NEYİ NE KADAR BİLİYORSUNUZ Kİ!...
Bazen öyle olaylar yaşar ya da duyarız da, yüreğimiz burkulur. Oturur neden böyle oluyor diye düşünmeye başlarız. Bende böyle bir şeyi oturdum düşünmeye başladım.
Nasıl daha fazla kazanırım, nasıl bir ev alır ardından araba, sonra yatırımlık arsa… diye düşünmekte vardı. Ama öncelikle zihnimi bulandıran içimi huzursuz eden meseleleri sormaya ve belki birlikte cevap bulmayı istedim. Çayımdan bir yudum aldım, kalemime sarıldım. Bunu düşünmeliyim ve kim ne buyurursa buyursun yazmalıyım.
Şimdi kısa bir zaman dilimi içinde düşünelim ve birlikte cevap arayalım. Biz, mükemmel yaradılışıyla övünen insancıklar, bazı arkadaşlar… Herhangi bir konuda, herhangi bir aktivitede neden sadece kendini yetenekli, yetkili ve etkili zannederler? Yaratıcı hâşâ peygamber gönderir gibi o konuda sadece kendisinin seçildiğini düşünür ve çevresine de böyle kabul ettirmeye çabalar?
Bazı aktivitelerde yetenek birinci sıradadır. Bunu inkâr etmeyi kimse beklemesin. Müzikte, resimde sporda grup çalışmalarında yetenekli olanlar hemen kendini belli eder. Hatta alçak gönüllülükten kendisini gizlese, sivrilmemeye çalışsa da onun farkını hemen anlarsınız. Demem o ki: yetenek doğuştan gelir kişi bunun farkındaysa başarıda hakkıdır.
Dönelim meselemize kimse doğuştan müzisyen olarak doğmamıştır. Doğan bebeklere bakın hangisinin ayağında kaleye yollanmak üzere top vardır. Sırt üstü yatmış zavallı bir varlık ağlamaktan başka ne bilebilir ki? Zaman ilerledikçe emeklemesini, yürümesini ve koşmasını öğrenir. Daha sonrada kendi farklılıklarını ortaya koyar.
Bu gelişim evresini şöyle değerlendirmeye alalım. Daha yürümesini beceremeyen çocuğa sen ilerde koşamazsın demek ne kadar abesse, bir işi yapmaya çalışan birine sen bu işi iyi yapamıyorsun vazgeç demekte o kadar abes değil mi?
Herkes gücü ve yeteneği miktarında bir işi yapmaya çalışır. O işi başarmak için uğraşan, yılmadan aşkla çalışan birine “herkes bu işi yapamaz sen yaparsan da mutlaka eksik yaparsın”. Nasıl dersiniz? Neye göre dersiniz? Tek geçerli ölçü siz misiniz? Ona yardımcı olmak varken, bildiklerinizi aktarmak varken. Eğer gerçekten doğru biliyorsanız tabi.
İnanın sorun o değil. Sorun kıskançlık. Kendisine rakip olacak birini istememek. Yazık değer mi? Kendi basiretsizliğini bilmemek ve kendi tembelliğinden korkmak. Kendinden başkasını tanımamakla gerçekle yüzleşmemek.
Ooo ne güzel. Bir işin başına yarım yamalak sizi getirsinler, sizde başka birinin yerinize geçeceği korkusuyla yaşayın. Başka birini de beğenmeyin, takdir etmeyin. Hayatınız boyunca takıntılarınızla yaşayın. O işte tek mükemmel sizsiniz ya ne gerek var başkasının hakkını vermeye. Başkalarını kıskanabilirsiniz çok doğal. Ama size başarma azmi veriyorsa kıskanın. Örnek alarak kıskanıyorsanız ne mutlu size. Eğer kuru kuru kıskançlık, çekememezlikse bu; bu da sizi haddinizi bilmezliğe itiyorsa işiniz gerçekten zor.
Maalesef bizim toplumumuzda böyle. Arabanın direksiyonuna elimiz değdi mi, en usta şoför bizizdir. Yetmezmiş gibi haddimizi bilmeyerek birde akıl vermeye kalkar, rencide ederiz muhatabımızı. Sorunda burada ortaya çıkıyor işte. Kendimiz tam bilmeden başkalarının da bilmediğini iddia ederiz. Ben yaptım oldu hem de doğru oldu mantığı sizde yer etmiş. Malumunuz bilgisi olmadan fikri olan cahillerimiz vitrinlerde ilk sırada. Yeteneği ile bir yere gelmeye çalışanlar da fesatlar tarafından önüne taş koyulmakta.
Herkes aynı işi yapacak değil korkmayın. Başkaları da denesin yetenekleri varsa, aşkla çalışırlarsa, başarılı olurlar sizde engel olamazsınız. Çalışmazlarsa zaten kaybolup gideceklerdir. Başka işleri deneyeceklerdir. Bu yüzden kimsenin isteğini, onurunu başlatan kırmaya gerek yok. Çamur atmaya gerek yok. Bırakın insanlar kendisini sınasın. Olaylar karşısında düşüncelerini söylesinler, doğru ya da yanlış susturmaya çalışmanıza ne gerek var.
Zaten üretmekten, düşünmekten; düşündüğünü ifade etmekten yoksun bir toplumuz. Herkes gücü miktarın da çalışmalarına başlasın, çalışmaya başlayanlarda devam etsin. Biz siz destek olmasını becerelim yeter.
Yüreğinizi ferah tutun. Kompleksli olmayın. Kimse size bu işi bende yapıyorum hem de sizden daha güzel yapıyorum demez. Dese de hata yapar. Buna karar verecek başkalarıdır. Değerlendirme makamı başka birileridir. Kimse yeteneklerinizi, mücadelenizi inkâr etmez. Kendinizi dev karşınızdakini cüce görmeye son verin, son verin bu saçmalığa. Herkesin emeğine bağlı olarak yemeği ayrıdır.
Takıntılarınızdan kurtulun, kurtulamıyorsanız gidin tedavi olun. Bir ömür tedirgin olmaya ne gerek var. Hayatsa buna gerçekten değmez. Çevrenizdekileri küçük görerek nereye varmayı düşünüyorsunuz. Oysa kendi çevrenizde dönüyorsunuz.
Yüreğiniz ferah tutun, takıntılarınızdan kurtulun.
Sevgiyle ve umutla kalın.
YORUMLAR
Yazınızı okuyunca ister istemez konuyu kendi içimde sorgulamaya başladım.Gerçekten çoğu başarısızlıklarımızın temelinde insanların azmimizi hoş olmayan ve gerçekten insanı hep olumsuzluklara yönelten kıskançlığın olduğunu farkettim.Böyle hassas bir konuda düşünce ve duygularınızı açık yüreklilikle bizimle paylaşmışsınız.Teşekkür ederim."Acaba ben nasıl üretken ve yapıcı olabilirim?" sorusunu kendime yöneltmeme sebeb oldunuz.Kaleminize ve yüreğinize sağlık.