- 1934 Okunma
- 13 Yorum
- 0 Beğeni
ÖLÜ DİRİLDİ
Yirmi beş yıl kesin olmuştur da, daha fazlasını bilemiyorum. Büroların en delikanlı aletleriydi daktilolar. Bütün yazı işlerimizi onunla yapardık. Bir evde yeni gelin ne ise,büroda da daktilo oydu.
Nöbetçiyim. Maliye şubesi fazla mesai ye kalmış aylık maaş bordroları yetiştirilecek. Nöbetle ilgili rutin işlerimi bitirdikten sonra, onların yanına geldim. Bir ahenkli çalışıyorlar ki! Küçük radyoları o günlerin türkülerini söylüyor. Önlerindeki büyük bardaklarla çayları. Ve kulaklarının alışık olduğu daktilo tıkırtıları…
Daktilonun dilinden herkes anlamazdı.Hızlı ve hatasız yazmak beceri işiydi.Kağıtları alt alta sıralar, aralarına karbon kağıdı kor, itina ile şaryo ya yerleştirirdik.
Biri ağabeyim. Diğeri de kardeşim. Aynı karargahta yıllardır beraber çalışıyoruz. Karşılıklı sevgimiz, saygımız var. Benim küçüğüm olanın daktilosunun şaryosuna şakadan elimle vurdum.
“Ümit,bana bu ay fazla maaş yaz. Borçlar çoğaldı. Ona göre!”
Cırrrrrrrrrrrr diye bir ses. Ses dokunduğum daktilodan geldi. İnce çelik bir şerit fırladı içinden.Hepimiz korktuk. Ümit daktilonun hangi tuşuna dokunursa dokunsun. Çalışmıyor. Şaryo da ufak bir dokunuşla kayıyor. Tutmuyor.
Hepimizde bir şaşkınlık,bir sessizlik. Ben bozdum sessizliği ;
“ Abi fazla bir şey yapmadım. Hafifce dokunmuştum. Ne oldu şimdi bu daktiloya? Kusura bakma şef.”
“ Önemli değil. Canın sağ olsun.” dedi.
Dedi demesine de sesi titriyor.
Geldi umutsuzca bir kaç tuşa bastı. İçinden fırlayan şeridi evirdi, çevirdi. Ama boşuna. Koca daktilo gözümüzün önünde son çığlığını da atıp, kendini salıvermişti.
Belki felç oldu. Belki kalp krizi geçirdi. Düşünmek istemiyoruz ama. Belki de ölmüştü.
Hiç konuşmadan çaylar ,sigaralar içtik.Hepimiz üzgünüz. Söze şef başladı;
“ Ne yapacağız şimdi?”
Ben oldukca üzgünüm.Yüzüm kızarmış. Vücudumu ter basmış;
“ Komutana söyle şef. Benim adımı ver. Cezam ne ise çekerim”
“ Yahu, böyle konuşma. Konu kimin ne yaptığı değil. Tek daktilo ile imkanı yok.maaşlar ay başına yetişmez
“ Diğer şubelerden daktilo alırız “
“ Onu ben bilmiyor muyum ? Bizim şubeden başka hiçbir yerde uzun şaryolu daktilo yok. Bu bordrolar o daktilolara sığmaz ki…”
Yine uzun bir sessizlik.. Şef;
“Sen yarın nöbet istirahatlısın değil mi ? “
“Evet”
“ Ben sana kasadan daha sonra yatıracağımız paradan para versem, sen yarın bir araçla Karaköy’e tamire götürsen. Umudum yok ama belki yapabilirler”
“Olur şef. Sen bilirsin . Çok para isterler mi ?”
“ Ne isterseler istesinler. Yeter ki yapsınlar. Verdiğimiz parayı arkadaşların maaşlarından üçer beşer keser kapatırız . Beni kırmazlar.
Karar verilmişti. Onlarda evlerine gitmediler. Birlikte yattılar. Ben zaten uyuyamazdım. . Nöbetçi idim.
Sabah oldu. Nöbeti devrettim. Alınan araca daktilo yerleştirildi. Kaymaması için şaryosu telle bağlandı. Morga götürülen ölü gibiydi. Üzerinde bir kefeni eksikti.
Bu ölü canlanmalıydı. Ne yapıp, edip tamirci ustayı etkilemeliyim
Geldiğimiz tamirhane İstanbul’un en ünlü tamirhanesi . Girişte müşteriler girmesin diye açılır kapanır bank koymuşlar.Arı gibi çalışıyorlar. Önlerinde dağıtılmış daktilolar, hesap makineleri, yazar kasalar.
