- 1007 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ANLAT BANA YAŞAMDAN GERİYE KALAN HAYALLERİNİ
Yine sokaklar sakin …karanlıklar ardında saklanmış gözyaşları, damla damla süzülüyor kentin arka sokaklarında. Sebepsiz yorgunluğun acımasız bakışlarını tarif ediyor usulca.
Farz et ki savursun yaşamın en kıyısına hayat seni. Düş kırıklığın olsun birikmiş anılarda yaşadığın tablolar ve gelişigüzel tasarlanmış sahte hayat oyunları.
Dün yine aradı gözler seni.
-Sahi sen neredeydin?
-Yine mi saklandın?
Korkuyorum , bir gün saklandığın yerden çıkamayacaksın diye .Sensiz olan şehir beni terk edilmişliğe sürüklüyor. Yapayalnız kalıyorum senin olmadığın vakitler. İnandırıcı olmayan hayatın esrarengiz güzelliklerini sığdırmaya çalışıyorum dün yine .
Hani kırmızı dolap üstünde yer alan Noel biblo vardı ya meğerse çok sıkılmış. O da ben gibi yalnızlığa hüküm giymiş. Yıllardır aynı evi paylaştık ama bir gün olsun benimle hiç ilgilenmediniz, fırlatıp attınız hayallerimle bir köşeye beni diye yakınıp duruyordu. Oysaki ben taş olup yere atılmaktansa kum taneleri olup savrulmayı isterdim. Çünkü kum taneleri savrulduktan sonra kaybeder yalnızlığını dedi. O an göz göze geldik Noel bibloyla. Kafasında bulunan kırmızı şapkayla ak sakallarının tebessümü gözlerine renk katıyordu. Bir elinde de trampetle eşlik ediyordu yalnızlığın senfonisine. Yavaş yavaş ayrılma vakti geldi der gibi yanaştı. Biliyor musun? Yeni yıl yaklaşmaya başlıyor. Sen belki olmayacaksın ama. Ben yine umutsuz insanların sevincine ortak olacağım, hediyeler dağıtacağım bir başka evde gizlenmiş hayat hikayeleriyle baş başa kalacağım dedi.
İçerden gelen bir kapı gıcırtısı sesi yansıdı kulağıma. Yavaş yavaş uzaklaşırken odadan, yarı aralanmış kapıdan çıkmak üzereyken zil sesi duyuldu. Kapıyı açmaya doğru ilerlerken duvarla bütünleşmiş bir gölge ilişti gözlerime. Sanırım bu ben olmalıyım.
Kapıyı açtım. Mahallenin çocuklarıymış. Yanlışlıkla zile bastığını söyleyip, özür diledi ve gitti. Oysaki ben de sen sanmıştım. Ama sen gelseydin bana haber verirdin biliyorum. Ne kadar da sevinmiştim.
Akşam hava kararmaya yakın saatlerde balkonda oturmayı çok severdim. Sen de olsaydın şimdi karşılıklı çay içiverirdik. Ardından da bir o kadar doyumsuz sohbetler… sahi sen yoksun ben şimdi kiminle sohbet edeceğim. Kiminle paylaşacağım yaşamdan geriye kalan hayallerimi … olsun bende kendi kendime söylenirim.
Sen olmasan da hayatın akıcığına renk vermek zorundalığım var. Sen belki gizliden gizliye beni takip etsen de senin hayallerin doğrultusunda biriktirdiğim anılarım var. Her gün farklı bir anıyla düşlüyorum bu yapayalnız evin arka bahçesinde yer alan gül kokulu çiçeklerle süslenmiş, üzüm bağlarıyla taşmış balkon kenarındaki manzaraları.
Geçen gün sen geleceksin diye sürpriz hazırlamıştım sana. Belki beğenmezsin şüphesi oluştu içimde ama çabuk çıkıverdi o şüphe benden. Çünkü sen sürprizlerin anılarda kalacağını ifade ederdin.
Ve açıklamak istiyorum şimdi sana onu. Hani Çamlıca festivaline katılmıştık ya ! seninle orada çok beğendiğin bir tablo vardı. Hatırladın mı ?
Gökyüzünün maviliğiyle dekore edilmiş bulutlar, güneş batımının kızılla büyülendiği doğa hareketi, deniz kum ve güneşin ahengiyle bütünleşmiş savrulan su dalgaları… dalgaların olmadığı yerlerde de martıların uçuşu
Buydu işte sana olan sürprizim ama dur. Bir sürprizim daha var. Bu güzelliğin eşsiz olduğu tablonun sol kenarına ise sana yazmış olduğum bir şiirimi arka plan olarak eklettim. Ve işte o şiir:
Islanmalıydı
bedenim gökyüzünün semalarında
savrulup giderken
hayallerim esmeliydi delice
ansızın başlamalıydı
yağmur çiselemeleri tenimden
yok olmalıydı
beni sana hatırlatan tarifler
kor ateşler yansa da yüreğimde
süzülen duygularım hissedilmeliydi
ansızın nefesinde
kaybolmuştu
hayal edemeyeceğin belirsizlikler
temiz bir umutla
yol alıyor esrarengiz bakışlarım
ansızın gidiyorum
umursamaz bir girdabın içine
görmezden gelsem de yaşanmış yokluğumu
ansızın bakıyorum sensizliğe
ansızın.
Ne de güzel hazırlık yapmıştım senin için. Gramofonda da o çok sevdiğin müziği dinlettirecektim sana . Ama sen yine kendince saklandığın yaşamdan öteye gidemedin.
O an tabloyu elime alıp, gül kokulu çiçeklerle süslenmiş balkon kenarındaki asma tavanın sol alt köşesine astım. Çünkü her baktığımda senden kalan deniz kokulu sevgi masalını düşleyeceğim.
olmuyor… olmuyor… olmuyor….
İnandıramıyorum kendime senin yokluğunu . Sen hiç olmayacaksın biliyorum ama inanmak istemiyorum galiba senin yokluğunun kabullüğünü. Oysaki seni geçen hafta kendi ellerimle toprağa verdiğimi ne çabuk unuttum. Şuan gözyaşlarım birikmiş sevginin hüsranına uğruyor. Yitik bir çocuk gibi dağınık hayallerim var. Her yerde sen varsın duvarlarda…sokaklarda…gökyüzünde …ve kendimde.
Artık ben sensizim bu şehrin ışıklarında. Noel biblonun hayallerini yer edindim kendime. Demişti ya bir taş olup yere atılmaktansa kum taneleri olup savrulduktan sonra kaybederim yalnızlığımı diye.
Şuan bende savruldum hayatın en ücra köşelerine, ama kaybetmedim yalnızlığımı sensizken. Bile bile kum taneleri aradım sahil kenarlarında her biri esen rüzgarın hakimiyetine kaptırmış savruluyordu.
Ve şuan anlatıyorum sana yaşamdan geriye kalan hayallerimi
Senin olmadığın vakitler kurumuş bir gül bahçesinin solgun yüzü kadar masum ve bitkin. Yeşil yaprakların güzelliği büyülemesin çünkü o da benim gibi terkedilmiş sevgisinin altında saklıyor cesaretini. Bırakıyor kendini hayat bahçesinin varlığına ya süzülüp dalacak kendi dünyasına… ya da açacak gül bahçesinin olduğu ağaçların meyve vermiş dallarında .
Sen artık yoksun biliyorum….
ONURCAN AYDOĞMUŞ
ANKARA
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.