- 1014 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İSTANBUL KAPI, BİZ DUVAR!
Yine İstanbul ve “trafiğe” dar gelen “İstanbul” sokakları…
“Caddelerin” doluluğu (!); yürüyen insanların “kararsız ve yolunu kaybetmiş” halleri-adımları, İstanbul insanı ve “ülkem” hakkında o kadar çok fikir veriyor ki bana. Bu görünüşe göre: İstanbul’un ne taşı toprağı ne de o büyülü manzarası-havası, insanlarını “mutlu etmeye” yetmiyor. İstanbul, “göçlerle aldığı” şekli (!) ile , “kendinin bile unuttuğu” “kent” kültürünü yaşatamadığı için; dünyanın en “mutsuz” köyü… olma yolunda da hızla ilerlemekte.
Öyle hızlı göç alıyor ki, kentte, her yıl 400 bin kişilik yeni mahalle kuruluyor. Göçler semt semt yeni köyler oluşturmuş. Aynı yöreden gelenler aynı semtlerde, üstelik “kent kültüründen bihaber”yaşamaya devam ediyor.
Kültürü yaşayamayış “kültürsüzlüğü” ürettiği gibi, buna paralel olarak gelişen düzensiz “çarpık” büyüme de, birçok sorunun yanında, en çok da asayiş konusundaki problemleri; anarşi ve devlet düşmanlığını(!) üretip besliyor.
Elbette İstanbul’un bu kadar çok göç almasının birçok nedeni (!) var ve bu nedenlere de ivedilikle çözüm aranması gerekiyor. Bu vahim gidişe rağmen, birde, “hükümet tarafından” Ankara merkezin, “bazı kurumların”, “finans başkenti yapılmak amacı ile” İstanbul’a taşınması olayı var ki, bu da tamamen, “siyasi” bir amaca “yanlış” hizmet görüntüsü veriyor.
“İstanbul’u bu yanlışlıklardan(!) nasıl kurtarabiliriz?” derseniz, her zaman ki gibi, “tarihi iyi okuyalım” derim. Cumhuriyetle birlikte “Ankara’nın” başkent ilan edilmesi, o dönemde, ileriyi görenler(!) tarafından alınmış, ne kadar isabetli ve önemli bir kararsa; bu günlerde “dizilerden dizilere” hatırladığımız, “hareminden bir türlü çıkamadığımız” Osmanlı’yı da doğru okuduğumuz(!) zaman , “İstanbul’un bugününe ışık olabilecek” pek çok ipuçları bulabiliyoruz. İstanbul’un yükünü hafifletmek adına üretilen çözümlerden de anlıyoruz ki, ”İstanbul’a göç”, o yıllarda bile önlem alınması gereken önemli bir mesele.
TARİHTEN “DERS ALMASINI” BİLENLER İÇİN, “İSTANBUL’A GÖÇ” SORUNUNA “OSMANLI/CA(!)”ALINAN KARARLAR:
“Dünyanın dört kıtası ile adalarına yayılan Osmanlının, bütün unsurlarının müşterek devlet merkezi olan İstanbul, insanların akınına uğrayınca asayiş meselesi doğmuş. Fatih’in fethinden itibaren asayiş meselesi yüzyıllarca İstanbul hükümeti için mühim bir dert halini almış.
Bu tarihi baş edişinin en mühim sebepleri, taşra issizlerinin iş bulmak için İstanbul payitahtına hücumu; fazla kazanç hülyasına kapılan ve yahut çökme devirlerinde ki”avarız” vergisinden kurtulmak isteyen köylünün, çiftini –çubuğunu bırakıp İstanbul’a can atması ve imparatorluğun her tarafında ki yetmiş iki buçuk millet serserilerinin de en kalabalık ve en zengin şehir, sanatlarının icrasına en elverişli saha saymaları gibi şeylerdi. Bu değişik zümrelerin en kalabalığı çift bozan denilen köylü bozuntusu ve sabık çiftçi takımıdır.
Bütün bunların İstanbul’a akın etmeleri Osmanlı idaresi için birkaç derdin bir araya gelmesi demektir. En başta payitaht düzenliğinin bozulması gelir. İstanbul nüfusunun kabarıp durması çok defa yiyecek içecek sıkıntılarına sebep olmuştur; bilhassa çift bozanlığın artması, taşra vergisine de tesit ettiği için hazinenin zarara girmesi demektir.
Tarihte “çift bozan’larla asayiş bozan serserilere karşı” Osmanlı idaresinin yüzyıllarca süren mücadele eseleri şöyledir.
1) Çiftbozan’lar mütemadiyen köylerine iade edilir.
2) Köyüne dönmemiş çift bozanların mükellef olduğu vergiyi bütün köylüler müştereken ödemek mecburiyetindedir;
3) Taşralarda valiler göç akımlarını önlemekle mükelleftir. Taşralı, payitahta ancak muayyen bir iş için geçici gelebilir.
4) İstanbul’da beş yıldan fazla kalıp yerleşmiş işsizlerle taşralılar birer kefil göstermek mecburiyetindedir,kefilin cezası kürektir.
5) Meyhane ve bozahane gibi eğlence yerlerine kıyafeti ve hal, şüpheli insanların kabul edilmesi yasaktır.
6) Hanlarda bekâr odaları sık sık teftiş edilir;
7) Şehrin her tarafında mütemadiyen gece devriyeleri gezdirilir.
8) Üçüncü Murat devrinden itibaren sokak ve mahalle kapıları yapılmış bu kapılar kapattırılmıştır(!)
Hicri 987, miladi 1578 tarihli bir fermanda İstanbul kadısına şehrin (her mahallesin de ve sokaklar başlarında mahalle kapıları bina olunup köşebent olmak mehammdan olmağın” derhal inşaata başlanması emredilmiştir. Birçok Avrupa seyyahlarının imrendikleri eski İstanbul asayişi, işte böyle temin olunmuştur.” (Tarihi Hakikatler. İsmail Hami Danişmend)
Osmanlının bu çalışmasından ilham alarak, İstanbul’a göç edenlere artık, samimice, “neden geldin?” sorusunu sorabilmeliyiz. Elbette, göç nedenlerini ortaya koyup, “göçlere” bazı zorluklar ve sınırlar getirirken de, işin asıl kaynağının “gelinen yerde(!)” oluştuğunu unutmamalıyız.
Burada, İnsanları yaşadıkları yerden koparan nedenler, aynı zamanda en önemli Ülke sorunu; “gizli işsizliğinin de altında yatan neden” oluyor. Kendini daha güvende hissetmek(!)adına, köylünün, başka yaşam alanlarına yönelmesi “göç etmesi” ve bunun sonucu toprağından kopması… yanlış tarım politikaları ile köylünün ,“toprağına küsmesi” ve karnını doğurmak adına başka kapılar “iş”arar duruma getirilmesi gibi…
Bütün bu “neden ve sonuçlara” göre, yanlışlarımızı “politikalarımızı” yeniden sorgularken özellikle, İstanbul’u “altın yumurtlayan tavuk” görüp, hala, taşını toprağını didik didik etmeye devam ederek beton yığanlarla(!)… İstanbul üzerinden “başkent hayalleri kurarak(!)”, siyasi rant edinmek isteyen “siyasileri(!)”biran evvel kendine getirmeliyiz.
Kapıysa kapı ama, bu soruna, artık duvar olmamalıyız.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.