Maharet doktorda mı, ilaçta mı?
Karanlık ve karamsar görüntüsü olan bir sonbahar gününde, ağrıyan boğazımı doktora göstermek üzere, insanın ilaç kokusunun genzine kadar nüfuz ettiğini hissettiği bir hastaneden içeri girdim. Kayıt işleminden sonra bekleyen kalabalığa karıştım. O kadar çok insan vardı ki duvarlardaki tabloların çok az bir kısmı görünebiliyordu. Ben henüz duvarlardaki tabloların tamamına bakma fırsatı bile bulamadan sıra bana geldi. Hayret! Bu ne hız? Doktorla görüşmek ve ağrıyan boğazımı göstermek için içeriye girdiğimde önce bu hayretim arttı, ancak muayene sonrasında hiç de taaccüp edilecek bir durum olmadığını anlayabildim.
Herhalde kendisine şaka yapmak için 1 Nisan’ı bekleyemeyen bazı arkadaşları, kendisini koltukla ayrı görebildikleri bir sırada koltuğuna kuvvetli bir yapıştırıcı dökmüş olacak ki hiç yerinden kıpırdamadan saatlerce oturabilen doktoru fark edince hayretim iyice arttı. Çünkü başka doktor yoktu. Bunca hastayı hiç yerinden kalkmayan tek bir doktor mu muayene etmişti? Ancak, Doktor Hanım, bir röntgen cihazını andıran gözleriyle beni süzdükten ve tekrar kafasını eğip benim onca yıl okullarda aldığım okuma eğitimime rağmen sadece birkaç harfini okuyabildiğim, pardon tahmin edebildiğim yazıyla birkaç ilaç ismi yazıp reçeteyi bana uzatırken “sıradaki” diye seslenmesiyle bu hayretim geçecekti. Beni muayene etme süresi olan 30 saniye içerisinde, Doktor Hanım’ın onca maharetine rağmen ben sadece iki kelimeden oluşan tek bir cümle söyleyebilmiş ve “Boğazım ağrıyor” diyebilmiştim. Oysa bunda şaşılacak çok bir şey olmamalıydı. Sonbahar olduğu için soğuk algınlığı oranı artmış ve buna karşılık kullanılacak ilaçlar da belliydi. Doktorun zaten bildiği şeyleri hastanın uzun uzun sıralamasına hiç gerek yoktu ki. Hem onca insanın bir an önce muayene edilmesi ve kendilerine ilaç yazılması gerekiyordu.
Reçetemi alıp hastaneden çıkınca, Avatar filmindeki esrarengiz havası ve psikolojik ortamı olan Pandora’dan dünyaya çıkmış gibi hissettim kendimi. İlaç kokularının kokusu burnumdan gitmeden ve ben dünyaya tam alışmadan şu ilaç işini de halledeyim diye hastanenin hemen karşısındaki bir eczaneye girdim. Burası (hastanedeki kadar olmasa) da hatırı sayılır bir kalabalığa sahipti. Parasını verip ilaç torbasını alan ağır adımlarla dışarı çıkıyor, kapının önünde ilaçlarına hızlıca bir göz gezdiriyor ve yavaş yavaş hızlanan adımlarla uzaklaşıp gözden kayboluyordu. Çok sağlıklı görünen insanların bile ellerinde ilaç torbalarını görünce herkesin hasta olabileceği düşüncesine kapıldım. Çünkü bunların kalabalıklarda yürürken çarpıp geçtiğimiz ve sağlıklı gibi gördüğümüz insanlardan farklı hiçbir yanları yoktu. Farklı görünen tek yanları, ellerindeki ilaç torbalarıydı. Yoksa biz en ufak bir hastalıkta bile ilaç mı kullanıyorduk?