Ben üniformalıyım. Birazda ondan cesaret alarak bankı açtım girdim içeri. Baş usta geldi yanıma ;
“ Buyur Komutan..”
“ Ustam evli misin ?”
“ Evet evliyim”
“ Bende evliyim. Çocukların var mı ?”
“Var.”
“Benimde var. Kirada mı oturuyorsun”
“Evet.”
“ Ben de kirada oturuyorum. Birçok arkadaşımda kirada “
“Borcun var mı?
“ Var. Borçsuz adam var mı ki?”
“ Haklısın. Bende borçluyum. Birçok arkadaşımda borçlu.”
Benim bir çeşit sorgulamam çalışanların da dikkatini çekmiş, ellerindeki işleri bırakarak birer ikişer yanımıza gelmişlerdi.
Etrafımız kalabalıklaştıkça,cesaretim artmış, ses tonumda yükselmişti. Devam ettim.
“Ustam dört sene Tıp”
“ Ne Tıp’ı”
“ Sen Hee" de.
“ Hee…”
“ Uzun yıllar öğretim görevliliğinden sonra profesör olmuşsun. Sonra da on sene Amerika da ihtisas…
Usta iyice huzursuzlaşmıştı.
“ Komutan kurban olayım. Bizim işimiz gücümüz var. Nere ye varmak istiyorsun? Bir an evvel söyle de işimize bakalım.”
Beklediğim zaman gelmiş, zeminde oluşmuştu. Gözlerimi ustanın gözlerime kilitledim.
Bir süre sessice baktıktan sonra, elimi omzuna iki sefer sert sert vurdum.
“Ünü yedi düveli tutmuş, dünyanın en namlı operatörü..."
Tuttuğum elinin avucuna cebimden çıkardığım bir tomar kağıt parayı koydum.
“ ...Buda bıçak paran”
Usta, orada çalışanlar hayretler içerisindeydi.
“ Bir pense getirin” diye bağırdım.
Atölye dekiler de etkilenmişler, güdümü me girmişlerdi.
Getirilen penseyle şaryoyu bağladığımız teller kestim.
“Ustam… Felç oldu ise fizik tedavisi uygula. Kalp krizi geçirdiyse masaj yap. Kalbi işe yaramaz ise, benim kalbimi al tak ona… Ama BU ÖLÜYÜ DİRİLT.
Usta şaryoyu sağa sola hareket ettirdi. O de gördü felaketi.
Cebinden çıkardığı benim verdiğim paraları saydı. Tekrar cebine koydu.
Şimdi sıra ondaydı;
“ BenTıp okumuşam, öğrenci görevli olmuşam.”
“ Öğretim görevlisi”
“ Ha ondan işte”
“ Amerikanda ihsas etmişem” düzeltmeye gerek görmedim bu sefer.
“ Evet… Büyük usta ne diyorsun ?..
“ Şimdi gidin bir saat sonra gelin. Ben onu dirilteceğim.
Şoförle çıktık dışarı. Karnımız da acıkmıştı. Yemeğimizi on beş dakikada yedik. Daha geride kırk beş dakika vardı.
“ Ne diyorsun evlat umut var mı ?”
“ Komutanım doğruyu söylemem gerekirse gelirken benim hiç umudum yoktu. Harcadığımız benzine, zamana acıyordum. Ama bana söz düşmezdi. Fakat şimdi ben de umutluyum. Ustanın gözlerinde ki ışığı ben de gördüm”
Çay sohbet derken, kırk beş dakika geri de kalmıştı. Dayanamadım. Gittik tamirhaneye.
Şükürler olsun. Ordinaryüs profesör doktor tamirci ustamız ölümüzü diriltmişti.
Onu incitmeden aracımıza yerleştirdik. Ustanın elini sıktım. Sevgiyle gözlerinden öptüm.
Hava Kuvvetlerinin bir çok birliğinin çeşitli yerlerinde yazdığı gibi “Zoru hemen başarmış, imkansız biraz zaman almıştı.”
Neşeyle birliğimize döndük. Daktilo yu teslim ettim. Hepimizin keyfi yerindeydi.. Ben Budin kalesini teslim alan Muhteşem SÜLEYMAN‘dım. Daktilo ise HÜRREM Sultandı…
Yıllar sonra gittiğim bir kursta daktilonun o günkü arızasının ne olduğunu öğrendim. Şaryonun hareketini sağlayan zembereğe takılı şerit yerinden çıkmıştı. Tamiri beş dakika dahi sürmezdi.
