- 1567 Okunma
- 13 Yorum
- 0 Beğeni
BENİM ADIM SEVİM...
Benim adım Sevim… Öykünün başkahramanıyım. Öykü dediysem hayal ürünü değil. Yazılanlar gerçek. İşte benim hayatımın kısa öyküsü…
Yeryüzünün yeşili ile gökyüzünün mavisinin buluştuğu, iki yüz haneli bir dağ köyünde gözlerimi dünyaya açmışım.”Mış’ım” diyorum, ben de herkes gibi doğumumu bilmiyorum. Kulaktan dolma, anlatılanlarla yetiniyorum. Anlatılanlara göre; Bin dokuz yüz elli üç yılının çok sıcak günlerinden birinde bana hamile ve her an doğurmaya hazır olan anam, yine gün ağarmadan kalkmış, elini yüzünü yıkamadan doğru hayvanların yanına gitmiş. Kara kızın, sarıkızın, tombalağın (manda) vs yemlerini önlerine koymuş, başlamış her birinin sütünü sağmaya. İşte orada başlamışım dünyaya gelme sinyallerimi vermeye. Anacığımın ara ara sancıları başlamış. Sancı başladı diye işten kaytarmak yokmuş tabi. Süt kovalarını içeriye taşıyan anam, sabah kahvaltısı için tarhana çorbası yapmış. Bir taraftan sancılanırken, bir taraftan da yer sofrasını hazırlamış. Her şey tamam olunca nineme, dedeme, babama seslenmiş. Seslenmiş ama kimse çorba içememiş. Çünkü benim doğma vaktim gelmiş. Köyde ebe olmadığından, köyün en yaşlı kadınını çağırmışlar ve ben bin dokuz yüz elli üç yılında, ekinlerin sararmaya yüz tuttuğu bir sabahta dünyaya gözlerimi açmışım…
Günler geçip, her geçen gün biraz daha büyümeye başladığımda önce annemi tanıdım. Ufak tefek, zayıf, sessiz, sakin, yanık tenli. Teninin yanıklığını, güneşin altında hayvan gütmekten, tarlada çalışmaktan olduğunu büyüdüğüm zaman daha net anlayacaktım. Sonra babamı, ninemi ve dedemi tanıdım. Babam, annemin aksine selvi gibi uzun boylu, iri yarı, büyük bir kalabalıkta iri cüssesiyle kendini gösterebilen biri.
Köy olmasına rağmen, evin hâkimiyetini ninem ele almış tam bir Osmanlı kadını. Kaşları hep çatık durur, anacığıma ve babama gün boyu emirler yağdırır.
---Nuriye hayvanları sağ, Nuriye fırına ekmek at, Nuriye avluda ateş yak, çamaşırları yıka, Nuriye tarlaya git, Nuriye, Nuriye…
Ninemin hakkını yemeyeyim şimdi, evde yemekleri ninem yapar. Onun haricinde, eksik ne var onları gözlemler, sonra emirler yağdırır. Bu emirlerden dedem de nasibini alır, nineme sesini çıkaramaz. Sonra erkek kardeşlerim Cavit ve Müjdat’la tanıştım. İlkokula başlayınca evde yedi kişi kaldığımızı saymaya başlayacaktım.
Köyde yaşayan her çocuk gibi, avludaki tavuklar, koyunlar, keçiler, inekler arkadaşım, tarlada küçük bir çomakla toprakla oynamak en büyük eğlencem oldu. Köyümüz deki ilkokulda okudum. Ortaokula gidemedim. Köydeki diğer kızlar gibi gündüzleri anacığıma yardım edip, geceleri köyümüzde elektrik olmadığından, gaz lambasının o loş ışığında, çeyizime dantel örtüler örüp, kanaviçe yastık sargıları işlemeye başladım.
Daha çok küçüktüm on üç yaşımdaydım sanıyorum. Bir akşam babamdan, Hacı erlerin ortanca oğlu Halil’le beni sözlediklerini öğrendim. Ne demekti “sözlemek?” Sonradan öğrendim ki ben Halil’le evlenecekmişim. O akşamdan sonra babam “sen sözlüsün artık” diye izinsiz bir yere göndermez oldu. Köyde habersiz nereye gidilirse? Evimiz köy kahvesiyle karşı karşıyaydı ve Halil akşamüstü tarladan gelince devamlı oraya gelirdi . Durdukça benim de içim Halil’e ısınmış, biz artık Halil’le yavuklu olmuştuk. Akşamları köyün çeşmesinde buluşup, kısa süre de olsa birbirimize sevgimizi söylüyorduk. Çok seviyorduk birbirimizi. Küçücük dünyamda onsuz bir hayat düşünemez olmuştum. Birbirimize söz vermiştik, ömrümüzün sonuna kadar hiç ayrılmayacak, birimize bir şey olsa bile sevgimizi mahşerde yaşayacaktık…
Günler günleri, aylar ayları, yıllar yılları kovaladı. On yedime geldiğimde Halil’le resmen nişanlanmıştım, bir ay sonra da düğünümüz olacaktı. Nihayet uzun gibi görünen bir ayın sonunda Halil’imle evlenmiş, evlerine gelin gitmiştim. Çok mutluydum çok…
Düğünümüzden kırk iki gün sonra çok sevdiğim kankardeşim Halime’nin düğünü vardı. Bizim köyümüzde de, diğer köylerde olduğu gibi düğünlerde bütün köy halkına yemek verilir.