Sıranın bana gelmesini bekliyordum, ama bu hastanedeki kadar hızlı olmadı. Her içeri giren reçetesini uzatıp bir an önce ilaçlarını almak isteyince bir türlü sıra bana gelmek bilmedi. Beklemekle sıranın bana gelmeyeceğini anlayınca ben de aynı taktiği uygulamak zorunda kaldım ve elimdeki reçeteyi eczacıya uzatarak reçetemde yazılı olan ilaçları sordum. Eczacının reçeteye bakmasıyla ilaçları sıralaması arasında 2 dakika gibi kısa bir süre geçmişti ki ben ilaçların fiyatlarını sordum. Ücreti öğrendikten sonra ilaçları alamayacağımı söyledim ve kendisine teşekkür edip dışarı çıktım. Üzerimde söylediği rakamı ödeyecek kadar param vardı ama bu miktar bana biraz fazla gelmişti. Gerçi ben zaten ilaçları almayacaktım. Hastanede kaldığım sürece teneffüs etmekten dolayı fazlasıyla rahatsız olduğum ve 30 saniyelik bir muayeneyle teşhis edilebilen bir hastalık olduğunu düşündüğüm için bu hastalığı ilaç kullanmadan atlatabileceğim kanaati ağır basmıştı bende.
Benden öncekiler gibi ben de eczane önünde biraz bekledim. Tabii ilaçlara bakmak için değil... Birkaç defa derin nefes aldıktan ve hastanede kalmak zorunda olan hastalara, onların refakatçilerine ve bütün hastane çalışanlarına çok içten dua ettikten sonra oradan uzaklaştım ve maharetin doktorda mı, ilaçta mı olduğunu düşünerek minibüs durağına doğru hızlıca ilerledim.
YORUMLAR
Öncelikle geçmiş olsun diyorum. Bir ülkenin gelişmişliği ekonomisinin yanı sıra eğitim ve sağlıkla da çok yakın ilişkili.. Çok fazla hastaya karşın az sayıda doktor görevlendiriyorlar ve hepsini muayene etmek zorunda.. Çok yanlış bir uygulama aslında..
Ben de oğlumu boğaz ağrısı nedeniyle hastaneye götürdüm. Dediğiniz gibi o kadar kalabalıktı ki ve doktor bir taneydi. Süre uzadıkça oğlum "anne daha kötü olacağım sen bir limonlu ıhlamur yaparsın bana hadi gidelim" dedi ve eve döndük.. Aslında kayıt da yaptırmıştık ama bekleyemedik. Bol limonla geçirmeye çalışıyoruz. Hiç hasta olmamak lazım galiba..
Teşekkürler paylaşımınız için. Saygı ve selamlarımla..
ikram
En iyisi hasta olmamak, doğru :) ama hasbelkader hastalanıyoruz. Ayakta atlatabileceğimizi tahmin ettiklerimiz için bir şekilde idare edebiliyoruz. Ama Serpil Hanım'ın dediği gibi ya bizi hastaneye götüren sorun ciddi bir sıkıntının habercisiyse, o zaman ne yapacağız?
Değerli katkınız için teşekkürler... Bu arada birkaç yıl önceki bir hadiseydi bu. Şimdi iyiyim çok şükür.
Saygılarımla...
:) Otuz saniye... Süper, bence kartını almalıydın. Mucize doktor diye haber bile yapabilirdik. Levent Kırca'nın bir skecinde vardı. Doktor yirmişer kişi alıyordu. Kimin karnı ağrıyor diye soruyordu, el kaldıranlara ortak bir reçete veriyordu. Kimin başı ağrıyor diyordu, onlara da ortak bir reçete veriyordu. Seninki de ona benzemiş. :)
ikram
Güzel paylaşımın için teşekkürler...
Çok yaşa, hayırlı yaşa, ilaca ihtiyacın olmadan, sağlıklı yaşa inşaallah.
Saygılar...
Evet güzel bir yaziydi
Doktorlarin böyle hic hastasina bakmadan ilac yazmasi ne korkunc aslinda.
Allah göstermesin ama ya ciddi bir hastalik varsa.
Bence bu gibi doktorlari sikayet etmeli.
Yüreginize saglik
Saygilarimla
ikram
Katkınızdan, ilginizden dolayı çok teşekkürler...
Saygılarımla...