Peki; Ustaya şimdi kızıyor muyum? Asla kızmadım hala da minnet borçluyum. Niye o kadar para almıştı? O almamıştı ki. Ben zorla vermiştim. Bilgi böyle bir şeydi işte… Ne zaman nasıl işe yarayacağı belli olmaz. Anımı hoş bir şiirle bitireyim.
Değişmeyen sesiyle
Tık tık eder dururdu
Bu işin ehli olan
Tuşları kudurturdu.
Uzun yazı bitince
Arkaya gerilirdik
İşimiz bitti diye
Çocukça sevinirdik…
YORUMLAR
Daktilonun sesi bana hep tatlı bir melodi gibi gelmiştir her nedense. :)) Elektronik daktilolar çıktığı zaman ne çok kızmıştım o sesi duyamıyorum diye. Şimdi bilgisayar klavyelerine mahkum edildik :))
Bize eski günleri yeniden yaşattığın bu güzel anın için teşekkürler Bedri Ağabey.
Sevgi ve saygılarımla...
Bedri Tokul
Sağolasın benim kardeşim....
Bedri Tokul
Ölüyü diriltemezsiniz. Ama ölmek üzere olanı canlandırırsınız..
Selam ve Saygılarımla....
Bedri Tokul
Ölüyü diriltemezsiniz. Ama ölmek üzere olanı canlandırırsınız..
Selam ve Saygılarımla....
Ta yazınınb başında ben teşhisi koymuştum aslında. ben de kullandım o daktilolardan oradan bilkiyorum. Tam 13 yıl Dakdiloğraflık yaptım. Şimdi bilgiayr var o başka. Abim sen hep anılarınuı yaz. Gerçekten güzel yazıyorsun. Tacettin abi ve sen ikilisiniz. Saygılar abim.
Bedri Tokul
O zamanlar biz daktiloya hükmederdik.
Şimdi bilgisayar bize hükmediyor...
Selam ve sevgilerimle....
askerlikteki branşımdan dolayı daktilo yazmasını bilmem o kadar hızlı yazanlar vardıki...hayranlıkla izlerdim....bedros yine mazinin bir tuşuna dokunmuşsun.....hepsi patır, patır yerlere dökülüyor....ne güzel anlatım....ne sıcak konu....sevgiler gülüm.....
Bedri Tokul
Senin neden daktilo yazamıyacağını Toynak gardaş söylemiş zaten...
Branş bahane...
Öptüm gözlerinden....
Sayın Hocam,yazınızı keyif alarak okudum ve benim aklıma burda birkaç kez bahsettiğim bir hikayeyi getirdi:Haçlıların Kudüs üzerinde ki hakimiyetlerinin sonlarına doğru bir olay yaşanır,olay yeri Şam'dır;bir Marangoz Minber yapmaktadır,arkadaşları sorar
-Hayrola hangi Camiye?
Marangoz Ömer Camiine olduğunu söyleyince
-Hangi Ömer
-Kaçtane Ömer var be adam
-Ya sen çıldırdınmı,orası Hıristiyanların elinde
-Olsun ben yapayım onu oraya dikecek yiğidide Allah yaratır
Ve bunu Selahaddin Eyyübi duyar,işte onun hikayesi başlar.
Saygılar sunarım.
Bedri Tokul
Anlattığınız olay hakikaten ders alınması gereken bi hadise...
Uğramanız beni mutlu etti. Teşekkürler...
Selam ve saygıyla...
Sunduğun başlı başına bir edebi ziyafetti.
Teşekkürler ve tebrikler.
Saygı duydum.
Bedri Tokul
Diyeceğini kısa ve öz dersin...
Sağol, varol...
Çok güzel bir anlatım, sanki olanları yaşattınız.
Tebrikler, gerçek yaşamdan anıları okumak hep keyiflidir, selam lar.
Bedri Tokul
Sağ ol, varol....
Kal sağlıcakla...
ahh ah o on parmak yazma hevesi yokmu
hala da devam ediyor bilgisayar klavyesinde
ve sesinden bütün ev ahalisi şikayetci
sanırım biz yaştakilerin hep kullandığı bir makineydi
konu güzel
anlatım güzeldi
kutlarım Bedri bey
saygılarımla
Bedri Tokul
Yani daktilo klevyesi.. Bir türlü yeni klevyeye alışamadım ...
