- 630 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Dilinde Aşk Vardı/ Yüreğinde İhanet-2 Bir Sevda Masalıydı Bizimki Bölüm-15
Bölüm 15
1
Bakırköy’de sahilde oturup denizi seyretmek, Martılara simit atarken Şirvan’la şeker helva yemek, Emir ağabeye yaptığımız ziyaretin üzerine çok iyi gelmişti. Deniz ablamın kapısını çaldığımızda saat neredeyse gecenin on’u olmuştu. Bizim geciktiğimizi görünce yemeğe beklememişlerdi. Bir şeyler atıştırdıktan sonra Şirvan anı defterini eline alarak, kaldığımız yeri açarak’’ Neredeyse son sayfalara gelmişiz.’’ Dedikten sonra ağzından bir tek kelime heceler halinde döküldü.’’ Bi ti yor’’
Deniz:
_ Çocuklar bu defter bende kalabilir mi? Lütfen.
Şirvan Deniz’in gözlerinin içine bakarak cevapladı.
_ Senin en yakın arkadaşındı abla. Bu emanet senin artık. Ama okumayı bitirdikten sonra.
Günler yavaş ama dolu, dolu akıp gidiyordu. Dostlarımın beni mutlu etmek için ellerinden geleni yapıyorlardı. Aslına bakarsanız zaman geçtikçe yaşamış olduğum travmayı ağır, ağır üzerimden atıyordum. Kısa zamanda eski Veda olma yolunda emin adımlarla yürümeye başladım. Beni en çok sevindiren gelişmelerin başında, Burun ameliyatımdan hiçbir iz kalmamış olmasıydı. Minik Şirvan’a gelince benim için adeta bir tutku oldu. Ondan nasıl ayrılacağımı bilemiyorum. Yavrusunu yeni kaybetmiş bir kadın olarak, Feyza ablamın Şirvan’a bakarken gözlerinde şekillenen mutluluğu daha iyi anlayabiliyordum.
Bana yapılan sürprizlerin ardı arkası kesilmiyordu. Dokuz temmuz Pazar akşamı eve bayağı geç döndük. Yarın on temmuz Pazartesi hasan Cevatsız kutlayacağım ilk doğum günüm. Feyza ablaya ‘Yarın beni kahvaltıya sakın kaldırmayın biraz tembellik yapacağım.’ Diye tembihte bulundum.
Sanki ben onlara tam tersini söylemişim gibi saat dokuzda Feyza abla başıma dikildi.
_ Hadi bakalım tembel, tembel yatıp durma. Neredeyse öğle oldu. Kalk bakayım.
Veda:
_ Abla beni kaldırmayın demiştim.
Feyza:
_ Hadi, hadi kalk. Aşağıda millet seni bekliyor. Acele et.
Ablam çıkınca bende kalkıp aceleyle giyindim masayı terasa hazırlayacaklarını tahmin ederken beni bahçede beklediklerini gördüm. Aşağıya indiğimde herkes masada olduğunu gördüm. Ama beni en çok duygulandıran, fazladan boş bir sandalyeydi. Ve üzerinde bir not vardı Hasan Cevat kartal. Kendisi olmasa da bu mutlu günümde ruhu yanı başımdaydı.
Alkışlar arasında bir üfleyişimde bütün mumları söndürdüm. Artık yirmi iki mi doldurup yirmi üçümden gün alıyordum. Neşe içinde kahvaltımızı yaptıktan sonra hediyelerimi aldım. Nemci ağabey hediyesini verdikten sonra bana dönerek.
_ Hadi bakalı Veda esas hediyen fabrikada hazırlan da gidip o işi de halledelim
Merakla yüzüne baktım nasıl bir hediye olabilir ki buraya getiremediler?
Nemci:
_ Hadi kızım git hazırlan seni arabada bekliyoruz.
Bir nefeste odama çıktım meraktan ölüyordum. Acaba hediyem nasıl bir şeydi.
2
Veda, fabrikanın bu tarafına daha evvel hiç geçmemişti. Seyfi ağabeyine yardım isteyen gözlerle baktı ama Seyfi Bey de hiç oralı olmadan bakışlarını Veda’nın üzerinden başka yöne çevirdi. Veda daha fazla dayanamadı.
_ Necmi ağabey fabrikanın bu tarafına daha evvel hiç geçmemiştin. Burada ne işimiz var.
_ Öğleden sonra belki Feyza ile alış verişe çıkabilirsiniz diye bu işi erkene aldım. On gündür Seyfi ile sana doğum gününde nasıl bir hediye verelim diye kafa kafaya verip düşündük ama bu öyle bir hediye olmalıydı ki hayatın boyunca unutmamalısın.
Keyfim yerine gelmişti ama hala bu açıklama yeterli değildi evde de verebilirlerdi aldıkları hediyeyi. Necmi ağabey kaldığı yerden sözlerine devam etti.
_ Biz alacağımız hediyeyi düşünürken Seyfi’nin aklına parlak bir fikir geldi. Hemen uygulamaya geçtik, bulmak buraya getirmek zor oldu ama oldu. Hediyen, bu kapının arkasında.
Seyfi:
_ Necmi bey doğru söylüyor. Bu hediyeyi hayatın boyunca unutmayacak ve hatırlayacaksın. Onu bekletme. Kapıyı aç ve içeri gir biz seni burada bekleyeceğiz. İçerde ne yapacağına karar vermek sana düşüyor.
