- 3158 Okunma
- 10 Yorum
- 0 Beğeni
MERHABA ARKADAŞIM..
Merhaba arkadaşım,
Dün, anneme gittim. Seni sordu. O zaman fark ettim ki, görüşmeyeli uzun zaman olmuş. Anneme; “ Bilmiyorum “ demek, ağır geldi.
Aklımda seninle, eve geldim. Ortalığı toparlarken; seninle konuştum. Yemek hazırlarken; seninle konuştum. Bu monolog, akşam oluncaya kadar devam etti. İşlerim bitip de koltuğuma oturduğumda, hala seninle konuşuyordum.
Seninle dostluğumuz, oldukça eskilere dayanıyor. Birlikte büyüdük, aslında. Ailelerimiz, onca düşünce farklılıklarına rağmen, dosttular. Onların dostluğu bizde devam etti. Bu açıdan bakınca; dost olmamız, kaçınılmazdı.
Hani dedim ya; gün boyunca seninle konuştum diye? Aslında, sadece seninle konuşmadım. Seninle birlikte, bin bir düşünce geçti aklımdan.
Şöyle düşündüm, bakalım sen de katılacak mısın?
Bir çocuk doğar. Anne ve babası, ona bir isim verirler ve çocuk büyümeğe başlar. Çocuk büyürken, ailesinden bazı şeyler öğrenmeye başlar:
Dokunmaması gereken eşyalar vardır. Bunlara “ Cız” denir.
Yaramazlık; “ Hıı! Seni seni “ diye adlandırılır.
Yürürken çarptığı eşyalar: “ Hadi, dövelim” dir.
Sessiz olması gereken yerlerin ismi: “ Şişşşttt “ tir.
Çocuk, ailesinden, sadece bunları öğrenmez. Çocuk, ailesinin, yaşam şekli ve yaşam düşünceleri ile birlikte büyümeğe başlar. Ailenin, hayata bakışı nasılsa çocuğun penceresi de aynı – aynı olmasa da benzer – olur.
Çocuk, yetişkin olup da evin dışına çıkmaya başladığında; kendi ailesinden öğrendiği hayata uygun, arkadaşlar edinmeye başlar.
Hatırlarsan; genç kız olduğumuz zamandan itibaren, dış hayatımızda, kopmalar yaşamaya başlamıştık. Eskisi gibi, yapışık kardeşler değildik, artık. Birlikte olduğumuz zamanlarda da, daha çok, tartışıyorduk. Birbirimizin düşüncelerini eleştirir olmuştuk.
Tüm bu olumsuzluklara rağmen, kopmuyorduk – kopamıyorduk.
Üniversite dönemine geldiğimizde ise sen, sağ’a yürüdün. Ben, sol’a.
Şimdi düşünüyorum da; Sen, benim ailemin çocuğu olsaydın. Ben de, senin ailenin çocuğu olsaydım. Değişen ne olurdu? Sadece özneler yer değiştirirdi. O kadar.
O kadar mı? Bu kadar basit mi? Bence, değil. Bundan daha derin bir şeyler var ortada.
Bu, şunu gösteriyor ki; sen ve ben, kendi öz düşüncemizle kabullendiğimiz bir hayatı savunmadık, karşılıklı. Sen ve ben, bize öğretilen yaşam şekillerini savunduk. Bize öğretilen doğruları korumaya çalıştık. Birbirimize karşı, inatla, savunduğumuz doğrular; ailelerimizin doğrularıydı.
Tartışanlar, sen ve ben değildik aslında. Gizli öznelerimiz olan ailelerimiz di.
Her neyse, çok derin bir konu bu. Zaten böyle, tek başına, konuşmanın da bir keyfi olmuyor. “ Kendim söyledim, kendim güldüm” der gibi bir durum.
Seninle kopuş sebebimize gelelim.
Çok zaman önce, sen de hatırlarsın, biri ile sorun yaşadığımda ve uzaklaştığımda; kendimi perişan ederdim. “ Ben, ne dedim de kırıldı? “ ya da “ Ben, yanlış ne yaptım? “ veya “ Neden benden uzaklaştı? “ Günlerce sızlanır dururdum. Sonunda da arayan yine ben olurdum. Haklı olduğuma bakmadan özür diler, arkadaşlığımızı kaldığımız yerden devam ettirirdim. Sen de bana kızardın.
Haklıymışsın. Keşke daha fazla kızsaydın da, değişime o zamanlarda başlasaydım. Ama şunu bil ki; değişimimin ilk temel taşı sana aittir. Tabi ki gün gelip de o taşın, sana yöneleceğini sen de ben de bilemezdik.
Seni aramıyorum. Sen de beni aramıyorsun.
Bir yönüyle, acıtıcı bir duygu. Değersiz hissettiren bir duygu. Sanırım, sen de aynı şekilde hissediyorsun ki, aramıyorsun.
Geçtiğimiz günlerde, Paul Auster’in bir sözünü okudum:
“Aramayacaksın kimseyi, olması gerekenler zaten yanında. Ve yanında olmayıp gidenler; ne aklında olmalı ne umurunda.”
