- 921 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
KUL MUSUNUZ? EFENDİ Mİ?
Bilinç altında kendi ile ilgili bir yer edinmişlik vardır insanlarda. Ya efendidir ya da köle. Bu ikisinin arasındakilerin varlığı ile yokluğu pek önemli değildir.
Bu konumun yan besleyicileri vardır. Bir hedef belirlemiş, birilerini örnek olarak almışsınızdır. Efendi ya da köle olmak için öncesinden yaşanmış hayatlarda size büyük ölçüde yardımcı olur. Çevredekiler yanlış ya da doğru sizi efendi ya da köle olmaya zorlar. Ya da ikisi arasında bulunmaya.
Belli yaşlardan sonra yaşantının doğruluğuna ya da yanlışlığına bakılmaksızın o sizin hayatınız, sizin karakteriniz olur. Sizden doğanlarda nesiller boyu sizi taklit ederek ölene kadar ya köle ya da efendi olarak kalırlar.
Efendi ya da köle olmak için illa da eğitim gerekli değildir. Bu iki oluşum için dine de ihtiyaç yoktur. Din özellikle efendilere yeri ve zamanı geldiğinde köleleri hizaya getirmek için kullanılır. Bir noktada ayet ve hadisler alt kesimdekileri terbiye etmek ve hizaya getirmek için sadece bir malzemedir.
Hangi seviyede bulunulursa bulunulsun her insanın kendine has ve özgü bir efendiliği söz konusudur. Kendinden altındakiler hizmetçi sınıfı olarak, kendinden üstündekiler de efendi olarak değerlendirilir. Kendi altındakiler ona hizmetle yükümlü olduğu gibi, o da kendi üstündekilere aynı hizmeti göstermek zorunluluğu vardır. “Kör tuttuğunu…” türünden burada “altında kalanın boynu kırılsın” denklemi söz konusudur. Hak ve hukuk ta bu denklem doğrultusunda yerini bulur.
Dünya kurulduğundan buya insanlar için oluşturulmuş tüm değerler efendi içindir. Bir altın, bir üste yani itaati mutlaktır. Aksi durum isyankarlık ve düzen bozuculuktur.
Adaletsiz olarak görülen hal ve durumlar kesinlikle adildir. Çünkü herkes kendi bulunduğu yerin bir efendisi ve altındakilerde hizmet için yaratılmıştır. Siz efendilerinize nasıl davranıyorsanız, sizin altınızdakilerde size öyle davranmak zorundadır.
Bu gidiş bana sorarsanız ülkemizde Cumhuriyetin ilanı ile birlikte büyük yara almıştır. Bu durum çok fazla irdelenmesi gereken bir husustur. Sistemli devlet ve kurumlar büyük ölçüde kanunlarla bu işe bir dur demiştir. Ve herkes kanunların koruması altında kendisi “efendi” olmuştur.
Eğer bugün bir kavga var ise bu kavga kullarla efendiler arasındadır. Benim gibi kullar için bütün dünyada ve her mekanda bir mücadele sürdürülmektedir. Köyde, sokakta, iş yerinde ve aklınıza nere geliyorsa ufak veya büyük efendilerle kulların bir mücadelesi mevcuttur. Ya herkes için aynı yaptırımı olan kanunlara riayet edilecek, ya da küçükten büyüğe herkes kulluğunu kabul ederek birbirlerine karşı efendilik yapacak.
Modern yasa ve kanunlarda sorgusuz- sualsiz itaat yoktur ve olamaz. Herkes yasaların belirlediği haklara riayet etmek zorundadır. Kanun ve yönetmelikler açıktır ve kim olursa olsun kanunların dışında bir efendiliğe soyunamaz.
Bir iki gün önce bir davete iştirak ettim. Davetteki manzara beni kırk yıl önceki yıllara götürdü. Ufak bir odada toplanmış onlarca kişinin oturuşları bile efendilerle kulların durumlarını ortaya koyuyordu. Kapıdan içeri girenlerin durumu oturanlarda ilginç sahneler oluşturuyordu. Kimsi ayakta karşılanıyor, kimisi yok sayılıyor, kimsi şapur-şupur karşılanıyordu. Hatta davet yada ev sahibi bile bunu alenen yaptığı halde kimsede rahatsızlık uyandırmıyordu.
Herkes kendi efendiliğinin konumuna göre bir oturma şekli oluşturmuştu. “Kul” sınıfında olanlar kapı tarafında yer almışlar, efendiler de ayak ayak üstünde koltuklarında çaylarını yudumluyorlardı. Kendilerini efendi olarak dayatanların çocuklarıyla bile ev sahibi ayrı ayrı ilgileniyordu. Hatta odadakiler bile yalandan ve sahte sevgi gösterilerinde bulunuyorlardı.
Yazımın başında da ifade ettiğim gibi “efendilik” bir çok etkenden beslenir. Sülaler, mevki ve makamlar, zenginlikler ve mal sahiplikleri…
Şekli ve yapılışı ne olursa olsun efendilik davranışları hep birbirlerine benzer.
Buyurgandırlar. Hep emrederler. Hep hizmet ettirirler. Hiçbir durumda üstten inmezler. Yanlışlarının bile bir sebebi hikmeti vardır.
Kendilerinin dışında hiçbir varlık tanımazlar. Kanunlardan aldıkları hakları bile kendi çıkarlarına alet ederler.
Din onlarındır, devlet onların. Cennetin anahtarları da onların. Onlar önemlidir ve onlara itaat ettiğiniz kadar anlamlısınızdır.
İnancım şudur ki,
Cumhuriyet geliştikçe ve demokrasi yerleştikçe bu efendiler efendiliklerini sürdüremeyeceklerdir.
Kanunlar ve yasalar uygulama alanı buldukça ve devlet güçlendikçe kula kul olma devri kapanacaktır.
Ben şahsen babamın çektiklerini ve yaşamak zorunda olduklarını yaşamak istemiyorum. Bununda ötesinde benim bugünlerde bir şekilde yaşadıklarımı benim çocuklarımın da yaşamalarını arzu etmiyorum.
Şunu herkesin kesin bilmesi gerekir.
Siz ne kadar kendinize “kul” arzu ediyorsanız o kadar kulsunuzdur. Siz kendinize ne kadar hizmet yapılmasını arzu ediyorsanız, biliniz ki, sizi de o kadar kullanırlar.
Zihniyet değişmedikçe ve kim olursa olsun kendini sıradanlaştırmadıkça olgun bir toplumun oluşması mümkün değildir.
İçimizdeki “kul ve köle” olgusunu yok etmektir asıl olan. Asıl olan insan olmak ve kim olursa olsun karşıdakini insan olarak görmektir.
Bekir AKKAYA/ 22 Ağustos 2009/KUMRU HABER/KUMRU