- 1091 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
"AKİF" Olan Anlar!
İstedim ki hazır M.Akif gündemde iken, O’nun dostlukla ilgili bize kılavuz olacak birkaç anekdotunu paylaşayım…
Mithat Cemal, M.Akif ERSOY’un dostlarına davranış ve hareketlerinden bahsederken “Dostunu, sevmek kelimesinin noksansız olarak seviyordu. Öldüğü zaman, düştüğü zaman, dünya aleyhine döndüğü zaman, yanında olmadığı vakit ve sevmeyenlerin yanında olsa bile” diyordu. Dost insan için bir gıdadır, gözlerine fer, dizlerine derman, dertlerine devadır. M.Akif’in müskirattan (Yenilmesi ve içilmesiyle insana sarhoşluk veren şey) vazgeçemeyen Neyzen Tevfik’in üzerine titremesidir dostluk… Ferid Bey için evini Beylerbeyi’ne taşımasıdır … Dostlarına yakın olabilmek, sohbetleri için, lazım olduğunda yardımına koşması için oturmadığı semt kalmamasıdır dostluk… Zaman zaman binlerce kilometre uzaktaki İkbal ile beraber gözyaşı dökmesidir , aynı ızdırabı yüreğinde hissetmesidir dostluk… Bir veteriner hekim olmasından dolayı, memleketini ve yüzünü görmediği, cebinde fotoğrafını taşıdığı Pastör’e saygı duyması, o zamanlar yakın olmanın tehlikeli görüldüğü Namık Kemal’i her platformda övüp gıpta etmesidir Milli Şarimiz M.Akif’in dostluğu… Bakın zihnimizi hizaya getiren, M. Akif’in dostluk ilişkilerine verdiği önemin inanılmaz boyutlarını Emin Erişirgil’in anlattığı bir hatırayı da paylaşmadan yapamayacağım:
Birgün canı oldukça sıkılmış bir şekilde gelen M.Akif, herkeste bir endişe uyandırır. Israrlara rağmen konuşmamakta, sorulara cevap vermemekte, huzursuzluğu, sıkıntısı giderek artmaktadır. Çok sevdiği, kendisine “amca” dediği arkadaşının kızı Süheyla Hanım’ı kıramayacak ve şu ibretlik sözlerle insanlığa ışık tutacaktır;”Halide Edib Hanım beni görmek ve İstiklal Marşı’ndan dolayı tebrik eylemek istemiştir. Hâlbuki evvelki akşam tekke odasına gelen birtakım adamlar bu hanım aleyhine bir sürü laflar söylediler de onları susturmak vazifem iken yapamadım. Şimdi ben ahlakça o hanımın çok dununda bir mevkie düştüm. O bana gelip de ; “Ne güzel yazmışsınız!” deyince ne cevap vereceğim?”
Dostu Mithat Cemal Kuntay anlatıyor:” Meşrutiyet’in ilk seneleri, bir Cuma günü, adam boyu kar yağdı. O gün araba,tramvay, şimendifer ve vapur çalışmıyordu… Çapa’daki bizim eve o gün sütçü, ekmekçi gibi adamlar bile gelmedi. Öğle yemeğinden sonra biz hala ekmekçiyi beklerken nihayet kapı çalındı, fakat… Akif Bey gelmişti! Bıyığının yarısı donmuştu. Şaşırdım. Nasıl geldiğini merak ettim. Beylerbeyinden nasılsa Beşiktaş’a vapur işlemişti. Beşiktaş’tan Çapa’ya bu havada bu karda, bu tipide yaya yürünülen mesafeye ben şaştıkça Akif’te benim hayretime şaşıyordu. “Gelmemem için kar, tipi kafi değil, vefat etmem lazımdı. Çünkü geleceğim diye söz vermiştim.
Velhasıl M. Akif ten şu kısacık anekdotları aktarırken aklıma teknolojinin geliştikçe, ilişkilerin, dostlukların, sevgilerin sığlaştığını görmenin ürkütücülüğü sardı beni..
Bir dosta mektup yazmanın o müthiş hazzını, mailler neden vermez? Karşılıklı bilye(misket) oynamanın, çelik-çomak oynamanın, saklambaç oynamanın, birdirbir oynamanın tadını bir playstation oyunu veya bir bilgisayarda strateji oyunu sizce ne kadar veriyor? Ailece beraber güle oynaya bir sabah kahvaltısı veya bir akşam yemeğinin lezzetini fast food da bulabiliyor musunuz? Gittikçe bencilleşiyor muyuz ne? Tüm suç teknolojinin getirdiği kolaylıkta mı?, boş vermişliğimizde mi?, Yetiştirilişimizde mi? Yoksa Hepsi Hikaye Geç Bunları mı demek lazım? Bugünlerde bir hal oldu bizlere… Evet bugünlerde bir haller oldu bizlere…
Tanıdıklar çoğaldı, dostlar eksildi. Çabalar arttı, mutluluklar azaldı. Bilgisayar ağları kuruyoruz, bilgi otoyolları inşa ediyoruz, kendi aramızda iletişimde zorlanıyoruz. “Dünya barışı” der, silahlanırız! Daha mutlu olmak için somurtarak çalışırız bugünlerde…
Eve çift maaşın girdiği, çiftlerin boşandığı… Güzel evlerin yuva olamadığı… Kısa seyahatlerin, kağıt mendil gibi ilişkilerin… Yıka çık gönüllerin… Kilo dertlerinin ve her derde deva vitaminlerin…. Vitrinlerin dolu gönüllerin boş olduğu günlerde yaşıyoruz bugünlerde...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.