Bugün Halime’nin düğün yemeği olacak. Köyümüzdeki tek eğlencenin düğünler olduğunu düşünürsek, bugün bir başka heyecan var içimde. Sabah erkenden kendi evimizi silip süpürdüm, anneme yardım için annemlere geldim.
Bir taraftan evi süpürüyor, bir taraftan da köy kahvesinde oturan sevgili kocama bakıyorum. “Halil’im seni çok seviyorum.” Böyle düşüncelere dalmış iş yapıyorken, köyün kızları gülüş cümbüş avlu kapısından içeri girdi.
---Sevimm…
---Burdayım gelin içeriye,
---Sevim, Halime’nin düğün yemeğine tahta kaşık, tabak almaya geldik.
---Durun getireyim…
Elimdeki süpürgeyi bırakıp, tahta kaşık ve tabakları almaya iki arkadaşımla birlikte mutfağa gittik. Dört-beş dakika sonra elimizde tahta kaşıklar ve tabaklarla odaya geri döndük. Kızlar camın kenarına dizilmişler, köy kahvesinde oturan yavuklularına bakıp bakıp kıkırdaşıyorlar.
O ara Ayten, babamın duvarda duran av tüfeğini aldı. Köy kahvesinde oturan yavuklusuna hoş görünmek adına sanki birini vuracakmış gibi dipçiği omzuna yasladı ve bizlere gülerek;
---Eller yukarı,
---Ayten tüfek mermi dolu,( duymuyor hâlâ köy kahvesinde oturan yavuklusuna pozlar veriyor)
---Eller yukarı, bak vururum ha,
---Aytennnn yapmaaaa, ahhhhhh
Bir anda büyük bir acı ile kıvrandım ve canımın acısı birden kesildi. Peki, ama bu bağrışmalar neden? Kızlar neden “Sevim, Sevim vuruldu” diye bağırıp duruyorlar. Yerde başının sol yanı parçalanmış yatan da kim? Yan odadaki anam, ninem koşarak geldi. Anam saçını, başını yoluyor. Köy kahvesinde oturanlar, (başta Halil olmak üzere) bağrışmaları duyunca eve doluştular. Halil’im yerde yatan bedene sarılıp hıçkıra hıçkıra ağlıyor. “Sevim aç gözlerini, aç!” Parmağı ile yerdeki kandan alıp, alnına sürüyor.
---Yaşadıkça kanın alnımda duracak, senden başka kimsenin eli elime değmeyecek…
Her kafadan bir ses;
---Aman Allah’ım başının sol tarafı yok!!!
---Ölmüş!!!
Kim ölmüş? Ben iyiyim. Anacığıma bağırıyorum;
---Anam ben iyiyim, bak bana… Duymuyor beni…
---Halil’im, erim, sevgili kocam, bak ben buradayım. İyiyim… O da duymuyor. Neden?
Evimiz bir anda cenaze evine döndü. Herkes ağlıyor, kimi Kur’an okuyor, kimi helva yapıyor.
Kimse beni görmüyor, duymuyor. Yoksa ben öldüm mü gerçekten? Ölmek için çok genç değil miyim? Hani Halil’imle yıllarca mutlu yaşayacaktık? Çocuklarımız, hatta torunlarımız olacaktı. Birbirimize doyamadan böyle ayrılık yoktu hayallerimizde. Neden, neden?
Tabutun içinde, omuzlarda köy mezarlığına götürülürken, anam, babam, Halil’im, sevdiklerim perişan halde. Yürüyecek mecalleri kalmamış. Gücüm yetmiyor ki onlara “Üzülmeyin, ağlamayın” demeye. Üzerime toprak atılırken, ardımda gözü yaşlı sevdiklerimi bırakmanın ızdırabı ile son bir kez daha baktım. Kısacık hayatım burada noktalanmıştı …
İşte böyle dostlar, hayatımın baharında sona eren hayat hikâyem bu kadarcık. Anacığım ve babam yıllarca benim acımla yaşadı. Sonunda anam da yanıma geldi. Babam acımla birlikte yaşamakta…
Halil’ime gelince; Halil’im alnına sürdüğü kanı unutup, daha kırkım çıkmadan evlendi.
Hayat bu, ne denir ki?
SEVGİ SALMAN
(Yaşananlar gerçektir.)