Umurumda değilsin, diyemem. Aklımda değilsin, hiç diyemem. Diyemediğim için de sana bu mektubu yazıyorum.
Umurunda ve aklındaysam; beni ara.
Sevgilerimle.
Eser Akpınar
19.12.2010
İzmir.
YORUMLAR
Umurunda ve aklındaysam; beni ara.
Sevgili arkadaşım, gözden ırak olan gönülden ırak olmamalı. Göz görmese bile gönülden çıkmıyor ki insanın sevdikleri. Yıllar geçse bile dünmüş gibi, anılar ufak bir düşünceyle gözümüzde canlanıyor. İşte o vakit kim arasın demeye fırsat vermeden acaba biz arayamazmıyız? Yazın akıcıve düşündürücüydü ve her zamanki gibi titiz bir emek ürünü.
kutluyorum...
sevgimle...
Eser Akpınar
Teşekkür ediyorum Emine. Sevgiler, selamlar.
çok iyi anlıyorum Eser arkadaşım seni..
Zira bende bu dertten muzdaribim.
İlişkilerim o veya bu şekilde kopmuş dostlarımı çok arıyorum..
ama galiba o eski heyecanı tam hissedemiyoruz..
sevgimle öpüyorum güzel kalemi.
Eser Akpınar
Teşekkür ediyorum arkadaşım. Sevgiler yüreğine.
Yiğit bacım... Vefalı bacım... Dost bacım... Sizin yazılarınız emin olun beni dinlendiriyor... Veee unuttuğumuz bir çok gerçekleride hatırlatıyor...
Selamlarımla....
Eser Akpınar
Büyük bir titizlikle yazılmış aklın düşünme sınırlarına net dokunan iyi bir çalışmaydı....
tebrikler...
Eser Akpınar
Benim de böyle bir dostum var ve şimdi şuanda benden çok uzakta yaşıyor ve kendisi kanser hastası. Ara ara kendini dünyaya kapatıyor. Ulaşamıyorum. Telefonla arıyorum açmıyor. Önceleri çok üzülüyordum fakat ben elimden geleni yaptım ve üzülmüyorum artık. Yalnızlığı kendi seçti. Onun seçimine saygım var. Çok güzel bir paylaşımdı. Ama onu çok özlüyorum. Canı isterse arıyor ama.
Eser Akpınar
Teşekkür ediyorum arkadaşım. Dostun dostuna şifalar diliyorum. Sevgilerimle.
Yazınızı okurken düşündüm, haklı olduğunuz o kadar açık ki.
Her zaman istisnalar vardır, kuralları bozan.Her çocuk yetişirken ailelerinin yönlendirmesiyle şekillenir, hayata hazırlanır.
Ben de şimdi düşünüyorum da lise yıllarında, yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmeyen arkadaşlarla, bir şekilde kopuşumuzu, üzülerek andım.Kimimiz evlenerek, bazılarımız uzaklara giderek...
Halbuki hiç ayrılmayacağımıza öyle inanırdık ki...
Yazınızı hüzünlenerek okudum.
İnşallah mektup sahibine ulaşır.
Selam ve sevgiler.
Eser Akpınar
Çok teşekkür ediyorum. Selamlar, sevgiler.
Dostlukların kalıcı olanları var mıdır? diye düşünecek olursam;
"tabiki vardır. " diye yanıtlarım.
Ama dostlarımız her zaman yanımızda olacak diye bir kaide de yok. Uzakta olmaları,fazla bir şey değiştirmez bence.Sonra öyle değişiklikler oluyor ki hayatta; "dostla" bir araya gelmeyi bırak,telefonla hal hatır bile sormaya zamanın olmuyor ya da başka sıkıntıların ön plana geçiyor.
"Dost dost nicesine sarıldım,benim sadık yarim,kara topraktır."
Selam ve saygılar efendim.
ayhansarıkaya tarafından 12/19/2010 2:29:11 PM zamanında düzenlenmiştir.
Eser Akpınar
Selam ve saygıyla.
Akıcı ve güzel bir yazı Eser Hanım. Kutlarım.
İçerik olarak da düşündürücü.
Pek çok şeye katılmakla birlikte bir şeyi de konuşmak gerek.
Herkesin ailesi bir fikir sahibi olacak kadar eğitim görmemiş. Yani herkes ailelerine göre fikir geliştirmiş olamaz.
Hüseyin Nihal Atsız en koyu Türkçüdür. Oğlu yağmur'u Allah affetsin.
Kişiler mutlak olarak tek yerden eğitilmediler.Aynı cemaatten insanlarda dahi fikirler farklılaşabilir.
Emeğine sağlık. Fikir jimnastiği yaptık.
Selamlar.
Eser Akpınar
Saygılarımla.
Özenle yazılmış bu güzel mektubun çok da önemli mesajları var :
'' Bu, şunu gösteriyor ki; sen ve ben, kendi öz düşüncemizle kabullendiğimiz bir hayatı savunmadık, karşılıklı. Sen ve ben, bize öğretilen yaşam şekillerini savunduk. Bize öğretilen doğruları korumaya çalıştık. Birbirimize karşı, inatla, savunduğumuz doğrular; ailelerimizin doğrularıydı. ''