- 768 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Öğrenciye Saygı ve sevgi
ÖĞRENCİYE SEVGİ VE SAYGI
Her zaman , her yerde yaşanan hikayedir.
Öğrenci olan genç, gençliğini yaşamıştır. Üniversite sınavlarına çalışmamış, bunun neticesi olarak da eğer maddi imkanları elvermemişse , Anadolu’da daha önceden hiç gitmediği , hiç bilmediği bir ilde Üniversite tercihinde bulunmuştur.
Sonrasında o ile okumaya gider. İlk başta anne ve babasından ayrı olarak yaşayacağını ispat etmek için başka ili tercih etmiştir. Ama hiç görmediği, hiç bilmediği ve hiç araştırmadığı ili tercih edince hayal kırıklığına uğramıştır. Hayal ettiği ildeki yaşantı ile yaşadığı yer arasındaki yaşantı farklıdır.
Öğrencilerin çoğu şöyle düşünür: “ Burada çalışır, ilk ona girer ve en kıza zamanda memleketimdeki okula geçiş yaparım. Anne ve babama yakın olurum”. Halbuki o çalışmayı başta yapsa başka illerde okul tercih etmek zorunda kalmazdı . Tabii ki yatay geçiş her babayiğidin harcı olmadığından ve arkadaşlarının peşine takılarak dersi ihmal edeceğinden oraya da geçiş yapamaz.
“Ben bu ile düşmüş olsam da, çalışarak , bunun yanında sosyal ilişkilerimi geliştireyim. Ev tuttuk ama , ben okul dışında zamanımızda arkadaşlarımla komşularımızla güzel komşuluk ilişkileri geliştireyim, belki de komşularımızdan bir veya bir kaçı Üniversite bitmiştir, gelişmeye önem verir, güzel ağabey kardeş ilişkisi geliştirirsem bana faydalı olur, gelişimime katkı sağlar” diye düşünemez. Bu da gelişimine engel olur.
Hemen her sene , bizim yaşadığımız 24 daireli apartmana öğrenciler gelir , ben hepsi ile diyalog kurmaya çalışırım. Bir de bakarım ki gençler bir iki buluşmadan sonra anlattığım gelişim hikayelerinden sıkılır ve muhtemelen “ gelişmek kim, biz kim” diye düşünerek kendilerini küçümserler. Halbuki fatih Sultan Mehmet’te İstanbul’u fethettiği zaman onların yaşındaydı..
Bunun yanında ilk tanıştığımız zamandan itibaren tanışarak kaynaştığımız ve arkadaşlıktan öte ağabey kardeş olduğumuz Üniversite öğrencileri de vardır. Bunlar gelişime açık insanlardır da ondan.
Eğitim düzeyi ne olursa olsun, eğitime, iletişime açık olan insanlar belki kısa vadede zararlı çıksalar da uzun vadede mutlaka kazançlı çıkacaklardır. İnsan yeter ki azmetmesini ve sabretmesini bilsin.
Bakınız ben, tam 30 seneden beri yazı yazarım ama yazı yazmaya başladığımın tam 26. senesinde ilk kitabımı yayınlamaya başladım. İlk kitaplarımı sponsorlarla bassam da sonrasında 3. ve 4. kitabımı yayınevi bastı . Sonrasında da kitaplarımı her sene iki kitaba , her sene 3 kitaba dönüştürmenin sevincini yaşayacağım. Bu neden önce zararlı gibi idi bana yazmak ama 30 sene sabretmemin temin mükafatı olarak da bu sonuca eriştik işte. Bambu ağacı gibi.
Bambu ağacının hikayesini ben size anlatayım mı ?
Bambu ağacının tohumu toprağa atıldığı zaman ilk yıl bitmez. Tohumu sularsın, gene bitmez, bir sene , iki sene, üç sene , dört sene geçer aradan gene de baktığın , suladığın tohum bitmez. Beşinci senede fidan başını gösterir. Birde bakarsınız ki 6 ay sonunda 27 metrelik bir bambu fidanı çıkmış ortaya. Bu sabrın, azmin ve gayretin ürünüdür işte .
İlk tanışmada , ilk konuşmada kendinden yaşça büyük insanlardan sıkılan ve usanan insanlara bizler ne yapalım? İşte Üniversite gençliği hemen sıkıldığı için mutluluğu bulamaz.
Tanıştığımız Üniversite gençlerinin arasında dindar geçinip de komşusuna selam vermeyen, kendi cemaatinden olmayana bakmayandan, tanıştığı insanlardan sigara ve para isteyene kadar insanlar gördük. Dedikodu yapanına da rastladık. Ama onlara kızmadık. Biz de genç olduk sonuçta. Ama hatalarımızı anladığımız zaman da hemen hatalarımızı telafi etmeye baktık.
İletişim kurmak muhteşem bir huzur verir insana. Yeni insanlarla tanışmak ne güzel duygudur. Yaşa başa bakmadan gelişmek ne güzeldir.