Bu klevyeyide on parmak kullanamıyorum.. Eski yeti kalmadı zamanla...
Teşekkür ediyor saygılar sunuyorum...
Bedri Bey çok güzel bir anlatımınız var. Evet mutfakta yemek için tencere ne kadar gerekliyse işyerinde de o zamana göre daktilo şimdilerde bilgisayar olmazsa olmazı gereçlerdi. Ben 1986 yılında işe başladım. O zamanlar işe girmeden önce on parmak daktilo bilmek gerekiyor demişlerdi. Hemen Halk Eğitim Merkezinde kursa gitmiştim. Söylemesi ayıp birincilikle tamamlamıştım o kursu. Bir yazardım ki sormayın gitsin. Millet benim gürültümden odada iki dakika durup kaçıyor ama ben hızlı yazıyorum ya bir mesudum anlatamam size. Benim işe başladığım dönemlerde bir asteğmenle aynı odayı paylaşıyordum. Telefonda bir arkadaşıyla yüksek sesle konuşuyordu (sesini karşı tarafa duyurabilmek için) Bir ara "Yok yok atış yapılmıyor burada Aysel Hanım diye bir memurumuz var daktiloda yazı yazıyor" demişti. Beni o yıllara geri döndürdünüz Bedri Bey. Çok yaşayın. Teşekkürler güzel anınızı bizimle paylaştığınız için. Ben de biraz uzun yazdım ama konu daktilo ve eskiler olunca insan duramıyor.
Tebrik ederim. Çok ama çok güzeldi. Saygı ve selamlarımla..
Bedri Tokul
Daktilonun zevki bir başkaydı değilmi Aysel Hanım ?...
Selam ve Saygılarımla...
Aysel AKSÜMER
Daktilo gerçekten de çok zevkliydi. Ben o günleri hiç unutamam. İncecik mesaj kağıtlarının arasına karbon koyardık. Bir de mumlu kağıtlar ve ojeleri vardı. Ben kendimizi şanslı olarak görüyorum. Çünkü farklıydı o günler.
Tekrar teşekkür ediyorum. Yazılarınızı okumak bir ayrıcalık. Tebrikler. Saygılarımla..
Yazınızı okuyunca aklıma geldi; Gri bir daktilo vardı, büroda. Hepimiz, o daktiloda yazmak için can atardık. Markasını şu an hatırlayamıyorum. Ama yağ gibi kayardı tuşlar, parmaklarımızın altında. Sonra IBM daktilolar çıktı. Ama sesi, bizim sevdiğimiz, gri daktilonun sesi gibi değildi. Şeridi, bitmiyordu, başa sarılmıyordu. Gri daktilo bir başkaydı.
34 yıl öncesine götürdünüz Bedri Bey. Güzel günlere. Teşekkür ediyorum. Saygılar.
Bedri Tokul
Bahsettiğiniz daktilo Olivetti82 dir büyük bir ihtimalle. Evet haklısınız zarif ,sağlam ve kullanışlı bir daktilodur.
Ben daha sonra iyi bir daktilo tamircisi oldum. Tamir işinden para kazadığım bile oldu..
Sağ olun... Selam ve Saygıyla...
Güzel bir meşrubat olmuş geceye yazınız. Tacettin komutanımın yazısından sonra. Hüzünlü de olsa anınız kaleme almanız akıcı ve güzel.
Tebrikler... saygımla...
Bedri Tokul
Selamlarımla...
Bedri Tokul
Selamlarımla...
ah daktilo...
hala durur bir köşede
daha üç yıl öncesine kadar şiirlerimi daktilomda yazardım..
o tik taklar varya...şiire ses verir adeta
hoş ben öyle on parmak yazamazdım..bilgisayarı nasıl yazdığımı foçada ansızın görmüş hemen resmimi çekmişti..
ben bütün yazıları orta uzun parmakalarımla yazarım
yani iki parmak...
bizler vefasız insanlareız vesselam
eskileri kaldırıp atıyoruz hemen...ama ben daktilomu saklıyorum...çok kahrımı çekti çünkü...
taco zaten daktilo yazamaz
adamda yaba gibi parmaklar var...tuşlar kırılır...
yüreğine sağlık ğaabey
Bedri Tokul
Sana alem dememin nedeni daktilonu sakladığından değil. İki taşın arasında bir fırsatını buluyor, Tacoya takılmadan edemiyorsun..
Taco nun seni müzeye kaldırma fikri boş dağilmi ne... Haklı Taco galiba
Gözlerinden hasretle öperim...