- 873 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
RIZIK ENDİŞESİNİN YERSİZLİĞİ(!)
RIZIK ENDİŞESİNİN YERSİZLİĞİ
(1)
Nüfus artışı ile kaynaklar veya nüfus artışı ile yoksulluk arasında ters bir orantı olduğunu ifade eden düşünürler aynı zamanda Müslüman dindar kardeşlerimizin de olduğunu görmekteyiz. Bu yazı dizisi endişeleri azaltmaya dönük bir çalışmadır.
Bilimsel araştırmalar dünyamızın çok daha fazla nüfusu besleyebilecek tarım ve hayvancılık kapasitesine sahip olduğunu göstermektedir. Birleşmiş Milletlerin ifade ettiği dünyanın besin kaynakları tam olarak kullanılabildiği takdirde 38 ile 48 milyar insanı besleyecek kapasiteye sahip olduğunu göstermektedir.
Müslüman kardeşlerimiz arasında ifade edilen aslında Malthus’un fikirleridir. Malthus (1766-1834) yılları arasında yaşamış bir ekonomisttir. Malthus’un 1789’da yayınladığı makalesinde nüfusun geometrik bir şekilde arttığını nüfusu beslemek için kaynakların ise aritmetik olarak arttığını dolayısı ile nüfus artış ile kaynaklar makasını kapatmanın imkânının olmadığını ifade etmiştir. Bu fikrinin temeli şudur: uygun şartlarda herhangi bir kısıtlayıcı faktör (salgın vb.) yoksa nüfus geometrik dizi biçiminde artar (2, 4, 8, 16, 32, 64, ...), oysa besin maddeleri aritmetik dizi biçiminde artar (1, 2, 3, 4, 5, 6, ...). Malthus’a göre bu fark, nüfusta bazı bireylerin ölümlerine neden olur ve doğada acı veren kontrol mekanizmalarıyla bir denge sağlanır. Malthus’un bu görüşünü benimseyen bilim adamları bir korku atmosferi oluşturmayı başarmalarına rağmen korkulan olmamıştır. Aksine insanların beslenmesinde daha iyi durumlar ortaya çıkmıştır. Sanayi inkılâbı ile birlikte hâsıl olan üretim artışı ve 19. Yüzyıl boyunca ve 20. Yüzyılın başlarında Avrupa nüfus artışında meydana gelen düşme, doğum oranlarındaki azalma nüfusun geometrik artışı görüşü ile ters düştüğü için malthus’un fikirleri terk edilmiştir.
Nüfus ile kaynaklar arasında dengesizlik olduğunu öne sürenler, kaynakların bu nüfusa yetmeyeceğini savunmaktadırlar. Bu iddiaya göre nüfus, her 25 yılda iki katına çıkacaktır. Eğer böyle olsaydı 1800’lerin başında tahminen 1 milyar olan dünya nüfusunun, 2000’lerin başında 230 milyara ulaşması gerekirdi. Tablo 1 den görüleceği üzere 2010 yılına kadar dünya nüfusunun 6,8 milyar insana ulaşmış olmasına rağmen, bu oran 38-48 milyar insanı besleyecek kapasiteye sahip dünya tarım alanlarının yanında 1/8’i kadardır.2050 yılı itibariyle BM ‘nin nüfus tahmini ise 9,1 dir. Bu tahminlerin bir yanılgı olduğunu anlaşılmıştır.
Dünyada nüfus dağılışı oldukça farklılık göstermektedir. Dünya nüfusunun % 90’ı karaların % 20’sinde,geri kalan % 10 ise karaların % 80 inde yaşamaktadır.
Nüfus; ovalarda, akarsu boylarında, kıyılarda kalabalıktır. Çöller ve kutuplar nüfustan yoksun alanlardır. Dağlık, yüksek ve eğimli verimsiz alanlarda nüfus oldukça azdır. Bu alanların tarıma açılır hale getirilmesi ile birlikte yoksulluk ve açlık bir nebze olsun azalacaktır. Dünyada nüfusu giderek artmakla birlikte, insanların yiyecek ve içecek anlamındaki rızıkları azalmamış nüfus artışına paralel olarak artmış, hatta genel olarak giderek bollaştığı, insanların geçmişe göre daha iyi beslendiği, giyindiği, yaşadığı, daha çok tükettiği bir gerçektir.