İki ağabeyimin de davranışları beni ister istemez iyice meraklandırdı. Fabrikanın bodrumunda beni sevindirecek nasıl bir şey olabilirdi ki öğrenmemin bir tek yolu vardı. Kapıyı yavaşça açarak içeri girdim. Odayı aydınlatan lamba yetersiz içerisi yarı karanlık ve loştu. Gözlerim alışıncaya kadar hiç bir şey göremedim. Gözlerim karanlığa yavaş, yavaş alışınca odanın içine daha dikkatli bakmaya başladım Gördüklerim karşısında adeta beynimden vurulmuşa döndüm. Çıplak bom boş bir odanın tam ortasındaydım. Karşımdaki duvarın dibinde bir sandalye ve sandalyede bağlı olarak oturan, o Hayatımı karartan adam. Olduğum yere çöktüm kaldım bacaklarım vücudumu taşıyamaz hale gelmişti birden. Gözyaşlarımı tutamıyordum.
_ Söyle bana ben sana ne kötülük yaptım. Hayatımla neden oynadın? Zorla güzellik olmayacağını anlayamadın mı? Defalarca peşimi bırak diye haber gönderdim. Benden sana yar olmaz dedim. Benim canımı değil, sevdiğim adamın canını istedin benden. Reşat Neden ben değil de o? Beni hakikaten sevseydin mutlu olmamı isterdin.
_ Affet beni Veda. Hazmedemedim terk edilmeyi. Benden yaşlı birini tercih etmeni hazmedemedim kendime hakaret kabul etti. Ama şimdi hata yaptığımı anlıyorum.
_ Sus Allah belanı versin ölüyordum senin yüzünden aklımı kaybettim. Haftalarca hastanede yattım. Burnum kırıldı. Kos koca İzmir’de tek başıma kaldım. Şu kapının dışındaki iki insan olmasaydı otel odasında ölüp gidecektim. Yetmedi senin yüzünden sevdiğim adamı terk ettim. İşte beklediğim o gün geldi şimdi intikam saati. Necmi ağabey boşuna söylememiş, bu gün çok özel bir doğum günü olacak.
Etrafıma bakınınca kapının arkasındaki ufak masayı ve masanın üzerine bırakılmış olan tabancayı gördüm. Necmi ağabey bana altın tepsi içersinde bu kadar güzel bir doğum günü hediyesi sunacağını rüyamda görsem inanmazdım. Elimi uzatarak tabancanın kabzasını kavradım. Elimle ağırlığını tarttım olsa, olsa en fazla yarım kiloydu ve içinde biraz sonra sona erecek olan bir hayat taşıyordu. Tabancanın namlusunu yavaşça Reşat’a doğrulttum. Elimdeki kendisine doğru doğrultulmuş silahı görünce başına gelecekleri o zaman anladı. Gözleri korkudan fal taşı gibi açılmıştı. Sesi bir inilti halinde ağzından döküldü.
_ Yalvarırım ne olur yapma. Öldürme beni kana bulama elini.
_ Seni affetmek mi? Neden affedeyim ki sen bana acıdın mı? Allah’ın belası, o tokatları vururken erkektin değil mi? Burnumu kırarken başımı duvara vururken onurunu kurtarıyordun. Onursuz köpek onun için ölmeyi çoktan hak ettin. Bir daha karşıma çıkmayacağını bilmenin huzuru içinde yaşayacağım.
İki adım daha yaklaşıp silahı başına doğrulttum. O silah masaya benim için bırakıldı ise görevini tamamlamalı. Tetiği yavaş, yavaş çekip boşluğunu aldım yaşadığım acıların son bulması son bir hamle yapacaktım. Ama o hamleyi bir türlü yapamıyordum. Ben bu tetiği çekersem ondan ne farkım kalacak. Burnunun dibine kadar yaklaşıp gözlerinin içine baktım. Göz bebeklerinde otel odasında yaşadığım korkuyu gördüm.
_ Allah seni bildiği gibi yapsın. Bir daha yanılıp ta karşıma çıkma Reşat. Emin ol böyle bir hata yaparsan hiç düşünmeden tetiği çekerim.
Sırtımı dönüp odadan çıkarken son gördüğüm şey, korkudan Reşat’ın altına işediğiydi. Kapıdan çıktığımda ağabeylerimin ikisi de sessizce beni bekliyorlardı. Necmi ağabey odadan silahı kullanmadan çıktığımı görünce yanıma gelip bana sarıldı.
_ kutlarım seni kızım. Eğer o silahı kullansaydın sana söyleyecek hiçbir sözüm olmazdı. Kullanmadın. Gözümde kat, kat büyüdün. Seni tanıdığım için bir kere daha gurur duydum. Ondan yana hiç korkun olmasın bundan sonra senin yanına hiç yaklaşamaz. Seyfi Biz buradan eve gidiyoruz Feyza sabırsızlanmaya başlamıştır. Sen içerdeki serseriyi postala bir daha da buralarda dolaşmasın.
Seyfi:
_ Tamam, Necmi Bey hiç merak etmeyin bu işi halloldu bilin ama akşama kalan pastadan mutlaka bir parça ayırın bana.
Tuğrul Ahmet Pekel/ 2010
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.