- 576 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ŞİMDİ DELİRECEĞİM----TİYATRO----
Olay Adem’in okulunu bitirip köye gelmesiyle başlar.
SAHNE:
Sahnenin bir kenarında Hilmi Beyin evinin bir odası eldeki malzemeler kullanılarak oluşturulur. Diğer tarafta ise yerde bir kilim veya halı serili şark köşesine benzer bir bölüm oluşturulur. Bu bölümün duvarına Savaş Hocanın kitaplarından oluşan küçük bir kitaplık konur. Üzerinde nuska yazmak için küçük bir de sehba vardır. Yine kenarda bir yerde çaydanlık ve çay servisi için gerekli malzemeler bulunur.
AZİZE- Bu sene yağmur da yağmadı bey. Ne olacak bu köylünün hali. Dünya gittikçe kötüye gidiyor.
HİLMİ- Boş ver hanım bizim oğlan okulu bitirdi ya ne olursa olsun. Ne yapalım Allah’ın işine karışılmaz.
AZİZE- Doğru söylüyorsun bey.
Kapı çalmaya başlar. Adeta yıkılacakmış gibi kapıya kuvvetli, kuvvetli vurulur.
AZİZE- Kim ola ki bu saatte. Hayırdır inşallah!
HİLMİ- Geldim! Yavaş be adam kapıyı kıracaksın. Geldiimm!
Yerinden kalkar kapıyı açar. Kapıdan içeri oğlu Adem girer. Başında Fötr şapka üst baş perişan. Babasını eliyle iter. Hilmi şaşkındır. Adem sahneye girer girmez. Cem Karacanın Rap, rap isimli parçasını söylemeye başlar. Yavaş, yavaş sahnenin ortasına kadar ilerler. Sonra ansızın babasına dönerek;
ADEM- Öpeyim baba.
Hilmi şaşkın bir şekilde elinin uzatır. Azize ağlamaya başlar. Oğluna bir haller olmuştur. Adem yavaşça annesine yaklaşır onun da elini öpmek için elini uzatır. Annesi elini uzatınca annesinin eline vurarak uzaklaşır. Gözleri dönmektedir. Sağa sola ansızın hareket eder. Bazen donar kalır. Neden sonra şaşkınlığını üzerinden atan Azize ana söze başlar;
AZİZE- Bey bizim oğlana bir haller oluş. Okumak ne hale getirmiş onu. Biz böyle olsun diye mi okuttuk oğlumuzu. Vay benim başıma gelenlere.
HİLMİ- Dur hele kadın. Oğlum geç otur bakayım şöyle. (Azize’ye dönerek) Sende sakin ol hanım. Git bize bir çay demle hele.
ADEM- Öpeyim baba!
HİLMİ- Sağ ol oğlum.
Adem babasına yaklaşarak omzuyla dürter.
ADEM- Baba!
HİLMİ- Ne var oğlum?
ADEM- Baba!
HİLMİ- Söyle oğlum!
ADEM- Baba!
HİLMİ- Efendim oğlum.
ADEM- Baba!
Hilmi yerinden kalkar hiddetle Adem’in üzerine yürüyerek
HİLMİ- Ne var eşşoğlu……..
Adem bu kükreme karşısında söyleyeceği her şeyi unutmuştur. Sahnede korku içinde bir tur atar. Bir kenara sinmiş vaziyette ayakta bekler.
HİLMİ- Ne var ulan! Ne var?
ADEM- Bir şey yok baba!
Sinirlenen Hilmi Adem! i dövmek için hamle yapacağı sırada Azize içeri girer. Adem anasına koşarak sarılır.
AZİZE- Ne oldu bey?
HİLMİ- Senin oğlun delirmiş hanım. Beni de deli edecek.
AZİZE- Öyle ya benim oğlum. Ben tek başıma yaptım bu oğlanı. Senin hiçbir katkın olmadı. İyi olunca senin oğlun, kötü olunca benim. Ben tek başıma yaptım.
HİLMİ- Saçmalama kadın. Of Allah’ım. Yürüyün yatalım hadi. Sen de al şu deli oğlanı.
Hep beraber Ademi zorla sahneden çıkarırlar. Sahne ışıkları kararır. Sonra sahnede Hilmi oturur vaziyette tekrar ışıklar yakılır. Sabah olmuştur. Azize içeri girer.
AZİZE- Bu oğlan iyice delendi bey! Zaptetmek ne mümkün. Yerinde duramıyor. Sabaha kadar gözüme uyku girmedi. Yerinde hiç durmadı bu olan. Bir içeri, bir dışarı. Hani diyorum ki!
HİLMİ- Ne diyorsun hanım.
