evrende başıboş dolanan bir yazı
şimdi, pencereden dışarıyı seyrediyor. kısa aralıklarla geçen banliyö trenlerinin kasvetli gürültüsü kendisini rahatsız etmiş olacak ki suratına kederli bir ifade yerleşti... ben onu inceliyorum, o ise dışarıyı... ben onu incelerken onu... o ise dışarıyı incelerken neyi düşünüyor? ... uzun zamandır düşüncesinde var olamıyorum. birbirimizi düşleyecek vakitlerimiz, etrafımızdaki onca uyaran tarafından çalınmakta. birazdan geçen zamanı hatırlayacağız. hatırlayacağımız bu zamanın; uzunluğu, bizi kendi içimize, kısalığı, bizi kendi dışımıza yöneltecek. geçen zaman bizi kederlendiriyor. geçmeyen zaman bizi sıkıyor. o halde, en iyisi şimdiki zamanı yaşamak. ya da yaşamaya çalışmak. kimse daha yaşamadı. yaşamaya çalışıyoruz. hala dışarıya bakmaya devam ediyor. birazdan, kısık ve çekingen sesimle sorular sorup canını daha fazla sıkacağım. ama bunun bir önemi yok. o, hayatı yaşamak isteyen, bense onu anlamak isteyen olarak... bu yüzden, o , birazdan geçen zamanı hatırlayacak ve -doğal olarak- "bir şeyleri kaçırıyorum" düşüncesiyle, pencereden incelediği bu gürültülü, hızlı ve kaotik yaşamın içine girecek. zaman bitti. mekanlar tüketildi. vedalaşmalar gerçekleşti. elimi sıkarken aklından neler geçiyordu? elimi tutarken aklından neler geçiyordu? gerçek sürekli değişir. o halde güzellik, onda bulunanın sesinde harelenir, bakışlarında gezinir ve dudaklarından nefes olur çıkar. şimdi uyuyor. az sonra uyanacak.