- 902 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Bu Hikâye Senin
“her şeyi kördüğüm yaşıyoruz. Tıkanıyoruz. Vurulduğumuzu hissediyoruz. Ama hiç kimseler dönüp bakmıyor bile… Galiba biz bilmeden manevi kıyameti yaşıyoruz!”
Bazen ağlamak istersiniz, gözlerinize dolar birkaç damla, hemen ağlayayım da kurtulayım dersiniz, çünkü insansınız ağlamayı bile aceleye getirirsiniz. Süzülünce tenden damlalar tüh be yazık oldu, değmezmiş dersiniz, çünkü siz bir kere hayatın ihtiraslı yoluna girmişsinizdir. Ne yapsanız çıkamazsınız o kördüğüm olmuş dünyadan, bir kere sevgiyle, saygıyla bağlanmamış o düğüm, nazarınıza arz-ı endam uğramıştır çırpındıkça dertlenirsiniz… Oysa gözyaşı kutsidir, hiç eşdeğeri olur mu?
Kahrolası egolarıyla yaşayanlar daha ne kadar aç gezeceksiniz. Daha kaç firavun uğrayacak dünyamıza, hepsini mi görmemezlikten geleceğiz, hepsine mi boyun eğeceğiz. Tutarken elimizden bir bebek hiç mi farkında olamayacağız gerçek masumluğun. Oysa Fuzuli ne güzel bahsetmiş “selam verdim rüşvet değildir diye almadılar,” her dönemde saygısızlık, ihtiras değişmemekte, üstelik yerleri daha sağlamlaşmakta. Hayatımızı daha ne kadar nefsimizin esiri yapacağız, doyar mı hiç sanıyorsunuz?
Evet, artık şefkatin sıcak kollarına atılmakta o kadar istekliyiz ki bir kıvılcım bizi hayatın gerçek merkezine götürmeye yetecek. Huzuru erken uyanan mevhum sandıkça, daha çok yanılacağız. Oysa içimizde kaç güzellik pınarı kurumadan bizi ona götürebilir ki onun aşkından başka!
Şu dünya kayıp insanlar meydanına döndü. Her yerde sürgün yemiş ruhlar dolaşmakta. Çoğuna sorsan haklıdır. Çünkü insan egosunun esiri olduğu sürece gerçek güllerin kokusunu asla duyumsayamaz. Bunalım moda, yalnızlık bedene yakışan en asil farklılık artık. Hani birde bebekler olmasa, onların gülüşüne inanılmamış olsa, halimiz hangi peygamberin kılıcında can bulurdu bilinmez…
Dünyanın derdi maddi bunalımlar değil; işsizlik, giyim kuşam meselesi, açlık ve sefalet sorunu değil, asıl mesele manevi bunalımda. Kalbin, ruhla olan bağının kopmasında; yaşamsal lezzetin, güçlü kişiler tarafında yönlendirilmesinde. Neden ezilenler, ızdırap çekenler masumlardan ibaret sanıyorsunuz, çünkü onlar sessiz ve kendi hallerinde yaşarlar. Artık ütopik masallar zamanına yelken açılıyor, rüzgarı doğru kullananlar en güzel adalarda yaşayıp, kalbine güzel ninniler ısmarlatıyor. Gerisi mi, gerisi çoğu kez o gemilerde kürek çekicileri gibi her şeyden bihaberler… Belki de sen de öylesin, kim bilir…
Şimdi gelelim dünyanın güneşle olan uzaklığına, Keops piramidinin içinde gizli olan pi sayısına… İşte hayat bu! Hayat sana saçma gelen ama gizemi hala sır olan o beynin içinde, kalbinde, sana dokunan bir bebeğin parmak uçlarında… Hayat beyninle, kalbin arasında bir yerde, hadi git şimdi kullan onları, güzelleştir hayatı, güzelleştir dünyamızı…
EMRE ONBEY (sizden biri/belki sen)
YORUMLAR
Hayatı ve akabinde kendimizi sorgulatan bir yazıydı.
Şöyle dönüp kendimizi bir analıiz edebilsek, hatalarımızı kabullenip; "evet benim şurada hatam var" diyebilsek keşke.
Herkes kendi hatasını gördüğünde zaten herşey bambaşka olacaktır. Elimizden tutan bebeğin masumiyeti kadar olur mu bilmem ama en azından insani ilişkilerde daha huzurlu, daha güvenli daha sevgi dolu olacağımızdan eminim.
Ama biz insanoğlu kendi hatalarımızı görmezden geliriz, hep biz haklıyızdır.
Kaleminize sağlık. Sevgi ve saygıyla...
'' Hayat beyninle, kalbin arasında bir yerde, hadi git şimdi kullan onları, güzelleştir hayatı, güzelleştir dünyamızı…''
Emre Onbey'in, galiba en beğendiğim yazılarından biri.. Tebrikler.