- 672 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
KORKMAYIN ATIN ASANIZI
Asa kelime olarak güç-destek demektir. Toplumda genellikle yaşlı insanların yürümelerine yardımcı olduğu sopa olarak anlaşılır. Bu algı yanlış olmamakla birlikte kelimeyi açıklama dayeterli değildir. Hayattaki, toplumdaki her türlü gücümüz (fikri-maddi) bizim için bir asadır.
Kur’an-ı Kerim’de asa kelimesi Musa (as)’ın kıssalarında sıkça karşımıza çıkar. A’raf suresi 107. ayette mealen:
“Bunun üzerine Musa asasını attı, birden korkunç bir ejderha oluverdi.” buyrulur. Yine Araf suresi 117. ayette mealen, “Biz de Musa’ya şöyle vahyettik: Haydi at asanı, bir de ne görsünler, asa onların ortaya koyduklarını yalayıp yutuyor.”
Şuara 32 ve 45. ayetlerde de sıra ile mealen, “O da asasını attı, bir de ne görsünler korkunç bir ejderha oluvermiş.” “Musa asasını attı, onların hüner olarak ortaya getirdiklerini yalayıp yutuyor.” diyerek konuyu net ve anlaşılır bir şekilde ortaya koymuştur.
Demek ki toplumdaki asa anlayışı, ayetlerin de ışığında bakarsak, ayetleri anlama noktasında yetersiz kalır. Ayrıca ayetlerdeki ejderha kelimesi ve ejderhanın yalayıp yutması da işin farklı bir boyutu değil midir? Ejderhanın yalayıp yuttuğu nedir, neyi ifade eder? Şanı Yüce Allah birçok ayetinde, ayetleri döndere döndere anlattıklarını ifade eder. Dolayısıyla Kur’an-ı Kerim kendi kendisini tefsir ettiğini anlatır.
Gücümün yettiği kadar, ben de bundan yola çıkarak asa olayını yine Kur’an-ı Kerim’in kısa suresi olan Asr suresi ile anlatmak istiyorum.
1-Asra andolsun ki.
2-İnsanlar ziyandadır.
3-Fakat inanıp salih amel işleyen, hakkı ve sabrı tavsiye edenler bundan müstesna.
Demek ki; Allah (cc), ziyana uğramamanın yöntemini sıra ile bu kısacık surede vermiş oluyor. Burada hakkı ve sabrı tavsiye etme işi yukarıdaki asa olayının kendisidir. Her peygamber gibi Musa (as)ın da yapmış olduğu budur ve bunu yaparken nerde ve hangi durumda olduğuna bakmaz.
“Nerde olursanız olun yönünüz kıble olsun’’ ayeti gereğince her durumda hakkı söyler.
Oysa karşısındaki Firavun’dur. Buradan şunu rahatlıkla anlarız; Hakkı söylerken Musa (as) karşısında Firavun da olsa korkmuyor. Bu korkmamanın ya da cesaretin sebebi haklı durumda olduğu içindir. İnsanlar hangi durum olursa olsun, eğer haklı ise hakkını ortaya koymalıdır. Hakkını alıp almayacağı ayrı bir konu. Ancak Allah (cc) kendimiz ya da başkasının hakkı olsun her durumda hakkı ortaya koymamızı ister. Her mümine de bu davranış farzdır .
Cesaretin nerden geldiği konusunda şu gerçek bir örnek teşkil eder. Kurt köpeğe göre yabani-vahşi bir hayvandır. Doğası gereği cesur ve güçlü iken köpek evcilleştirilmiş sosyal bir hayvandır. Kurt sürüye saldırdığı zaman bunu gören köpek cüssesine bakmaksızın kendisinde inanılmaz bir cesaret hisseder. Bunun sebebi ise köpeğin kendisini haklı gördüğü içindir ve bir nevi kurda haddini bildirmek ister. Oysa kurt güçlü ve vahşi olduğu halde kaçma gereği duyar çünkü haksız olduğunu köpek saldırarak kurda hissettirir. Buradan şunu rahatça görebiliriz, eğer köpek haklılığını ortaya koymaz ise kurt haksızlığını anlayamaz ve sürüden kuzuyu kapar ve yer. Sosyal hayatta da böyledir; hakkı ya da hakkını aramazsan haksızların ortaya çıkmasına sebep olursun ve bundan bizi Allah (cc) sorumlu tutar. Kim haklı ise Allah (cc) ona haklılığını ortaya koyma gücünü vermiştir. Kim Allah’ın vermiş olduğu bu gücü kullanmaya yanaşmaz ise vebal işler. Yani ortaya çıkmış bir fitne-haksızlık durumunda vebali sadece zulüm yapana değil, zulme izin verene de yükler. Bundan dolayıdır ki Allah (cc)’ün yardımı söz konusu değildir. En azından ortaya koyacaksın haklılığını, sonra Allah’tan yardım isteme hakkın doğsun. Bu anlamda baktığımızda, “Allah (cc) hep haklının yanındadır” sözü de doğru olmakla beraber tam anlamıyla yerli yerince bir söz olmaz. Bunun yerine;
“Allah (cc) daima haklı olup haklılığını ortaya koymak isteyenin yanındadır’’ demek daha doğru ve eksiksiz bir ifade olur. Yani Musa (as) gibi asasını atana yardımcı olur. Bu O’nun kesin vaadidir ve bu şekilde yardımı söz konusu olur.
İslam dini, yeryüzü nimetlerinin kullanımının eşit paylaşımı ve kula kulluğu kaldıracak bir netice almak için vardır. Kula kulluk, ancak ve ancak hakkı tavsiye etmekten, korkmadan hakkı söylemekten, Musa gibi asayı korkmadan ortaya atmak ile son bulur. “Yoksa Allah’tan değil onlardan mı korkuyorsunuz?” ayetinin de özü budur.
Eğer ailemizin, kendi yaşadığımız toplumun, sonrasında dünyanın, adil ve barış içinde yaşamasını istiyorsak hakkı tavsiye etmeliyiz, asayı ortaya atmalıyız, kısacası sadece Allah’tan korkmalıyız. Aksi halde bize dokunmayan yılan bin yıl yaşamakla kalmayacak bizi de yutacaktır. Yoksa ne Hak gelir ne de batıl zail olur. İslam dininin yeryüzündeki varlığı, ancak asasını ortaya atanların sayıları ile orantılıdır.
Hz Ali (ra), “Zalimin zulmü, mazlumun izin verdiği kadardır’’ diyerek sözün özünü ne güzel ifade etmiştir.
Allah (cc) hükümlerinin dünyada uygulanması için bizleri halife kıldı. Eğer şu an toplumumuzda önemsiz gibi görülen bu önemli görevi üstlenmesek Allah’ın vaadi gereği üstlenecek bir topluluk gelecektir yerimize ve kaybedenlerden olacağız maalesef. Fakat bu konuda, hakkı tavsiye -asayı ortaya atma- konusunda çaba yok ise, Yüce Yaratıcı asayı kendisi atacak değildir. Aksi halde halifeliğimizin anlamı kalmaz.
Allah (cc.) söz konusu olan kendi dini de olsa torpil geçmez geçmeyecektir.
CÜNEYT TAŞOĞLU