- 957 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
EBUBEKİR EROĞLU’NUN ‘ÇALKANTI VE DALGA’ ADLI KİTABI ÜZERİNE
“Bu kitap,(“Kısım” olarak ayrılmış) iki ana bölüm ve bir çıkma’dan oluşuyor. “Çıkma”, bütün süreçleri kapsayan ama son şekillenmeyle ortaya çıkmış toplu görünüme ilişkin nottur, esas olanın hareketine, düşlerine, aklına ve ruhuna ışık tutar; çıkma, derkenardır. Birey, kendiliğinden değil, imgelemi dolduran çok yönlü ilişkilerdeki gelişmenin eşliğinde oluşur ve her zaman göründüğünden ve hakkındaki tanımlardan daha karmaşıktır. Tanımak ve çözümlemek amacıyla pek çok bağlamda ele alınabilir bu karmaşık varlık. Bu bağlamda hiçbir yöntem, doğrudan müşahadenin yerini tutamaz. Bu kitapta, kimi bilgilere, ama aslında doğrudan müşahadenin imgelem üzerinde bıraktığı izlenimlere bağlı, “Dalga” ve “Çalkantı” olarak nitelenmesi uygun, iki süreçte serbestçe gezintiye çıktık.” der Ebubekir Eroğlu kitabının önsözünde ve okurunu son derece derinlikli ve nitelikli bir gezintiye çıkarır. Ama bu gezinti, sarp bir yokuşu tırmanışı, ama bir o denli de keyifli bir tırmanışı içinde barındırıyor.
Kitap, on bölümden ve toplam kırk denemeden oluşuyor. Ancak, bu denemeler, birbirinden bağımsız değil, tam aksine hepsi birbirine içten içe gönderme yapan ve birbirini açımlayan türden. “Dalga” kısmı ilk toplumlardan beri, içinde insanın oluştuğu ve insanlığın sürekli olarak etkisi altında bulunduğu değişmez insanî hâlleri ele alırken, “Çalkantı” kısmı bireysel olanın geniş ölçekte toplumsal olanda tezahürlerini toplumsallığı odağa alarak inceliyor. İlhamî notlar olan “Çıkma” kısmı ile kitabın sezgisel arka planı sunuluyor.
‘Birey üzerindeki vurgu, biriciklik kazanmak hevesini körükledi, insaniyetin ortak niteliklerine sahip olma çabası engellendiği gibi somut ortamda biricik olmak adına insaniyetin ortak özüne erme özlemi bastırıldı, gizlendi. Başkalarıyla ilişkiyi sürdürme kapasitesi tehlikeye girdi. Diğerkâmlık eskidi. Bunun verdiği rahatsızlıkla edebiyatta özne ile nesnenin ortak noktalarını arayan eğilimler belirdi. Yirminci yüzyılın ilk yarısında görülen bu eğilimler bir tür romantizme dönüşü andırıyor; ama değil.’ diyen yazar, okurunu pasif bir okuma eylemiyle baş başa bırakmıyor, tam tersine okurunu her daim aktif tutuyor. Okurunun herhangi bir konuda daha önce kafa yormadığını çok iyi bildiğini hissettiren yazar, ele aldığı kavramı kılı kırk yararcasına bir titizlikle ilmek ilmek işliyor. Bu işlemede okurun zihni sürekli açık olduğunda, okuma eylemi içinde herhangi bir sıkıcılığa meydan vermeden keyifle tamamlanmış oluyor. Ele aldığı her kavramı okuruyla konuşuyormuşçasına yazan Eroğlu, okuruna derinlikli ve geniş bir bakış açısı kazandırmış olmanın gönül rahatlığıyla okurdaki algı düzeyinin çıtasını daha da yükseklere çıkarmanın endişesini ve gizemini taşır hep: ‘Yazarın bütün yazdıkları kendisi değildir, ama kendisindendir; çünkü o sadece kendisine geleni yansıttığında bile zihinsel temas halinde bulunduklarını ve kendisinde olanı yazmıştır.’
Eroğlu, Ben Olmak, İnsan Olmak ve Olgun Olmak bölümlerindeki denemelerle insana ilişkin Teklif, İrade,Beni Bütünleyen Öteki, Geç Kalan Birey, Dokusu Bulanık Birey, Medya İnsanı,… gibi önemli kavramları açımlayan ve yerli yerine oturtan düşüncelerini ortaya koyarken; Algılanan Çevre, Asaletin Sahibi, Toplu Halde Geçinmek, Bozulan ve Kurulan Düzen, Altüst Oluş bölümlerindeki denemelerle de topluma ve dünyaya ilişkin görüşlerini, çağından sorumlu müslüman bir aydın bilinciyle son derece titiz ve hata yapmaktan çekinen incelikle sunuyor okurunun beynine ve yüreğine: ‘Beri yanda, birey yeniden oluşmakta. Kendisini bu oluşumun içinde görenler, içerik derinliğinin biçimlenişi etkileme derecesine önem vererek anlamlar dünyasını hatırlıyor, entelektüel mirasa bir kere daha dönüyor. Türkiye, her şeye sıfırdan başlama duygusunu yaşamış kuşakların yabancısı değil. Batı’yı, tarihi, çevreyi, siyaseti, düşünceyi yeniden yorumlamak zorunda olduğunu hisseden insanlar var. Hakikatin tamlığı namına eksiklerimizi görmemizi isteyen ödev duygusu bastırıyor. İnsanlığa ve kendini yakın bulduğu insanlara hizmet edebilmek için, küreselleşmenin içeride önümüze koyduğu sıradanlaşmaya ve yaşamı savunma yolunda başvurduğumuz ve başvuracağımız değerlerin aşınmasına karşı yeni kapıların yeni bireşimlerin bulunması gerekiyor. Teorik ifadelerin yararı ve doğruların bilgisiyle elde edilen güç bir yana; öznenin inşası yolunda yaşanmışlıkların birikimiyle, özgün deneyimlerin kazanımlarıyla yürüyen insana ihtiyacımız artıyor. Çünkü her zaman olduğu gibi bugün de diyecekleri önem ve değer taşıyanlar, kişisel deney sahibi olanlardır.’
Bilinçli ve sorumlu her insanın yaşadığı çağa ve dünyaya ilişkin yol haritasının önemli kilometre taşlarını tanıması, en azından onların farkına varması kaçınılmaz bir gerçeklik olarak önümüzde dururken, işte tam bu aşamada Çalkantı ve Dalga’nın önerdiği ve açımladığı, dahası aydınlattığı kavramlara aşina olması çok önemli bir gerekliliktir bence.
( Dalga ve Çalkantı, Ebubekir Eroğlu, Timaş Yay.,İst. Eylül 2008 )
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.