Sanayileşme ile birlikte zenginlik artmıştır. Tohumlar ıslah edilip yüksek verimli hibrit tohumlar elde edilmiş böylece verim çok artmıştır. Ülkesinin büyük bir kısmı çöl olan İsrail dünya’ya tohum ihraç eder hale gelmiştir. Sulama imkânlarının gelişmesi ile verim artışı ve yılda birkaç kez ürün alma imkânı ortaya çıkmıştır. Birçok yarı kurak alanda nadas kaldırılarak buralarda her yıl düzenli tarım yapılır hale gelmiştir.
Dünyada şu anda herkesi besleyecek kadar yiyecek vardır. Dünyada üretilen tüm yiyecekler insanlar arasında eşit bir şekilde paylaştırılacak olsa, herkes günlük enerji ihtiyacını rahatlıkla karşılayacaktır. Böylece insanların sağlıklı, üretken bir hayat sürmeleri temin edilmiş olacaktır.
Dünya tarım ve hayvancılık alanları tam kullanıldığı takdirde rızık endişesinin yersiz olduğunu verilerden görmekteyiz. Bunun yanı sıra kâinatta cinsiyet anlamında, ölüm ve doğum arasında mükemmel bir dengenin olduğunu biliyoruz. Gelenler ve gidenlerin bir mizanla gelip gittiğine şahit olmaktayız. Mevla dünyamıza gelenler ve gidenleri bir ölçü içerisinde düzenlemektedir. İlk insandan günümüze kadar canlıların hayat bulup sonra öldüklerine şahit olmaktayız. Ölüp gidenler nerededir? Mevla tarafından toprağın içine yerleştirilen çürütme makineleri leş dağları oluşmasını engellemektedir. Beşerin bulaşık eli bulaşmadığı müddetçe sorun yok.
Doğumlarda 105 erkeğe karşılık, 100 kız çocuk doğmaktadır. 4 yaş civarında ise bu sayı dengelenmektedir. Yaşlı nüfusta ise kadın oranı biraz fazladır. Tüm yaş grupları dikkate alındığında kadın ve erkek oranı dengededir.
Birçok ülkede kadın ve erkek oranları %50 civarındadır. Günümüzde dünya nüfusu kabaca % 48 erkek; % 52 kadın şeklinde birbirine yakındır.
Savaşlar, hastalıklar, göçler, şehirleşme ve doğumda cinsiyet oranının belirlenmesi gibi nedenlerle nüfusun yaş ve cinsiyet yapısı değişebilmektedir. Ancak kendi haline bırakılırsa zamanla yeniden dengeye gelmektedir.
Genelde normal şartlar altında bir ülke ya da bölgede doğumlar ölümlerden fazladır. Böylece nüfus belirli bir ölçüde artmaktadır. Bu ise neslin çoğalmasını temin eder.
Nüfusun artması, insan neslinin yenilenmesi tazelenmesi demektir. İnsanlığın ilerlemesinin nedenidir. Nüfus artması kaynakları harekete geçirir zenginlik bolluk getirir.
Sanayi öncesi tarım toplumlarında yüksek doğum ve yüksek ölüm oranları vardır. Günümüzde gelişmiş sanayi toplumlarında düşük doğum ve düşük ölüm oranları vardır. Gelişmekte olan ülkelerde ise yüksek doğum devam etmekle birlikte sağlıktaki iyileşmelerle ölüm oranları düşmektedir.
Kız ve erkek doğumlarında belli bir oran ve denge vardır. Fakat insanların ilahi alana müdahalesiyle bazen bu denge bozulabilmektedir. Bu durum beraberinde sosyal sorunları getirmektedir.