YORUMLAR
GÜZELMİŞŞŞŞŞŞŞŞŞŞŞŞŞŞŞ
Anlatımın mükemmel. İnsan hikâyenin içinde buluyor kendini ve o acıyı yaşıyor.
O silahlar yüzünden değil mi yok yere yüzlerce insan öldü. Kaza kurşunuymuş. Göz göre göre kaza kurşunu? Gerçekten çok acı bir olay; keşke yaşanmasa dedirten.
Kendini özletme bu kadar :))
Sevgim çokça...
Sevgi Salman
Seni seviyorum canım...
Canım benimmmmmmmm özledim vallahi seni. Gerçi geçen sesini duymuştumn ama yazılarını özledim. Yine çopk güzeldi. Tebrik ve sevgilerimle
Sevgi Salman
Sevgi Salman
Seni seviyorum ablacığım
acaba Halil ölseydi Sevim evlenmeyecek miydi?
yas kırk gündür üçgündür diyeme tabiiki
ancak insanın yüreği yaralarını sarmayı başarır ve daima kendisine bir şans daha verir
haNİ
üstüne basılan bir çiçek ezildiğinde koyverip bırakmaz hemen boy atmaya yeniden gülümsemeye çalışır
canı cehenneme demek kolaydır önemli olan cehennem yangınından kurtarmaktır
öyküde anlatılanları birileriyle kıyaslamak gibi bir şansımız olmadığı için ve kim kimdir bilmediğimizden
sadece duygulanarak hüzünlendik...
bunun yanında kurguyu ve yazıyı güçlü kılan yazarın dağarcığında biriktirdiklerinden başka
iyi bir gözlemci olduğunu da görüyoruz.Ustalıkla kaleme alınmış bir yazı
ancak bir tavsiyemiz var sevgili yazar dostumuza
Edebiyat defterini ihmal etmeyin biraz zaman ayrırsanız sizi seven ve özleyen dostlarınıza büyük iyilik yapmış olacaksınız...
kutlarım efendim
adınızca sevgilerle kalınız hep...
Sevgi Salman
Canı cehenneme demek o kadar kolay ki, dillerin kemiği olsaydı keşke...
Sevgi ve saygıyla üstad
Halillere güven mi olurmuş? Her mezarlık ziyaretinden sonra cebinden tarağını çıkartıp bıyığını düzeltir Haliller. Ola ki yolda bir hatuna rastlarım diye...
Her zamanki gibi başarılı bir anlatım. Öykülemeniz güzel. Türkçeyi kullanışınız da öyle. Tebrik ediyorum. Sevgiler.
Sevgi Salman
Sevgilerimle kardeşim
Sık sık yazmak yerine, arada bir yazmak.... Ama yazıncada böyle yazmak... Okuyanları günlerce etkisinden kurtarmamak...
çala kalem değil, işte kalem dedirttirmek...
Kutlarım sevgi hanım...
Selam ve Sevgiyle....
Sevgi Salman
Sevgi ve saygımla...
Sevgi'ciğim içim ürperdi.Ne kadar anlatımın kuvvetli.. Olay çok üzücü. Keşke yaşanmasaymış. Kutluyorum canım. Sevgilerimle...
Sevgi Salman
Sevgilerimle canım
Silah ve onunla oyun olmayacağı gerçeği, bir kez daha gözler önüne serilmiş.
Sevgi'ciğim çok başarılı bir kalemsiniz, sık yazsanız sizi okumak keyif veriyor.
Anlatılanların yaşanmış olması çok acı.
Tebrikler, selam ve sevgiler.
Sevgi Salman
Sevgilerimle
Bir solukta okudum. Bu kalem,oldukça güzel yazıyor.
Fazla uzak kalma...Meraktan çatlayacaktım neredeyse.
E,yaşam böyle işte!..Ölenle ölünmüyor derler ya doğru.Ne yapsın adamcağız,bekar kalsa olmayacak;evlenmiş.Ama içinde hala ölüp giden eşinin sevgisi vardır.
Köy yerlerinde böyle görünmez kazalar oldukça yaygın.Konuyu en ince ayrıntısına dek işlemişsiniz.Tebrikler...
ayhansarıkaya tarafından 12/27/2010 8:22:09 AM zamanında düzenlenmiştir.
Sevgi Salman
Çok teşekkür ederim. Sevgim saygım çokçadır...
Sevgi Salman
Sevgim, saygım çokça...
"Yaşananlar gerçektir" demişsiniz ya? Demeseydiniz bile etkisi değişmezdi yazınızın. Ve tabi ki, muhteşem anlatımınızın.
Silahlar ve yaşananlar üzerine fazla konuşmak istemiyorum. Lafı uzatmaktan başka bir işe yaramaz. Onun yerine bir kez daha okumak istiyorum, öykünüzü.
Teşekkür ediyorum. Sevgiler, yüreğinize. Saygılar, kaleminize.
Sevgi Salman
Yüreğininze sağlık Eser Hanımcığım sevgilerimle...