir. Ancak insanlıktan hakikatten uzaklaşınca kimi uyanık, din adamı gibi görünen yobaz kimselerin önderliğinde nefsin de hoşuna gidecek tarzda bayramlar, eğlence günleri derken kendince mübarek sayılan anların sayısı ve çeşitleri arttıkça artmıştır.
Böyle kültürel artıkların sonu gelmez; ancak , kullarını güzel yarattığı gibi, güzel yaşamasını da önemseyen ve tekrar kendine dönerken onurlu bir şekilde haşir günü huzura gelmesini bekleyen Yüce Allah, bu zaman kavramlarını da Peygamberi aracılığıyla bize bildirmiş, bu an ve zamanları avantajlı birer fırsat dilimleri olarak tarif etmiş, bu anlarda yapılan dua ve ibadetlerin daha da makbul olacağına işaret etmiştir.
Her sabahın Seher vakti, Kadir gecesi, Berat kandili, Miraç kandili, Cuma gününün 24 saati
Ramazan ayı, ve daha niceleri pek ayrıntıya girmek istemiyorum, özel anlardır.
Ancak bunlar arasında en manidar zaman dilimi, günlerin sultanı, İslam aleminin haftalık bayramı, Cuma günüdür. Öyle mübarek bir gün ki bu günde vefat eden bir mümin kabir azabından muaf tutulur.
Malumunuz tüm zaman dilimleri arasında dünyevi iş, alış veriş, uğraşın yasaklandığı, haram kılındığı tek saat Cuma namazı saatidir; çünkü ayetle sabittir. Yüce Allah cellecelaluhu ferman ediyor “Ey iman edenler Cuma günü namaza çağırıldığınız zaman her türlü uğraşı bırakıp namaza gidiniz, namaz bittikten sonra tekrar rızkınızı aramak için yeryüzüne dağılıp Allahın fadlından yararlanınız.” Evet, camide namaz kılmanın sevabı fazladır, cemaatle namaz kılmak farz-ı kifaye’dir ancak cemaatle kılınmasının farz olduğu tek namaz Cuma namazıdır ve Cuma namazının kazası yoktur.
Ehemmiyetine bakıldığı zaman faydaları saymakla bitmez.
Gusül abdestini aldıktan sonra, güzel giyinip, hoş kokular da sürerek camiye gelen müminler selamlaşıp hal hatır sorarlar. İki rekat tehiyyetül mescit sünnetinden sonra huşu içinde zikirle, tefekkürle Peygamberi zîşana getirilen salat ve selam ile namaz öncesi bir manevi süreç yaşanır. Bazen bu süreçte din görevlileri tarafından vaaz verilir, verilmese de mecburi bir vazife değildir.
Ancak Cuma namazının olmazsa olmaz şartlarından biri Cuma hutbesidir. Hutbe okunurken bazı adaba ve usullere riayet etmek gerekli ve elzemdir.
1-Hutbe süresini azami 5-10 dakikayla sınırlı tutmak,
2-İçerik itibariyle hutbeye hazırlıklı bir durumda olmak,
3-Hutbede sıra dışı, argo, hutbenin kutsiyetine halel getirebilecek kelime ve cümleleri kullanmaktan kaçınmak,
4-Ses tonunu itici hale getirmeden kavl-i leyyin ile hitap etmek,
5-El kol hareketi yapmaktan sakınmak,
6-İçerik itibariyle Ayet ve Hadis sınırlarını aşmamak,
7-Müminlere nasihat ederken bireyin altında kalkabileceği mevzularda uyarmak, yönlendirmek.
Vesaire…
Diyeceksiniz ki bu nereden icap etti ya da sizi neden ilgilendiriyor? Bunu ilahiyatçılara bırakalım.
Cevap veriyorum İslami sorunlar her mümini ilgilendiriyor.Eğer bir hoca efendi hutbesinde İMF’den bahs ediyorsa, İslam’ın adalet anlayışından bahs ederken küfür düzeni deyip ideolojik sistemlerle kıyaslama yapıyorsa, heyecandan okuduğu ayeti yanlış okur, anlam verirken iki kelimeyi bir araya getirmekten acizse; bu durum elbette ki her mümin için bir izdırap oluşturur ve bu konuda bir şeyler söyleme hakkına sahibiz.Ben de bu hakkımı kullandım
İnsanoğlu nisyana mahkumdur, gafletle müpteladır, daima uyarılmaya, hatırlatmaya muhtaçtır. Bunu en iyi bilen Yüce Allah, haftada bir sefer hutbe aracılığıyla nasihat dinlemeye ve müminlerin birbirinden manevi bir enerji ve destek alması gayesiyle, birlikte rüku ve secdeye varmaları için Cumayı farz kılmıştır.Bu mübarek günü hedefine ulaştırmak artık cami imamının gayretine kalmıştır.Dilerse ihlasla, emekle iyi bir kompozisyon sergileyerek müminin aklına, ruhuna, itikadına bir dayanak; manevi bir gıda haline getirebilir,Yarım yamalak bir sorumsuzlukla ızdıraba da çevirebilir.
Her ne kadar imam kimilerine göre namaz kıldırma memuru olsa da İslami mana da ciddi bir sorumluluğu vardır. Belki resmi görevli olması bu manevi sorumluluğu yerine getirmek için bir vesiledir. Yoksa kendini namaz kıldırma memuru olarak görüp izin gününde camiye gitmekten kaçınan, hatta vakit namazlarını eda etmekte keslan davranan bir kimse maazallah akıbeti akim olur.
Aslında İmam Hatim mezunu artık bu topluma imamlık yapamaz kanaatimce “zengin bir programla “manevi değerler fakülteleri” açıp bu fakülte mezunlarını imam olarak görevlendirmek lzım.
Din görevlileri mensup olduğu bu halkın mürşitleridir, bu şuurun farkında olmaları lazım, buna göre kendini yetiştirmeleri gerekir.
Selam ve dua ile mutluluklar dilerim.
Eyüphan KAYA
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.