AZİZE- Savaş Hoca’ya götürsek de bir güzel okutsak diyorum. Ben akşam bir ara Savaş Hoca’ya gidip durumu anlattım. “Getirin ben çaresine bakarım” dedi.
HİLMİ- İyi olur hanım.Köylünün alay konusu oluruz vallahi. En iyisi kimseye bir şey belli etmeden Savaş Hoca’ya okutmak. El içine çıkamayız sonra. Düdüğe kor da öttürür bu köylü bizi. Yürü bir an önce gidelim.
Sahneden çıkarlar. Sahneye diğer kapıdan Savaş Hoca girer. Sağa sola bakınır. Elinde tesbih seyircilere doğru bir şeyler okuyarak üzerlerine üfler.
SAVAŞ HOCA- Seyit! Lan Seyit! Nerdesin? Çabuk gel buraya.
SEYİT- Buradayım hocam. Emret. Sen buraların en iyi hocasısın. Ne burası Türkiye’nin, hatta dünyanın en kuvvetli hocası sensin. (Seyircilere doğru dönerek) Dünyanın en sahtekar, en üçkağıtçı hocası
SAVAŞ HOCA- Gevezeliği bırak da bana bir çay getir.
Seyit kıvrak bir hareketle çayı getirir. Hocaya verir. Hoca çaydan bir iki yudum alır.
SAVAŞ HOCA- Bizim Hilmi’nin oğlan iyice delirmiş. Canlarından bezmişler. Azize kadın iki gözü iki çeşme geldi. “Aman hocam bizim oğlanı bir okuyuver. İstanbul da iyice delirmiş. Akşam eve geldi. Ne yapacağımızı şaşırdık. Anlaşılan başa çıkamayacağız. Yolun başındayken bir hal çaresine bakalım. Neyse ceremesi veririz” dedi. 2000 gaymağa olur dedim. 1000 gaymağını şimdi verdi. Kalanını da harmandan sonra verecekler. O delinin elini ayağını öyle bir bağlayacağım ki muma dönecek.
SEYİT- Bağla Hocam. Bağla! Hem öyle bir bağla ki! Cinler, periler hatta şeytan bile çözemesin.
SAVAŞ HOCA- Sus! Zevzek alma şeytanın adını ağzına.
SEYİT- Alsam ne olacak ki hocam. Sen onun da elini kolunu bağlarsın da melekler bile çözemez. Onlar bile ne yapacaklarını şaşırırlar.
Kapı çalmaya başlar.
SAVAŞ HOCA- Gevezeliği bırak da kapıya bak.
Seyit hemen yerinden fırlar kapıyı açar.
SEYİT- Ooo! .. Hilmi emmi sen buralara uğrar mıydın? Buyur! Buyur!
SAVAŞ HOCA- Seyit! Kimmiş o gelen? (Başını kapıya doğru çevirir.) Buyur Hilmi efendi.
HİLMİ- Selamun Aleyküm Hocam.
SAVAŞ HOCA- Aleyküm selam.
Hilmi, Azize sırayla hocanın elini öperler. Adem de hocanın elini öpmek için korkuyla yaklaşırken Seyit kıvrak bir hareketle Adem’i omzundan bastırarak olduğu yere oturtur. Sonra da iteler.
SEYİT- Geç len! Geç! Allah’ın delisi. Geç otur şöyle. Sakın kıpırdayayım deme. Hocam öyle bir bağlar ki seni kimseler çözemez.
Adem hocanın elini öpmek için yanına yanaşır. Seyit sesini çıkarmaz. Hoca elini uzatır. Daha Adem öpmeden;
SAVAŞ HOCA- Berhudar ol evladım.
Adem’in gözlerinin içi parlar. Hocanın elini tutar. Sağa sola bakıp gülümser. Sonra da hocanın elini bir güzel ısırır. Seyit bir yandan babası bir yandan zor kurtarırlar hocanın elini. Seyit Adem’i biraz hırpalar. Ortalık sakinleşir. Seyit ayakta herkes tekrar oturur. Hoca yanındaki birkaç kitabı karıştırır. Birini açar ve okumaya başlayacağı sırada
ADEM- Hocam!
HİLMİ- Rahat dur! ..
SEYİT- Sus ulan kımıldama
SAVAŞ HOCA- Bırak ne diyecekse desin. Söyle evladım.
ADEM- Hocam sana bir şey soracağım.
Cebinden namaz tesbihini çıkarıp hocaya gösterir.
ADEM- Bu tesbihte kaç taş var?
SAVAŞ HOCA- 99 evladım. Bunu bilmeyecek ne var.
ADEM- Bilemedin hocam iki ara taşı bir de imame 102 taş var.
İmameyi elinde hocaya doğru tutarak aşağı yukarı sallayarak imalı bir şekilde gösterir.
SAVAŞ HOCA- Sus otur yerine.
