- 1245 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
KADIN OLMANIN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ
Birinin kadını olmak!
Ya da....
Kadın olmanın dayanılmaz hafifliği!!!
Bir erkeğim olsun istiyorum, her zaman bir adım önümde olan…
Başka hiç kimse tarafından dokunulmamak, koklanmamak, saçları okşanmamak, nefesini duymamak , anılmamak hatta!
Katıksız olmalı birinin kadını olmak.
Yürekten gelmeli tüm yaptıkları sizin için, gocunmamalı, yüksünmemeli.
İnsan olduğunuzu ve sizin de duygularınız olduğunu hatırlamalı her an…
Keşfe çıkmalı, daha bilmediğim neler var diyerek, heyecanla.
Sohbet etmek uzun uzun. Bir ateşi canlı tutmak için belki de…
Ya da sahilde yürürken, birden, dalgaların oynaşmasına nispet edercesine, ıslatmak onu …
Kıskanılmak mesela arasıra, bakışları alaz alaz yanarak…
Çatılan kaşlarının altından, gülümseyen gözlerle bakarak parmağını sallamasıdır belki de hoşumuza giden……
İlle de sevgi, ille de aşk yoksa, dolu dolu yaşayamazsınız kadın olmanın o dayanılmaz hafifliğini…
Sabah işe gitmek için kapıyı açtığımda, bir demet kır çiçeği bulmalıyım eşiğimde. Şaşırmalıyım önce, sonra sevinç çığlıkları dökülmeli yolumun üzerine. Adımlarım dansetmeli her seferinde.
Akşamın gruba karıştığı anları gözleyip, ateşinde erimeli güneşin, bir omza başımı yaslayıp, huzur ve güven içinde. Elele arşınlamalıyız yolları, ayaklarımıza kara sular indiğini farketmeden. O güçlüdür altından kalkar nasıl olsa demeyip, nadide bir emanetmiş gibi titremeli üstüme, incitmekten korkarak…
Sadece biraz sevilmek, biraz korunmak, biraz şımartılmak…
Böylesine küçük ama pahalı isteklerim var işte, her kadın gibi benim de.
Bir şeyler yapmak, bir şeyler paylaşmak…
Birlikte tiyatroya gitmek mesela.
Birlikte uykuya dalmak, teninin kokusunu genzini yakarcasına koklayarak…
Issız bir çocuk gibi korkuyla sığınmak kollarına, sımsıkı sarılıp, üşüyen yüreğini ısıtacağını bilerek!
Sonra bir tebessümü hapsetmek dudaklarının kıvrımlarına ve dalmak o muhteşem uykuya…
Birlikte uyanmak sonra…
Sabah şakalaşarak kahvaltı etmek, tüm olumsuzluklardan arınmış olarak…
Bir sana bir bana diyerek çatalın ucunda uzatmak kahvaltılıkları ve sonra kaçırarak kendim yemek… Az sonra yerlerde yuvarlanacağımızı ve kaygısız, saf kahkahalar atacağımızı bilerek…
Yap hadi demeyin. Birinin kadını olmadan yapılamaz ki bunlar.
Neden mi?
Herkesle uyunmaz, herkesin teni koklanmaz, herkesle oynaşılmaz, herkesle elele koşturulmaz, herkes ıslatılmaz, birinin kadını olmadıkça!
Atomlarınıza, RNA larınıza kadar hissedemezsiniz yoksa.
İçinizdeki çocuğu beslemeli, şımardıkça daha çok şımartmalı ki onu, yaşamın anlamı olsun.
İşte bu benim erkeğim ve ben onun minik bebeğiyim diyebilmelisiniz.
Bakışlarından akmalısınız hasretle ve gecenin bir vakti, uykunun en koyu anında çalan bir zil sesi eşliğinde kapıya dayanıp, kirpiklerinizin ucunda onu gördüğünüzde,
özledim sözlerini işitmelisiniz, o sımsıkı sarılış anında. Zaman durmalı, saniyeler hırçın ve hasetle bakmalı o manzaranın güzelliğine…
Çılgın olmalı velhasılı tıpkı aşk gibi.
Böyle bir erkeğin kadını olmalı diyorum işte.
Yemek yapmalı biri için, her fiskede sevginizi, her yuduma yüreğinizi katarak…
Mumlar yakılmalı, vazoda tek bir gülün eşlik ettiği masada…
Ertelenmişlikler bulunmamalı kurulan sofranın ortasında zıkkım ye dercesine seslenen!
Ya da düşünceler gelip oturmamalı tam karşımızdaki sandalyeye, bir diktatör misali.
Öfke kol gezmemeli etrafımızda, tabağı kafamıza geçirmeyi bekleyen garsonlar gibi…
Kin ve nefret olmamalı, geçmişten günümüze aktarılan.
Yarım kalmış hesaplaşmaların bedeli ödettirilmemeli.
Önünüze konulmamalı, abartılmış bir hesap faturası gibi.
Kendisiyle olan bir savaşın ortasında, kim vurduya gitmemeli hayallerim.
İnce bir dal misali kırılmamalı umutlarım, acımasızca.
Kasırgaların silip süpürdüğü viran şehirlere dönmemeli bakışlarım.
Kalkansız gezebilmeli, maskesiz oturabilmeliyim yanıbaşında.
Yüreği kendisi için çarpan, kırılgan, hassas ama sevgi dolu bir çocuk olduğunu bilmeli konuşmasam da.
Sevdiğim kadar, sevilmek de istiyorum!
Biliyor musun diye başlayan cümleler kurduğumda, gülümsemeli sevgiyle ve “hayır canım sen anlatınca bileceğim” demeli…
Saçmalasam da dinlemeli sonuna kadar ve arsız kedim benim diye, şefkatle dokunmalı saçlarıma… Odayı doldurmalı mırıltılarım, şafağın alaca karanlığında…
Telefonuma düşen her ileti sesinde gülümsemeliyim o olduğunu bilerek. İşte, aşta, herşeyde onu düşünmek istiyorum, gelişini iple çekerek.
Bilmeliyim ki her an beni düşünüp, her şeyden önce ben geliyorum onun için.
Öncesi ve sonrası yok!
Yargısız, sorgusuz olmalı aşk…
Ben kadın olduğumun farkına varırken, o erkek olduğunu hissetmeli tüm hücrelerinde.
Hem ne anlamı var ki birinin kadını olmadıktan sonra tüm bunların.
Herhangi biriyle yaşayamazsın ki istesen de.
Aşk yoksa, sevgi buruksa, sevda kırıksa…
İletişim denen şey çoktan demir almışsa….
İşte o zaman, gırtlağımızdan çıkan, sadece acı bir hıçkırıktır…
Sonu ayrılık olan!
Sevmek istiyorum birini, ölürcesine!
Ve sevilmek istiyorum, “hayat sensin, benim için yaşa” dercesine!!!
Eylül GÖKDEMİR/Asimaral
YORUMLAR
Birine "ait" olmak ve bu duyguyu sindirmek..Bana tuhaf gelmiyor desem yanlış olur.
İşte bakınız bu aidiyet meselesi yüzlerce kadının canını almıyor mu ülkede?
Bana kalırsa içinde özerklik( özgürlük demiyorum) barındırmayan bir aşk,sahici ve inandırıcı olamaz.
Yazınızı içten ve samimi bulduğumu da söylemeliyim..