- 637 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Yeni Yazcağım Kitap-1
2……
Apollo ve kardeşleri hazırlıklarını bitirip şoförleri İsmail efendinin gelmesini beklerken, kahya Ömer efendinin ” İsmail bey gece rahatsızlandı, bu gün sizleri okula götüremeyecek” demeden Apollo olduğu yere yıkıldı. Kolonya ve su yüzüne sürüldükten sonra ayılan Apollo, Ömer efendinin “İsmail efendinin durumun iyi ve doktorlar biraz dinlenmesi gerektiğini” demesiyle, kara bulutların arasından ak bulutlar yüzünü göstermiş ve Apollo derin bir nefes almıştı. İsmail efendi, onlar için bir baba gibiydi. Sabah sabah bu tatsız olaylar ve okula geç kalma talaşı derken,araba ile okul yoluna koyuldular.Karışık kafa ile Apollo bir arada olup arabayı kullanınca , kardeşlerinin güvensizliği korku ile birleşip zirveye tırmanıyorlardı.Neyse ki, okula sağ salim varmışlardı….
İlk ders tarih olmasına rağmen, ders hocası Meral hanım,doğum iznine çıktığından, derse okulda herkes tarafından sevilen orta boylu,kumral saçlı, esmer tenli, ela gözlü edebiyat hocası Nurgül hanım gelmişti……
Nurgül hanımın aşk,sevgi ve eski edebiyat ile ilgili bilgileri herkes tarafından taktir edilirdi. Nurgül hanım’ın Haran evleri hakkında söyledikleri; ” Haran evleri, yapılmadan önce o bölge kocaman bir sahraydı. Zalim,despot kendini ilah olarak gören hükümdar tarafından yönetiliyordu, şuan Haran evlerin bulunduğu yerde,kerpiçten yapılmış 12 tane şirin küçük ev ve bir tane küçücük gül bahçesi varmış.Her bakışı insanın sinesine birer hançer gibi saplanan, dünyalar güzeli Duygu ile yakışıklığıyla dilere destan Can adında bir birini seven iki genç varmış. Gençlerin aşkı dilden dile dolaştıkça, hükümdarın namı güneşte bekleyen buz gibi erimeye başlamış. Hükümdar bu duruma hiddetlenip , vezirini onları huzura getirmeye göndermiş. Vezir kızı gördüğünde,güzelliğine dayanamayıp yanaşmaya kalkışınca, on iki başlı paslı bir hançerin Can’ın eli ile birlikte kalbinin orta yerinde hissetmiş.Bir kaç dakika sonra ise, vezir askerlerin ayakları dibine yığılı vermiş.Askerler korkup kaçmışlar. Bir süre sonra büyük bir ordu ile hükümdar gelmiş.Herkesi esir almış. Can ve sevdiklerine günlerce çektirmediği işkence kalmamış. En son Can’a dönüp” Bana öyle bir hediye getir ki,seni öldürmeyeyim ve senle birlikte sevdiklerini affedip serbest bırakayım” demiş ve Can’a hediyeyi getirmesi için, 12 ay 11 gün mühlet vermiş….
Can günlerce düşünmüş taşınmış ancak bir türlü aklına, hükümdarın hoşuna gidebilecek bir hediye gelmemiş.Bir gün kuyunun başında otururken, esrarengiz bir ses duymuş. Etrafa ceylan yavrusu gibi tedirgince bakmış ama etrafta o sesi çıkaracak kimseyi bulamamış.Sonra nedense hisleri kuyuya bakmasını istemişler. Yüzünü kuyunun içine çevirince, neye uğradığına şaşırmış,yüzü solmuş,dili lal kesilmiş sanki Duygu’su kuyunun içine inmişte kendisine gülümsüyor,sesleniyor ve kendisini ne kadar sevdiğini söylemeye çalışıyormuş gibi,öyle hayran kalıp sevinmiş ki,sevdiklerine kavuşmuş ve onlarla birlikte kendisinin de özgür kalması gibi….
DEVAMI GELCEK.....