ŞEHİDİN RUHUYLA YAZIYORUM
Çok rahat yazacağım bu gün. Şehidin ruhuyla yazacağım. Sizde bilirsiniz ki hepimizin evinde bir şehit vardır. Hepimizin evinde belki İstiklal Harbi, belki Çanakkale şehidi, belkide Sakarya Şehidi yatar. Hepimiz şehit oğlunun oğluyuz. Çok rahat yazacağım bu gün, şehidin ruhuyla yazacağım. Çünkü şehitler acıyı da hisseder, tatlıyı da, onlar hayattadırlar ama bizler fark edemeyiz. Şehitlere tekrar dünya ya gelme fırsatı verilse yeniden şehit olmak isterler. Şehitler yüreklidir, korkusuzdur, şehidin ruhuyla yazacağım bu gün.
Elbisemizde bir damla kan olduğu zaman namaz kılınmıyor da, şehidin kanlı naaşı musalla taşına gelince namazı kılınıyor. Melekler “Yarabbi şehit yatıyor burada, elbisesini çıkaralım” dediklerinde; kâinatın Rabbi “olmaz” diyor. “Şehidimin yarası acır, Rabbiniz şehidinizin feryat etmesine dayanamaz, bırakın elbisesi kalsın” diyor. Melekler “ Yarab bari elbisesini çıkartmıyorsun, üzerine bir su dökelim kanı temizlensin” dediklerinde, yine kâinatın halikı “Olmaz! Şehidimin yarasına su kaçar, bırakın ben ahirette o kanı gül suyu yapacağım” diyor.
Rabbimiz şehitleri aziz ediyor. Rabbimizin şehitlerimize şefkati sonsuz, onları Cennetle müjdeliyor. Peki, siz nasıl aziz olursunuz bu hayatı sürdürürken onu biliyor musunuz? Şehidin ruhuyla yazacağım, çok rahat yazacağım bu gün. Bakın bu yazıyı, inanan da inanmayan da okuyacak, aylar öncesi günler boyunca bazı yerel gazetelerde menfi yorumlar atanlarda okuyacak, müspet yorumlar atanlarda okuyacak. Bu yazıyı okurken; “karşımda olsa da şunun bir boğazını sıksam” diye düşünende okuyacak, aynı fikirde olanda okuyacak. Çok rahat yazacağım bu gün.
Dünya haçlıları Siyonizm, bu gün bir avuç milletle dünya ya hükmetmeye çalışıyor. Kim bu İsrail, Yahudilerin sonradan kurduğu ve vaat edilmiş topraklar için çaba harcayan bir kabadayı millet. Ama adamlar haklı kendi inandıkları gibi yaşayıp, kendi inandıkları Din’in vaatlerini gerçekleştirmek istiyorlar. Günlerden beri dışardan menşe-iliymiş gibi konuşan bizim bazı embesiller hani sözde kıyas yapıyorlar ya. İsrailin yardım gemilerine çıkartma yapmasına haklılık payı olarak, “siz israil’den böyle bir yardım gelse, İskenderun limanına yanaşsa ve sözde güneydoğuya yardım etmek adı altında pkk’ya yardım etse müsaade eder misiniz” diyorlar ya. Bende buna istinaden şu kıyası yapıyorum. Bizler sözde %99’u Müslüman olan bir ülkenin insanları olarak, bizim kutsal topraklarımıza girmek isteyenlere bırakır mıyız oraları? Elbette hayır. O zaman İsrail davasında haklı. Bunu niçin diyorum. Dedim ya çok rahat yazacağım bu gün, şehidin ruhuyla yazacağım. Kimseden çekindiğim filan yok.
Hadi İsrail İsrailliğini yapıyor, birinci aşama bu; bizim gazetecilere ne oluyor? İşte bu bağlamda şuna değinmek istiyorum. Bakınız İrlandalı yazar James Joyce, gazeteci için ne diyor: “Kalemin bir kaldırım taşından bile güçlü, saldırmak içinse bir sapan kadar etkili olduğunun kamuoyunca keşfedildiği an, talihsiz bir gündü. Gazeteciyi böylece bulup ortaya çıkardılar, yetiştirdiler ve sonunda onu kendilerinin yüksek ücretli hizmetçisi yaptılar” Demek ki neymiş? Gazetelerin ve bazı gazetecilerin çırpınışının sebebi boşuna değilmiş.
Hadi bunlarda israilin uşaklığını yapıyor ve yukarıda belirttiğim bir getirimleri var. Peki, bizim insanımız ne yapıyor? Sırf şahsi bir takım hırsları uğruna, siyasi farklı görüşleri uğruna, bu insani yardım gemisinden yola çıkarak birçok insanı karalıyorlar. Ülkemizde uydurma o kadar şehit var ki, yok basın şehidi, yok devrim şehidi. Bütün bunlara göz yuman zevatı kiram, şimdi kalkmış Gazze’ye insani yardım amaçlı gemiyle giden ve orada bir dava uğruna canlarını veren vatandaşlarının şehit olup olmadığını tartışıyor. Şehitlik mertebesi konseyi olmuşlar, hâşâ şehitlik nişanını sanki onlar veriyor. “Güneydoğudaki şehitlerimize hiç bu kadar ilgi gösterilmemiş miş”, bak sen! Güney doğudaki şehitlerimize kurşun sıkanlarda aynı eller değil mi? Ne zamana kadar beklenecekti? Üstad Necip Fazıl bir beytinde;
“Surda bir gedik açtık mukaddes mi mukaddes
Ey kahpe rüzgâr artık ne yandan esersen es... “ Diyor.
Surdaki bu gedik açıldı. Şimdi merak ediyorum. Biz bir milletiz kederde tasada sevinçte kıvançta bir olmalıyız. Bu gün ALLAH göstermesin bir savaş olsa ve başkomutan olan Ülkenin en başındaki cumhurbaşkanının emirleri, talimatları savaştaki sevk ve idaresi bir siyasi görüşten geliyor diye hiçe mi sayılacak. Önemli olan Türk milletinin bölünmez bütünlüğü mü, yoksa birkaç eblehin siyasi hezeyanları mı?
Çok rahat yazıyorum, şehidin ruhuyla yazıyorum. Şimdi ben Gazze’ye gitmiş ve orada canını vermiş vatandaşlarına çifte standart uygulayan, onları hiçe sayan, hala israille bir anlaşma içinde olduğumuzu düşünen, hatta bunu “siyasi bir danışıklı dövüş” diyecek kadar küçülen zavallı sürüsüne ne diyeyim?
Bıçak soksan gölgeme
Sıcacık kanım damlar.
Gir de bir bak ülkeme
Başsız başsız adamlar… (N. Fazıl KISAKÜREK)
Diyerek mi cevap vereyim. Yoksa yine Üstaddan,
Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek
Siz hayat süren leşler sizi kim diriltecek… (N.Fazıl KISAKÜREK)
mi diyeyim? Ne diyeyim?... Her ağlayışımızda yağmur yağarken, efkârımız göklerden bulut sağarken, düşen her damlada gözyaşımız varken, şehitlerimiz sizlere ancak şunu derdi. “Utanmıyorsunuz değil mi?”