Tekrar kitabı eline alır tam bir şeyler okuyacağı sırada;
ADEM- Hocam sen her kitabı okur musun?
SAVAŞ HOCA- Okurum evladım. Okurum tabi. Ben hocayım. Hem senin İstanbullar da üniversitelerde gördüğün hocalardan değilim. Ben okumayacağım da kim okuyacak?
SEYİT- Okur, okur hocam okur. Aha o üstte duran kitapları kaç sefer okudu bilmem. O hep okur. Onun üstüne okuyup üfleyen birini daha görmedim. (Seyircilere doğru dönerek) Okur da nasıl okur bilemem!
Adem cebinden bir kitap çıkarır.
ADEM- Hocam bunu da okur musun?
SAVAŞ HOCA- Okurum tabi. Ver bakalım Seyit şu kitabı ne yazıyor bir bakalım.
SEYİT- Buyur hocam!
Savaş Hoca kitabı eline alır sağa sola çevirir. İçini açar karıştırır, kekelemeye başlar.
SAVAŞ HOCA- Nerden buldun evladım bu kitabı bu kitap okunmaz ki. Gavurca yazıyor. (Hilmi’ye dönerek) Ben sana demiştim Hilmi Efendi bu çocuğu okula göndermekle iyi etmiyorsun diye. Verecektin benim yanıma.
ADEM- Ben okurum.
Seyit ayağıyla Ademi dürter.
SEYİT- Sus ulan Allah’ın delisi. Hocamın okuyamadığı kitabı okumak kimin haddine düşmüş?
Anne ve babası da sus manasında işaret ederler.
SAVAŞ HOCA- Şimdi delireceğim. Al oku bakayım. Benim okuyamadığım kitabı sen nasıl okursun? Seyit ver şu kitabı bakalım deliye. Aklınca benimle sidik yarıştıracak. Biraz mürekkep yaladı ya. Sen kim oluyorsun ki benimle sidik yarıştıracak. Benimle senin gibi niceleri sidik yarıştırdı! ..
Adem kitabı alır, okumaya başlar. Hocanın gözleri parlar, ağzı açık kalır. Kendini toparlar.
SAVAŞ HOCA- Sus, sus, sus ulan yeter.
Seyit Adem’i tekmeler.
SEYİT- Allah’ın delisi ben sana sus demedim mi? Şimdi ben bağlayacağım seni. (Hocasına dönerek) Bağlayayım mı hocam?
SAVAŞ HOCA- Tamam evladım deliyle deli olma.
HİLMİ- Görüyorsun ya hocam halimizi. Gitti aslan gibi oğlum. Ah! Ah! ...
SAVAŞ HOCA- Hiç yakınma Hilmi efendi. Ben sana kaç kere söyledim bu oğlan okumaz diye ama sen ne yaptın?
HİLMİ- Ne yaptım?
SAVAŞ HOCA- İyi halt ettin. Daha ne yapacaksın?
HİLMİ- Ne yaptım?
SAVAŞ HOCA- Okutma dedim! Okuttun. Daha ne yapacaktın.
HİLMİ- Haklısın hocam.
AZİZE- Ben söylemiştim de Savaş Hoca’ya götürelim okutalım diye. Baba oğul karşıma çıkmıştınız. Cimri herif ne olacak, şunun şurasında komşuyuz, köylüyüz. Başka çocukları okuttuğu gibi mi okutacaktı.
HİLMİ- Ya! Ya okurum deyip beni de kandırdı. Ne bileyim böyle delireceğini. Nah kafam, eşek kafam.
SAVAŞ HOCA- Hadi okutmaya getirmediniz? Yaz tatilinde de cümle köyün çocuklarına ders verirken sizin bu haylaz oğlan çeşme başlarında, harman yerlerinde köyün afişteleriyle fingir deşip gününü gün etti. Nasılmış Adem efendi fingir deşmek?
SEYİT- Hocam ben kaç kere gördüm kızlarla çeşme başında konuştuğunu. (Adem’e dönerek) Ulan deli bir de bana gel sen de oku, senin hocan sahtekar, üçkağıtçı diyordun. Halbuki senin hocaların deliymiş. Deliymiş ki seni de böyle dellendirmişler. Sen de kafayı sıyırmışsın.
SAVAŞ HOCA- Bak Hilmi efendi seni severim. Azize bacım da iyi kadındır hani. Yapacak bir şey yok Allah seni inandırsın.
HİLMİ- Etme hocam. Yapacak bir şey yok deme kurbanın olayım.
SAVAŞ HOCA- Dur hele Hilmi efendi. Yapacak bir şey yok dediysem lafı yanlış anlama. Bu iş olur olmasına amma…
HİLMİ- Amması ne hocam.