Özellikle doğumdan önce cinsiyet belirlemenin yapıldığı ülkelerde erkek oranı yüksektir. Hindistan’da 1000 erkeğe 870 kadın düşmektedir. Aileler erkek çocuk istemekte kız çocukları doğumdan önce ya da sonra öldürülmektedir. Bu da haliyle erkek kız arasındaki dengeyi bozmakta ve sosyal problemleri doğurmaktadır.
Çin’de tek çocuk siyasetinde bu uygulama ile 1970’de binde 2,4 olan nüfus artışı 1985’de binde 1,1 geriledi. BM, Çin’e ilk aile planlaması ödülünü verdi. 1982 den sonra zorlamaya gidildi, ikinci çocuğa sahip olmak isteyen çiftlerden birisi kısırlaştırıldı. Çin’in güneydoğusunda 1980’li yıllarda yaklaşık 20 milyon insanın kısırlaştırıldığı belirtilmektedir. Kız ile erkek çocuk arasındaki oran erkek çocuk lehinedir. Hindistan’daki benzer sorunların Çin’de de yaşanması içten bile değildir.
Zamanla gelişen ve dev bir ekonomi haline gelen Çin ekonomisi üretim faktörlerinden emeği ithal etme durumu ile karşı karşıya kalacak veya şimdi engelledikleri nüfusu arttırmanın yollarını aramak zorunda olacaklardır. Dünya da yaşlanmanın en fazla hissedildiği yer Avrupa’dır. Aynı zamanda en düşük doğumlar da buradadır. Bu ülkelerde harcamaların önemli bir kısmı yaşlıların bakımı ve diğer sorunlara gitmektedir. Bu ülkelerde emeklilere ödenen maaş ve harcamalar hızla artarken çalışanlardan kesilen oran giderek artmaktadır.
Avrupa’da ve gelişmiş bazı ülkelerde nüfus çok yavaş artmakta, bazılarında da hiç artmamakta hatta azalmaktadır. Bu hal bu ülkeleri gelecek açısından kaygılandırmakta ve nüfuslarını artırmak için büyük çaba harcamaktadırlar. Afrika’da 24 Yıl, Kuzey Avrupa’da 443 Yıl, Batı Avrupa’da 741 Yıl Nüfusun iki katına ulaşması için zamana ihtiyaç vardır.
Sonuç olarak nüfus artışı hızına paralel yeni kaynakların üretildiği, nüfusun az olduğu yıllara oranla kaynakların arttığı ve bolluğun yaşandığını görmekteyiz Dünyanın çeşitli coğrafyalarında çekilen yoksulluk ve açlık, iddia edildiği gibi kaynak yetersizliği ve nüfus çokluğundan değil;
1.Tembellik ve rahata düşkünlükten,
2.Haksız kazanca meyletmekten,
3. Kanaatsizlik ve israftan,
4.Yardımlaşma duygusunun eksikliğinden,
5.Yöneticilerin suiistimalinden kaynaklanmaktadır.
Aslında sorun kâinatta var olan doğal dengenin doğal olmayan saldırılara maruz kalarak değiştirilmek istenmesidir. Doğal olmayan müdahaleler kâinatın dengesini bozar. Dengesi bozulan varlık dengesizleşir ve hasta hale gelir. Dünyamıza beşer vasıtası ile arız olan hastalıkları doğru tespit ederek, tedavisini ona uygun yapmak gerekmektedir. İzleyen makalelerde yoksulluk ve açlığı ortaya çıkaran hastalıklar ve çözüm yollarını yazacağım. Denge üzere yaratılan hayatımızı mihverinden çıkarmama temennisi ile…
DÜNYA NUFÜS ARTIŞI VE İLERİYE DÖNÜK TAHMİNLER
YILLAR NÜFUS ARTIŞI (milyar)
1800 LÜ YILLAR 1
1930 2
1960 3
1976 4
1987 5
1994 5,7
2004 6,6
2010 6,8
2015 7,3
2020 7,6
2025 8,0
2030 8,3
2035 8,5
2040 8,8
2045 8,8
2050 9,1
Tablo 1.BM verileridir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.