Sadece cemaat arkadaşları ile sınırlı kalmayan , sadece kız arkadaşına bağlı kalarak dışa kapalı kalan, sadece ev arkadaşlarına bakıp , kapı komşusuna selam vermekten çekinenler zaten sıkıntı yaşarlar.
Hayatımız , yaşadığımız şehir ve insanlar başlı başına okuldur. Büyüklerimiz buna “ hayat Üniversitesi” derler. Bu Üniversiteyi tamamlayan, o bildiğimiz Üniversiteleri de tamamlarlar. Hayatta gördüğümüz başarılı insanlar sadece Üniversite tamamlayan değil, hayat Üniversitesini de tamamlayan insanlardır.
Ben şahsen tüm Üniversite öğrencilerini severim. Onların gelişmesini isterim. Gelişimin gücünü yalayarak görmüş, bu güce inanmış insan olarak hayat her zaman bizlere güzellikleri sunmakta ama bizler ret etmekteyiz. İnsanlar bizim istediğimiz gibi olmayabilir ama sevmeye başlarsak insanları aslında onların da bizden çok farklı olmadıklarını görürüz.
Öğrenciye saygımız , sevgimiz mutlaka var. Ama onlarda bizlerin varlığını kabullenmeli ki, o zaman faydalanabilsinler. Varlığını kabullenemediğimiz insanlardan nasıl faydalanırız. Varlığı kabullenmek nedir ? derseniz, Varlığı kabullenilen insana önce selam verilerek “ sen varsın, ben de varı ki sana selam vermekteyim” mesajı verilir. Sonrasında varlığını kabul ettiğimiz insanla konuşarak “ sen varsın ve üstelik konuşulmaya , adam yerine konularak sevilmeye ve , konuşulmaya değer insansın” mesajı verilir,
Sonraki aşamada eğer karşımızdaki insan yaşça büyükse nerede çalıştığı öğrenilerek, ziyarete gidilir. Burada verilmek istenen mesaj “ sen varsın, konuşulmaya değer insansın, buna ek olarak ziyaret edilecek kadar değerli ve önemli insansın, seni ziyaret ettiğim zaman ben kendimi de değerli hissetmekteyim, ama sen de bana değer ver ve beni sev” Ben işte bu mesajı aldığım zaman o insanı sever ve kardeşim imiş gibi kucaklarım.
Ama gerçek hayatta böylesine az rastlamaktayız . Gençler genelde tanışır konuşurlar bizlerle. Ama bu tanışma konuşma zorunluluktan ve nezakettendir. Eğer gençler gerçek manada iletişim geliştirmek isterse adımı daha da atarak ziyaret etme, hediyeleşme gibi ileri seviyeye de götürürler.
Gençlere sorsanız büyük çoğunluğu “hayat zor” der. Gerçekten hayat zor mudur? Hayatı zorlaştıranlar yoksa bizler miyiz ? Bir aynaya bakalım. Zorlukları bizler mi oluşturmaktayız, hayat mı zorları bize verir. Büyük oranda biz hayatı zorlaştıranız. Söz verip de sözümüzde durmadığımız insanlardan nasıl saygı bekleriz, nasıl sevgi bekleriz. Selam vermediğimiz insana “ Bana sevgisi ve saygısı yok” demeye hakkımız var mı ? Önce biz kendimiz bakalım.
Buradan hayata baktığım zaman görmekteyim ki, hep almaya alışmış olup da hiç vermeyi sevmeyenler , selam vermeye bile tenezzül etmez. Halbuki “veren el, alan elden üstündür” derler. Bu üstünlüğü de vermeyi sevmeyen, sevdirilmemiş, sevememiş gözler , eller , hiç görebilir mi ?
Şehrimizdeki başka ilerden gelen Üniversite öğrencisi komşumuza, çalıştığımız yere gelen öğrenciye , sevgimizi ve güzellikleri verirsek o zaman göreceğiz ki, ilerde bizim çocuklarımızda başka illerde Üniversite okuyama gittikleri zaman onlara da el uzatan ve sevgi gösteren insanlar bulunacaktır.
Güzellikleri görmek isteyenlere , er ya da geç güzellikler mutlaka gösterilecektir. Ama gerçek manada görmek isteyenlere . Görmek istemeyene evren neden güzellikleri göstersin ki.
Hayatta her türlü güzelliğin var olduğuna candan inanmaktayım. Bu güzellikleri görmek istediğim zaman bu güzellikler bana da gösterilmekte. İsteyen insan da görebilir . Ama istemek vardır, candan istemek vardır. Camdan isteyip de verilmeyen var mıdır bilemem ama hayatta candan istediklerim geç ama zamanında ve güzellikle bana verildi.
Gençlere tavsiyem, gençler çevrelerine biraz da sevgiyle ve güzellikle bakarlarsa, ailelerinden uzakta bile kendilerine aile sıcaklığı gösterecek ağabeyler ve ablalar vardır, yeter ki aramayı , dikkatle bakmayı ve görmeyi bilelim. Bize mutlaka ağabey ve abla rolü üstlenecek insanlar gösterilecektir.
TURAN YALÇIN-TOKAT
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.