SAVAŞ HOCA- Amması şu ki! Bu sizin bildiğiniz delilerden değil. Çok uçmuş çok. Onun için 2000 gaymaya olmaz.
HİLMİ- Kaça olur?
SAVAŞ HOCA- Sizi el gibi tutmam başkası olsa 8-10 binden aşağı olmazdı. Size 5 bine olur.
AZİZE-HİLMİ- Veririz
SAVAŞ HOCA- Bir de sarı öküzü…
AZİZE VE HİLMİ- Etme hoca! ... (susarlar) Veririz.
SEYİT- Hocam! ........
Adem’in üzerindeki montu işaret ederek onu da kendisi için istemesini işaretle anlatır.
SAVAŞ HOCA- Bu sene ki kurbanlık koçum da sizden peşinen söyleyeyim. Haberiniz ola. Sonra demediydin deme.
HİLMİ- Kara koçu veririz.
SAVAŞ HOCA- Kara koç olmaz öbürünü isterim.
AZİZE-Kara koç olsun hocam. Kara koç. O kadar da hatırımız yok mu?
SAVAŞ HOCA- Madem kara koç diyorsunuz olsun. Amma! İki de kuzu isterim.
HİLMİ- Ne yapalım veririz.
SAVAŞ HOCA- Seyit!
SEYİT- Emret hocam. Bizim mont. Bir de at..
SAVAŞ HOCA- Başlatma len atına da tımarına da. Sen işine bak.Git bize çay getir.
SEYİT- Baş üstüne hocam.
Seyit kıvrak bir hareket ile Adem’in üzerindeki montu çıkarır ve çay doldurmaya gider. Sahnenin kenarındaki bardağı eline alır, bakar ki bardak kirli…
SEYİT- Ben yeni yıkamıştım bu bardağı. Bak yine sinekler ne hale getirmiş. Her tarafına pislemişler. (Eliyle sinek yakalamak için bir hareket yaptıktan sonra) Bak yine kaçtı namussuz. Bir yakalasam kanatlarını yolup salıvereceğim. Sonrada bir güzel seyredeceğim. Bardağa da pislemek ne oluyormuş.
Bu arada sahnedeki Savaş Hoca ve Hilmi arasında para alış-verişi yapılır.
Bardağı eline alır. Şöyle bir kaldırır bakar. Önce okkalıca bardağa tükürür. Sonra cebinden buruş, buruş sümüklü bir mendil çıkararak bardağı siler. Seyircilere doğru tutup;
SEYİT- Ayna gibi oldu vallahi. Hey gidi Seyit’im hey. Maşallah pırıl, pırıl parlıyor. Çay içilmez mi bu bardaktan?
Seyircilere doğru yürür en önde oturanlara
SEYİT- Çay içer misiniz? Size de demli bir çay vereyim mi?
Derken kapı çalar.
SAVAŞ HOCA- Seyit bak şu kapıya kim geldiyse gönder gitsin.
Seyit kapıyı açar. Kapıda jandarmaları gören Seyit bağırarak kendini sahneden aşağı atar.
SEYİT- Ana, Jandarmalar! , Jandarmalar geldi.
İçeri iki jandarma girer. Hemen Savaş Hoca’yı yaka paça dışarı çıkarırlar. İçlerinden biri sahneye girer.
JANDARMA- Sayın kaymakamım biz sahtekar hocayı götürüyoruz başka bir emriniz var mı?
Adem yerinden kalkar, ciddi bir tavır takınır Jandarmaya dönerek
ADEM- Götürebilirsiniz.
Adem sert adımlarla sahnenin önüne doğru gelir uzaklara bakarak bir müddet durur düşünür. Sonra;
ADEM- Ben kamu yönetimine giderken bir gün kaymakam olursam ilk işimin Savaş Hoca gibi halkın dini duygularını, kanını emen sülükleri yok edeceğime dair söz vermiştim. Ne mutlu bana ki ilk görev yerim memleketime çıktı. Bu gün Savaş Hoca ile bu sözümü yerine getirdim. Yine söz veriyorum gittiğim her yerde kanım pahasına, canım pahasına bu sülüklerle, düzenbazlarla, halkın dini duygularını sömüren bu aşağılık yaratıklarla mücadele edeceğim. Fakat bunlarla yalnızca bu vatanın benim gibi bir iki ferdi mücadele etmekle kalmamalı, bu memleketi seven her aydın fert bu zihniyetteki insanlarla mücadele etmeli. O zaman biz uygar milletlerden daha yukarılara çıkabiliriz. Bu günden tezi yok sizleri cehaletle, yobazlıkla mücadele etmeye çağırıyorum. Niye duruyorsunuz? Haydi cepheye!
Hep birlikte Adem önde sahne terk edilir.
S O N
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.