Hayatın İçinden Notlarım -3-
-Kendini Arayış-
Güz mevsiminin son yağmurları, penceremin camından usulca akıp gider…Kasım ayının nasıl geçtiğini, hastalandığım zamanlarda pek anlayamadım.Ama bu zaman aralığında yüreğim bir an boşluğa düşer hissettim.Hayat muson yağmuru kadar kıyılarıma vururken öfkeli ve şiddetli bir biçimde, ben fırtınaya karşı yol almaktan vazgeçmedim.
Her vazgeçiş, yüreğini bıraktığın yerde kaybediştir. Kaybettiğin her anın, gözlerinin önünde erirken her bir yerde parçalarını bırakarak yok olur insan…Savaştan bedenin sağlam çıkarken, yüreğin paramparça kesilir ıssız bir yerde.
Beklentilerimizi, akıntıya bıraktıkça kendimizi nerede bulacağımızı kestiremeyiz, salıverilmiş düşünceler terk edip kaçışır dört bir tarafa. Rotasını belirlemeli, yelkenlerini rüzgâra göre ayarlamalı, okyanusu kaybedeceğim diye endişeye kapılmamalı, arkasına bakmadan yol almalı; yüzünü geriye çevirdiği an, kırık-dökük kalmış güzel anıların acısını izlemekle, yerine çakılmış bir vaziyette, mırıldandığı sözcükler dudaklarından bir kar tanesi şeklinde yere düşer.Öyle sonu olmayan bir derin uçurumda bulur ki kendini, tam bulunduğu yer hayallerinin gerçekleşeceği yer / sanırken, çölün ortasındaki serapla uyanırsın.
Oysa, dünya bir aldatılıştan süregelen bir durumu gözler önüne sererdi.Ayağımıza takılan her çelme, her geçen gün yere daha sağlam basmamıza neden olurdu.Kusursuz insanlar haline gelemezdik, huylarımızı değiştiremezdik ama hayatta herkese öyle güzel bir etki bırakırdık, ki onlar seni unutsa bile ruhun huzur bulurdu cennetin derinliklerinde…
Zamanla yabancılık çekersin yaşadığın şehirde…
Düşünürsün; “ben doğru yerde miyim? yoksa labirentin içinde kendimi kaybetmiş bir insan olarak olarak mı yaşıyorum?.” dersin.Çeşitli fikirlere, bilgilere kulak vererek, kendini arayışa geçersin.Kalbin zamanla köreldiğini hissedersin, halbuki yüreğinin ışığı aydınlatırdı tüm ruhunu…
İnsanlara olan güveninin yitirirken, onlara hal hatır sormaman bile senin hatalı olduğunu gösterirdi. Bilmezler ki menfaatleriyle insanlar kapına dayanır.
İkiyüzlü şekilde hareket edemezsin.Bu kişiliğinden öte sahte bir davranış olurdu.Onların yüzüne sahte gülücük fırlatsan bile, yüreğin sineye çekilip ağlardı gizli kalp kapakçıklarında..Palyaçolar gibi gülerek ağlamayı beceremezdik.Yaşamın bir perdelik sahnesinde, tiyatro oyuncusu kadar rolümüzü iyi oynayamazdık, hep bir yerlerden açık verirdik.
Hatalarla dolu sınavda kimse tolerans tanımazdı.Kanaat getirmezdi bencil duyguların arasında.Çaresiz gözlerle bakınırsın yalnız başına, gökyüzündeki ay ışığına durup son olarak Tanrı’nın merhametli kollarına sığınırsın…